"TV kültürü diye bir mefhum tanımıyorum. TV; aylak, şuuru iğdiş edilmiş, hiçbir zaman düşünme ve okuma alışkanlığı kazanmamış sokaktaki adam için icat edilmiş bir nevi afyondur. Kültürün dün de, bugün de, yarın da tek taşıyıcısı vardır: Kitap... Hiçbir düşünce emeksiz fethedilemez."

Cemil Meriç bu sözleri, henüz tek kanallı TRT'nin bulunduğu dönemlerde sarf edip, TV'nin afyon olduğunu çarpıcı bir şekilde vurgulamıştı. Bugün ülkeyi yöneten insanların da düşünce sistematiğine önemli katkıları olduğuna inandığım Cemil Meriç, Türkiye'nin ilk özel televizyonunun yayına geçişini göremedi.

"İyi ki de görememiş" diyor musunuz siz de benim gibi...

Eğer bugünleri görseydi sanırım Cemil Meriç'in değerlendirmeleri daha ağır olur, sırf televizyon yayıncılığına değil, oralarda "şöhret" ve "güç" uğruna boy gösterip toplumun zehirlenmesine katkı sağlayanları da sert tepki gösterirdi.

Kendisine ülkeyi dert edinen her insanın yapması gereken gibi yani...

* * *

Cemil Meriç'in ne kadar haklı olduğunu, günümüz insanının hastalıklarına, ahlâki erezyon sonucu ortaya çıkardığı canavara bakınca daha iyi anlayabiliyoruz.

Bana hiçbiriniz "Her şey yolunda, abartıyorsunuz" falan demesin. Hiç kimse de, evlilik programları yanında reality şov tarzında tüm mahremiyetlerin ortaya döküldüğü, insanların aklına bile gelmeyecek çarpıklıkların adeta reklamının yapıldığı programların masum olduğunu söylemesin.

Bugün 20'li yaşlarını yaşayanlardan ne kadarı kendisini Polat Alemdar zannediyor veya Memati Baş rolüne soyunuyor araştırmaya var mısınız?

Çakır'ın ardından mevlit okutulanlar sayesinde yazılmadı mı benzer senaryolar?

Bir zamanlar muhafazakar kesimin sert dille eleştirdiği Dallas ve Flamingo Yolu gibi dizileri bile çok masum hale getiren diziler toplumu nasıl bir bombardımana tutuyor bunu konuşalım mı?

Bu dizileri tercih edenler kimler, gerçekten reklamlar mı yönlendiriyor tamamen işin formatını. Ya da "uçtukça uçmayı seviyor bu millet, herkesi birbirine karıştıralım" mı diyor "uyuşuk beyinli" birileri...

* * *

Televizyondaki haber programının formatına, konuklarına, hatta haberin içerisinde geçecek bir cümleye dahi müdahale edecek kadar titiz davranan medya yöneticileri ile telefonda talimat aldıkları hiç mi diğer programları dert edinmez? Akrabalar arası "ensest" sayılacak ilişkileri ballandıra ballandıra anlatan veya kabadayılığın raconunu yeniden yazan diziler için hiç mi birileri telefona sarılıp "Alo Serhat" demez?

Polat Alemdar'ın Türkiye'yi bütün belalardan ustalıkla ve savaşarak kurtarmasına eyvallah da, Kurtlar Vadisi neslinin hali nereye gidiyor diye neden hiç kimse düşünmez, bu konuları konuşmaz?

Ben söyleyeyim size isterseniz:

Parayı yöneten böyle istiyor... Hiç kimsenin, hiç bir ciddi konuyu düşünmesini istemiyor. Parayı yönetenler, bizin dünya gerçeklerinden alabildiğine uzak kalmamızı ve robotik şekilde istenildiği zaman sandık başına gitmekle yetinmemizi istiyor...

Onur, haysiyet, kişilik, prensip, kırmızı çizgi vesaireyi bir kenara iterek paraya teslim olanlar da onların bu isteklerine hizmet edecek senaryolar yazıyor, haberler üretiyor, programlar yapıyor.

* * *

Ondan sonra da "Bir grup Taksim'de transeksüellere saldırmak isterken, Cumhurbaşkanı'nın iftar sofrasında ülkenin en ünlü transeksüeli oturuyordu, bu nasıl oluyor?" diye konuşup dururuz. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve eşinin verdiği "hoşgörü" mesajını, Taksim'de LBGT yürüyüşünde kan akıtmayı düşünenler nasıl anlayamıyor? Hem de ölümüne Erdoğan'a destek verdiklerini söyledikleri halde!..

Hastalıklı iletişimin kurbanı gençler, dindar gözükmek uğruna uzaylı kostümüne bürünmüş gibi dolaşıyor aramızda ve sayıları da gün geçtikçe artıyor farkında mısınız? Hani, başını çok iyi kapatıp da, geri kalan yerlerini gayet iyi sergilemeyi becerenleri kastediyorum.

TV'lerin açtığı girdaba kapılmayıp çevrende olup bitenleri gören insanların benim kadar endişeli olduğunu biliyorum.

Endişelenmemek için TV mi seyredelim sizce?