İstanbul tekrarlanacak seçimlere kilitlendi. Haliyle "söylentilerin" de ardı arkası kesilmiyor. AKP'nin, seçimin tekrarlanması için Yüksek Seçim Kurulu'na yaptığı baskı sonucunda alınan "sandık kurulları başkanlarının devlet memuru olmaması" üzerine aldığı karar iktidarı ikna etmemiş olacak ki, başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere Binali Yıldırım, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu gibi isimler "oyların çalındığını" sürekli vurguluyor. Ancak "Elimizde görüntüler var" cümleleri de aynı "Kabataş'ta 50-60 deri pantolonlu üstleri çıplak adamın türbanlı bir kadın ve bebeğinin üzerine işemeleri" görüntüleri gibi yalan oldu. Zira YSK seçim tekrarı için "oylar çalındı" ifadesini kullanmadı. Hoş gerekçeli karar da bir türlü yazılamadı ama çıkınca göreceğiz. Biz oy kullananlar asıl seçimin Binali Yıldırım'ın dediği gibi "şaibeli ve şüpheli geçmemesi" için alınan önlemlere dikkat kesildik. 23 Haziran'da yapılacak seçimlere kilitlenen siyasi partiler, İstanbul adayları ve seçim sürecini yakından takip eden vatandaşlar bu nedenle sürekli çıkan "dedikodular" yüzünden tedirgin. 

Gümüşdağ, başkan yapılır mı?

CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu'nun "her sandığa bir avukat" önlemine ittifak ortağı İYİ Parti de tüm gücüyle katılacak. Ancak bu sadece seçim için alınacak bir önlem. Tabii yapılırsa... Bu konuda elbette bir çok insanın olduğu gibi bizim de bir takım duyumlarımız ve hatta teyit ettiğimiz söylentiler var. Örneğin, Ankara'da iktidar partisine yakın bir isim seçimlerin yapılacağını, ancak kazananın Binali Yıldırım olacağını söylüyor. Nasıl olacağını siz düşünün artık. İddiası bununla da kalmıyor, "Binali Yıldırım seçimi kazanacak, ancak bir süre sonra sağlık gerekçelerini bahane edip istifa edecek. Yerine de daha önce planlandığı gibi Göksel Gümüşdağ oturacak. Hem neden olmasın birinci başkan vekili" diyor. Hatta planlardan o kadar detay veriyor ki sözlerini şu şekilde sürdürüyor: "Aslında Göksel Gümüşdağ değil, Tevfik Göksu düşünülüyordu ama son kırdığı potla artık bu imkansız hale geldi." 

AKP'den iki farklı görüş

Asıl sorum ise güvenlik nedeniyle seçimlerin iptal olup olmayacağı konusundaydı ki arka arkaya yaşanan gazeteci saldırıları, Meclis'e girmeye çalışan DHKP/C'liler, Ekrem İmamoğlu'na oy vereceğini açıklayan AKP'li bir kadına bıçakla saldırı vs... Seçimin iptal edilmesi için arka arkaya yaşanan "güvenlik açıklarından" bazıları. Daha seçime günler var arada başka neler olur şimdiden bilemiyoruz. Ancak AKP'li arkadaşın bu konuya yaklaşımı ise seçimin iptal edilmeyeceği konusunda kendisi "Bu ülke 12 Eylül'ü gördü, Uğur Mumcu öldürüldü yine de seçimler iptal olmadı. Böyle bir şey kesinlikle söz konusu değil. Seçimler yapılacak, oyları da açık ara farkla Binali Bey alacak. Seçim tek bir nedenle iptal edilir o da savaş çıkarsa..." Bekleyip göreceğiz elbet. Ancak o güne kadar seçimin iptal edileceği konusu gündemden düşmeyecek. Konuyla ilgili başka bir isim ise "seçimin kesinlikle ama kesinlikle" iptal edileceği görüşünde. Zira Tayyip Erdoğan'ın 31 Mart seçimlerinde ortaya koyduğu "beka" meselesi işe yaramadı. Erdoğan'ın elinde başka bir argüman kalmadı. Bu nedenle şimdi ikinci kampanya döneminde seçim güvenliği bahane edilecek. Millet İttifakı adayı Ekrem İmamoğlu ve Aydın Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu'na FETÖ'cü suçlamaları falan, bakalım daha neler göreceğiz.

'İstanbul'u kaybeden Türkiye'yi kaybeder'

Erdoğan'ın önceki gün "Yediriyoruz, içiriyoruz, oy vermiyorlar" söylemi dikkatinizi çekti mi? "Türkiye'yi A.Ş. gibi yöneteceğiz" söyleminin tam da karşılığı bu cümle. Eğer kendisini Türkiye'nin "sinirli" babası ve bizleri de "azarlanacak, dayak atılacak çocukları" olarak görmüyorsa, A.Ş.'nin asgari ücretle çalıştırılan, ses çıkartmayan işçileri gibi görüyor olabilir. Yani AKP'ye oy veren candan, vermeyen... Tüm bu "mizansenler" bir araya geldiğinde seçimin "tekrarlanması" olasılık dışı gibi görülüyor. Çünkü Erdoğan dışarıya kesinlikle "güçsüzleştiği" görüntüsü vermek istemiyor, hâlâ tek adam profilinde ısrar ediyor. Erdoğan, daha önce "İstanbul'u kaybeden Türkiye'yi kaybeder" derken aslında bugünleri tarif edip, aslında kendi derdine düştüğünü açık seçik gösteriyor. 
Ne diyelim, "Her şey çok güzel olacak..."