Biz hayatı yeni yeni görmeye ve algılamaya başladığımızda çevremizdeki bir çok insanın yüzü ve ahlakı, içinde yaşadığımız toplumun kültürü tıpkı verimli topraklarımız gibi çoktan erozyona uğrayıp bir bilinmezliğe akıp gitmişti. Uzun uzun beklemek ve anlamaya çalışmak bize düştü. Bazen çölden yana dönerek yüzümüzü, bazen ormanlara veya deniz beklemeye devam ettik. Anlamanın verdiği acıya katlanmayı öğrendik. İnsan durmadan anlayarak ne kadar sınayabilir ki kendini? Hangi yöne dönsek arkamızda bıraktığımız ne varsa karşımıza çıktı.

Üstünde yaşadığımız dünyada bir kavramı diğerinden ayırmak mümkün değil. Eğer topraklar akıp gidiyorsa yani erozyona uğruyorsa inanın bu durum daha öncesinde insanlarda başlayan erozyon nedeniyledir.  Değer kaybı öncelikle kültürümüzde başlar ve yaşamın her alanına yayılır. Ekmeğimizin çalınması bu yüzdendir. Tükettiğimiz gıdalara daha fazla kâr elde etme amacıyla katılan zehirler kültürel erozyon nedeniyledir. İşte; nefretle okuduğumuz, şahit olduğumuz, izlediğimiz çirkinlikler daha öncesinde yüzlerimizin ve ruhlarımızın aşınmasındandır.

Yaşamımızın her alanına yayıldı erozyon; şehirlerimizin hızlıca üstünden geçerek hepsini büyük bir kasaba haline getirdi. Kuralsız, tarihsiz, ölçüsüz kasabalara dönüştü; binlerce yılda taşları , tuğlaları, yangınları, salgınları, şenlikleri üst üste koyarak kurduğumuz o güzel şehirler yok oldu. Babil kulesi gibi içinde yaşayanlar birbirlerinin anlamadığı bir dil konuşmaya başladı. Örneğin cinayet ve vahşet yeni bir dil yarattı kendine. Şehirler yok artık. Yüksek binalı, kalabalık ve gürültülü bir hapishane var.

Vasat ve çirkin kasabalara dönüşen yaşadığımız yerin sınırları değişti. Büyüdü dört bir yöne doğru, an ve an yürüdü içinde yaşadığımız bu şehir her yöne. İçerden dışarı doğru süren aşınmayla oldu bu. Her ne kadar kendi yüzünden kopan parçalarla büyüse de şehirler asla geri alınamayacak bir değişim gerçekleşti. Belki de dönüşüm demek daha doğru olur. Yağlı boya bir tablonun her an erozyona uğradığını, aşındığını düşünün. ilk gördüğünüz andakinden farklı bir tablodur  beş saniye sonra baktığınız tablo ve geri dönüşü yoktur.

Anadilimizin konuşulduğu bir kalabalığın içinde insanlar birbirlerini anlayamaz oldular. Bir şehrin kasabalılığa teslim olması vasatın ve vasatlığın kabullenilmesi demektir. Vasatlık bir kere karışmışsa kanımıza geriye döndürmek yıkıp yapmaktan daha zordur. Vasatlık yayılır;  her alana hakim olur. Şiir, edebiyat, sinema aklınıza gelecek bütün sanat dalları doğruyu yazıp, oynayıp, göstermeye çalışmak yerine çoğunluğu ele geçirmiş ‘’vasatlığın’’ anlayacağı, beğeneceği, kabul edeceği ürünü vermeye başlar. ‘’Ekmek parası için’’ yaratılan ürün çoğu kez sanat eserine dönüşemez.

Hep birlikte yok olmaya devam ediyoruz. Saydamlaştığımızın, renksizleştiğimizin farkına varmadan. Binlerce yılda biriktirdiğimiz kültür vandalların elinde çaresizce parçalanıp yok oluyor. Belki acı çekmenin başlangıcı görmek, bilmek, anlamaktır. Kültürümüz nasıl bizim çelik iskeletimiz ise; kültürümüzün iskeleti de dilimiz. Hepsi birden çatırdayarak yok oluyor.

Şimdilik bu aşınmanın farkına varan bir avuç insan sessizce izlemeye devam ediyoruz. Belki bir iki sesimizi duyurmaya çalıştık; belki anlatmayı denedik hâlâ da denemeye devam ediyoruz ama başaramadık. Şimdi bizi kimselerin görmediği bir köşeye çekilip sadece aklımızdan şiirler okuyoruz altın rengine boyanmış akşam üstü sokaklarında; çaresizliğimize katlanmanın tek yolu bilerek aklımızdan geçirdiğimiz şiirleri. Başka bir şey gelmiyor elimizden.  Bir ay uzak dursak buralardan dönünce yolumuzu kaybediyoruz.

Önce şehirler silinecek; uzaktan bakınca devasa kasabalar görünecek, toz toprak içinde. Sonra gettolarımız olacak hepimizin. Toprağımız eksildikçe yüzlerimiz de eksilecek. Törpülenecek kanayan yerleri ruhumuzun. Aşınma; her molekülünde hayatın kendini yeniden başlatacak. Yine akacak mevsimler; ne baharın tadını alacağız ne de kışın. Havasızlıktan bunalıp, terlediğimiz kalabalık bir belediye otobüsünde doğudan batıya; batıdan doğuya akacak hayatımız durmadan.

Ve bir gün neden acı çektiğimizi unutarak aynı acıyı çekmeye devam edeceğiz.