Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
"Tarih"i  "tekerrür"  diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?

* * *

İstiklâl şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un bu mısralarının hâlâ geçerli olmadığını söyleyebilecek olan var mı aranızda? Tarih, 100 yıl sonra tekerrür ederken, aksini iddia edebilir misiniz?

Müslümanların kutsal günü Cuma'nın ve İslâm Peygamberi Hz. Muhammed'in göğe yükseldiği gün sayılan Miraç Kandili'nin gecesinde, bir Müslüman ülkeye

Siyonist-Haçlı ittifakıyla füze yağıyor. Ve yağan füzeleri "havai fişek" gibi karşılıyor Müslümanlar...
Tıpkı, bundan 15 yıl önce Bağdat'ın ABD öncülüğündeki "küresel çete" tarafından bombalanması gibi...

Tıpkı, "NATO, Libya'yı Libyalılara teslim edecek" denildiği dönemde, Fransız uçaklarının Trablusgarp'ı, Bingazi'yi bombardımana tutması gibi... Ne Bağdat'a demokrasi ve refah geldi, ne Libya'ya huzur. Modern haramiler her iki ülkenin de yeraltı kaynaklarını paylaştı, en değerli tarihi hazinelerini yağmaladı, daha fazlasını almak için abandıkça abanıyor İslâm coğrafyasına. Koç başları Müslüman, tetikçileri Müslüman, teröristleri Müslüman, müttefikleri Müslüman... 

* * *

Bunlar değil miydi 100 yıl önce Sultan Abdülhamid'e "kızıl sultan" diyen ve Balkanlar'da Bulgar ve Yunan çetelerini "özgürlük savaşçısı" sayıp, imdadına koşan. Bunlar değil miydi, Ermeni ve Rum çetelerini Anadolu'da silahlandırıp ayaklandıran? Bunlar değil miydi, sapkın Vahhabiliği İslâm yerine koyup, Arap dini yapan ve çöl Bedevilerini Lawrence'in öncülüğünde Osmanlı'ya karşı savaştıran? Bunlar değil miydi hâlâ dilimizde türkü, yüreğimizde sızı olan Yemen'i "gidenin gelmediği" yer yapan? Bunlar değil miydi, kukla haline getirdikleri sözde Şeyhülislâm'a "Yunan ve İngiliz orduları hilafet ordularıdır. Asıl başı ezilecekler Anadolu'daki asilerdir" diye fetva verdiren ve bu fetvalardan binlerce çoğaltıp uçaklarla Milli Mücadele'yi kırmak için dağıtan?

* * *

Çok uzak ve çok puslu geldiyse size 100 yıl öncesinin hadiseleri, daha yakın zamana dönelim. 

"Küresel çete" şahin kanadı NeoCon'ların adayı George W.Bush seçimi kazanmış, ABD'nin ilk siyahi Dışişleri Bakanı olarak Colin Powell'i oturtmuş koltuğa. Irak'ı işgal etmek için uydurdukları "Saddam'ın kimyasal silahı var, yok edilmeli" yalanına Avrupa ülkeleri yanında Müslümanların da inanmasını istiyorlar. Türkiye'de sıradışı olaylar olmuş, Irak'a askeri müdahaleye karşı çıkan siyasi iradenin yerini, ülkenin Güneydoğu topraklarını ABD askerlerinin "geçiş hattı" yapmayı savunan bir irade gelmiş. Türk kamuoyunun Irak'ın işgalini "makul" ve hatta "meşru" görmesi için Soros Vakfı devreye sokulmuş, 500 milyon dolarlık "algı yönetimi" bütçesinden pay alanların kalemlerinden kan damlamaya başlamış.

Colin Powell, 2003'te elinde küçük bir deney tüpüyle Saddam'ın elinde kimyasal silah bulunduğunun delilini açıklıyor. Tıpkı bugünkü gibi İngiltere, sözde "kanıt"ların müdahaleyi kaçınılmaz hale getirdiğini ve savaşa hazır olduğunu açıklıyor.

* * *

Colin Powell, yıllar sonra bir kitap yazarak 2003'teki yalanları için "Hayatımın en büyük hatasıydı" diyor. İngiltere'de, savaşın üzerinden yıllar geçtikten sonra kurulan Chilcot Raporu, Tony Blair'in kamuoyunu ve parlamentoyu yanıltıldığı ve kanıt olmadan Irak'a savaş ilan ettiğini doğruluyordu. Tony Blair'i, Irak'a dönük savaş suçu işleme suçundan yargılamaktan İngiliz Yüksek Mahkemesi kurtarıyor.

Irak'ta, milyonu aşkın insan öldü, binlerce çocuk, genç kız ve kadına tecavüz edildi. Irak'ın camileri, mescidleri, ABD askerlerinin "seks partisi" düzenlediği mekanlar oldu. İslâm'ın başvuru kaynağı kabul edilen birçok değerli alimin el yazması eseri dahil, ülkenin "tarihi" zenginlikleri, Batı ülkelerindeki koleksiyonerlerin kasalarına taşındı. 

Irak'ın işgalinden sonra Saddam'ın heykelini balyozla yıkarken çekilen fotoğrafıyla hafızalara kazınan Kadim Şerif Hasan al-Jaburi, "Saddam'ın heykelini dikerdim ama beni öldürürler diye korkuyorum" diyor bugün...

* * *

Bu oyun, çok büyük bir oyun. Bu savaş, hiç bir zaman bizim savaşımız olmadı, bize karşı bir savaş. "Biz" dediğimiz, Anadolu ve Ortadoğu coğrafyası yanında, Asya'nın uçlarına kadar uzanan mazlumlar dünyasında yaşayanlar... "Biz" dediğimiz, etnik, dini ve mezhebi farklılık gözetmeksizin emperyalizmin hedefi olanlar... "Biz" dediğimiz, yer altı kaynaklarına sahip olan toprakların üzerinde yaşayanların tamamı...

Rusya'nın Afganistan'ı işgal etmesiyle başlayan, ABD, İngiltere ve Fransa yanında AB ülkelerinin de organizasyonuyla Yugoslavya'nın parçalanmasıyla süren, "Arap Baharı" tiyatrosuyla start alan Büyük Ortadoğu Projesi'yle şaha kalkan bir "kirli oyun"un içindeyiz.

Bir asır önce Çanakkale'yi geçmeye çalışanlar, 1920'de İstanbul'u, Ege'yi, Adana'yı, Kahramanmaraş'ı, Erzurum'u, Kars'ı işgal edenlerin oyunu bu oyun...
Libya'da, Tunus'ta, Cezayir'de, Kudüs'te, Mekke'de, Kahire'de Arap çetelerine Osmanlı askerlerini kalleşçe sırtından vurduranların oyunu...

Fırat'ın batısında şovenist Kürt çetelerinin, Arap bedeviler gibi hakimiyet kurmasını da içinde barındıran, kardeşi kardeşe kırdıran "alçakça bir oyun" bu oyun...
Bir asırdır sahnelenen, her perdesinde benzer senaryoların sahnelendiği, benzer repliklerin seslendirildiği Siyonist-Haçlı ittifakının oyunu bu. 

Ne yazık ki, kuklalar Müslüman, ölen Müslüman, öldüren Müslüman, alkışlayan Müslüman...