Vatan milletin evidir. Bu ev, çalışkan insanların omuzları üstünde yükselir. Milletin her ferdi vatanını sever. Çünkü orada var olmuştur. Varlığı, huzuru, güveni vatanla sürer. Onun için vatan sevgisi bir minnet duygusudur. 

Toprağına, havasına, suyuna, kurduna kuşuna teşekkür duygusudur. Uğrunda can verenlere, ecdada, tarihe vefa ve saygı duygusudur.  Vatana sevgi, ona hizmetle ölçülür.

Ne güzeldir Iğdır türküsü:
"Asker olup vatana hizmet eylerem men
Çağrılmadan asker olup giderem men
Giderem gurbet ele yar sana gurban 

Gurban olim vatana vatanın bayrağına
Onu candan severem gurban olim ayına
Ayın yıldızına onu candan severem..."

Ulu Önder Atatürk, yurt sevgisinin ve özgür yaşamanın güzelliğini şöyle anlatıyor: 

"Yurt toprağı! Sana her şey feda olsun. Kutlu olan sensin. Hepimiz senin için fedaiyiz. Fakat sen Türk milletini ebedî hayatta yaşatmak için feyizli kalacaksın. Türk toprağı! Sen, seni seven Türk milletinin mezarı değilsin. Türk milleti için yaratıcılığını göster. Türkiye halkı, mütevazı millî hudutları içinde bütün medenî insanlar gibi tam manâ ve şümulüyle yaşayacaktır."

Kurtuluş Savaşı'nın en tehlikeli günlerinde TBMM'nin kürsüsünden Başkumandan Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, Mithat Cemal Kuntay'ın şiirini okuyordu: 

"Deryâları kan, taşları bitmez kemik olsa,
Bir son nefesin aynı olup bitse nesîmi,
Ölmez bu vatan, farz-ı muhal ölse de hattâ, 
Çekmez kürenin sırtı o tabutu cesimi'..."
Pek çok mısraı bir atasözü gibi hafızalarda kalmıştır:
"Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır,
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır"

Âşık Veysel:

"Atatürk'ün eserleri
Söylenecek bundan geri
Bütün dünyanın her yeri
Ah çekti vatan ağladı..." 

diyor. Yalnız Âşık Veysel'in değil, bir çok halk şairinin dilinde Atatürk'ün ardından bütün vatanın ağlaması boş söz değil... 

Elbette Vatan ağlayacaktı. Çünkü Atatürk'ün en büyük özelliği vatanını ve milletini canı pahasına sevmesiydi. Kısa ömrünün her anı, vatan ve millet sevgisi ile doluydu. Öyle olmasaydı her şeyi göze alarak Milli Mücadele'ye girişmezdi. 
Vatan savunmasını her şeyden önemli gören Atatürk'e Kurtuluş Savaşı'nı kazandıran da vatan sevgisi ve milletine olan büyük güveni olmuştu. 

"Türklerin vatan sevgisiyle dolu olan göğüsleri, düşmanların mel'un ihtiraslarına karşı daima demirden bir duvar gibi yükselecektir,"  sözleri ve inancı, Milli Mücadele'de kendisine ve milletine rehber olan onu başarıya ulaştıran temel düşüncesiydi. 

Vatanı için her türlü zorluğa katlanan Atatürk, hayatının en zor günlerinde kendisini eritip bitiren hastalığıyla mücadele ederken bile vatanını ihmal etmemiş, Hatay'ın Türkiye'ye katılması için gayretlerini sürdürmüştü.

15 Mart 1923 pazar günüydü. Atatürk, Adana istasyonunda trenden inmiş, sağı solu dolduran halkın coşkun alkışları ve "Yaşa, varol!" sesleri arasında yaya olarak şehre gidiyordu. 

Yarı yolda karalar giymiş bir kadın kalabalığı göze çarptı; sonra onların arasından ikişer levha taşıyan dört genç kız çıktı; Atatürk'ün önünde durdular, arkalarında bir kız daha göründü ve önüne geçti. Hıçkırıklar, iniltiler ve yalvarışlarla dolu bir nutuk söylemeye başladı. Bu genç kızın şahsında henüz esir bulunan Hatay'ın Türkhalkı, "Bizi de kurtar!" diye yalvarıyordu. 

Herkesin gözleri yaşarmıştı.  Hıçkıranlar vardı. 

Atatürk'ün de gözleri nemliydi ve başı eğilmiş gibiydi. Genç kızın nutku bitince, alnı yükseldi; mavi gözlerinde ve pembe yüzünden bir çelik parıltısı görüldü. Her kelimesi üzerinde kuvvetle durarak: 

"Kırk asırlık Türk yurdu yabancı elinde kalamaz!" dedi. 

On altı yıl sonra Hatay davasının en heyecanlı günlerinde hasta ve bitkin olmasına, mutlak istirahat tavsiyesine rağmen, Hatay'a yakın olmak için, tekrar Adana'ya gitti. Dört saat ayakta durmak ve çalışmak gibi olağanüstü metanet gösterdi.

Hatay kurtuldu, fakat Atatürk'ü kaybettik. 

İsmail Habib bu bahsi şöyle bitirir:

"Hatay, Hatay!.. Seni kurtaran aynı zamanda senin şehidin oldu."