İlkokula giden öğrenciler, hafta sonları annelerinin yıkayıp ütülediği, yumuşak beyaz kumaştan yapılmış mendilini, özenle sıranın üzerine koyar, öğretmene minnacık ellerinin temizliğini gösterirdi. Mendil, okulda temiz öğrenci olmanın göstergesiydi. Ne yazık ki şimdi göz nuru işlemeli, oyalı mendiller kalmadı. Cebinde sevdiklerinin oyalı mendilini taşıyan,  özledikçe çıkarıp bakan, koklayan erkekler kaldı mı bilmeyiz. Kaldıysa, eşlerinin mendillerini kar gibi yıkayıp ütülemeyi sürdüren hanımları kutlamak gerek. Kına gecelerinde gelinin eline verilen mendiller türkülerde yaşıyor.

"Mendili eline, 
Mendil verdim geline, 
Kara kına yollamış, 
Yar benim ellerime."    

Mendilin kültürümüzdeki yerine bir örneği de meddahların kullandıkları mendilleri gösterebiliriz. Son kullanan Orhan Boran'dı. 
Bir fıkra anlattıktan sonra türkümüzü dinleyelim: 

Bayan turistin biri ağacın dallarına bağlanmış mendilleri görmüş. Bunların ne anlama geldiğini sormuş. Rehber evlenmek isteyen kızların bağladığını söylemiş.  Kadının daha çok ilgisini çekmiş. Elindeki mendili bağlamadan önce tekrar sormuş: 

Belirli bir erkekle mi yoksa herhangi bir erkekle evlenmek için mi bağlıyorlar?" Rehber yanıtlamış: . 
"30 yaşından önce belirli bir erkekle, 30 yaşından sonra herhangi bir erkekle." Turist elindeki mendili bağlamaktan vazgeçmiş. 
Elbette bu bir fıkra... 
Mendil edebiyatımıza, müziğimize ve oyunlarımıza konu olmuş.

Masal kahramanı Keloğlan'ın yolculuğa çıkarken yanına aldığı iki şeyden biri uzun sopası ve diğeri bu sopanın ucuna taktığı içinde bir parça ekmek ve bir kuru soğan olan azık mendilidir.  

Mendil çocuk oyunlarında da bir oyun aracı olarak kullanılıyor.  Kapanın elinde kalan mendille "mendil kapmaca", ebenin gözlerini bağladığımız mendille "körebe" ve ardına bıraktığımız halde aymayanı, ucunu top yaptığımız mendille patakladığımız "yağ satarım bal satarım" gibi çocuk oyunları mendille oynanan oyunlarımızdan bazıları... 
Sevgilisinin işlendiği mendil, askere giden delikanlının, özlemini giderdiği armağandı.  Bu mendiller biraz sevgi biraz hasret kokan, menekşe renkli işlemelerle doluydu. Suskun dillerin dili, sevdalı gönüllerin mektubu, utangaç yüreklerin ilan-ı aşkıydı.  O mendiller ki, Vuslat gününde damadın Jilet gibi ütülenmiş takım elbise ceketinin cebini süsleyen, bir aksesuar olacaktı.  

Kimi zaman da haberleşme aracı olarak da kullanıla geldi mendiller. . 
On yedi benli Şadiye, istemeyerek evlendiği kocası ölünce altı aylık bebeğini bırakıp komşu oğluyla kaçmış. Onu aramaya çıkanlar haberleşmek amacıyla dut dalına astığı mendili görmüşler. Bu olay Uşak yöresinde türkü olmuş dilden dile yayılmış.  

"Ay bulutta bulutta
Mendilim kaldı dutta"

Günlük hayatta kullanılan mendillerin adları ve görevleri var. Birkaç örnek verebiliriz: Ağır işte çalışanların ter silmek için kuşaklarının arasına sıkıştırdıkları damalı mendillere ter, cenaze defin işlerinde tabutun üzerine örtülmek üzere hazırlanmış, koyu renk mendiller ise yas mendili adını almış. Çıkın yapmak, içine öteberi koymak için kullanılan mendile çıkın mendili deniyor. Kenarları işlemeli, oyalı, dantelli bazıları altın simli ebatları küçük mendillere süs, burun ve yüz silmede kullanılanlara ise silme mendil adı verilmiş.  
Anadolu'nun dört bir tarafında düğünlerinin simgesi mendillerdi. Evlenecek gençlerin tanışma safhasından başlayıp nişan ve düğün gibi bütün safhalarda mendillerin işlevi vardı. Karşılıklı gönderilen bohçaların vazgeçilmeziydi. Kız tarafına gönderilen mendil geri gönderildiğinde "size verilecek kızımız yok" demekti. Eğer mendil iade edilmezse "Kızımızı istemenize memnun olduk. Buyurun görüşelim," anlamına gelirdi. Her genç kızın çeyizinde kendi eliyle işlediği birkaç mendil mutlaka bulunurdu. 
Şu Elâzığ türküsü beni hep duygulandırmıştır. Sevgilinin izini görmek, duyumsamak bu kadar güzel anlatılır: 

"Mendilim işle yolla
İşle gümüşle yolla
İçine beş elma koy
Birini dişle yolla"

Bu sözlerin üzerine dana bir şey yazmaya gerek var mı?