İETT’den devam ediyorum. Çünkü vatandaşın yakındığı ve bizzat müşahade ettiğim aksaklıklar bir yazıya sığmamıştı.

Şuradan başlayalım:

Son 20 yılda engelliler lehine çok güzel işler yapıldı. Ailelere engelli bakım parası veren devlete ait adımların yanında, özellikle yürüme engelliler için sivil toplum kuruluşları, hayırsever vatandaşlar seferber oldu. Neredeyse tekerlekli sandalyesi olmayan engelli kalmadı İstanbul’da.

Engellilerle ilgili güzel bir düzenleme de toplu taşıma araçlarının standartlarıyla ilgili çıkarılan yasaydı. 2005 yılında çıkarılan 5378 Sayılı Engelliler Yasası, toplu taşıma araçlarının engellilerin erişimine uygun hale getirilmesini zorunlu kılmıştı. Yasa, 7 yıl "uyum süresi" tanıdı, bu süre daha sonra 3 yıl daha uzatıldı ve 2015 yılı Temmuz ayından itibaren engelli rampası olmayan toplu taşıma araçlarının yolcu taşıması yasal olarak imkansız hale geldi. Yaptırımları da var. Binlerce lira para cezasıyla başlıyor, aracın trafikten men edilmesine kadar gidiyor...

Özel Halk Otobüsü işletmecilerinin bir bölümü araçlarını yasaya uygun hale getirerek çalışmaya başladı. Ardından hükümet “Ticari araçlardan ÖTV alınmaması”na dönük bir düzenleme getirerek otobüs ve minibüslerin hızla engelli erişimine uygun hale getirilmesini teşvik etti.

Ancak her ne hikmetse bazı otobüs sahipleri buna rağmen araçlarını yenilemedi.

Konuyu 2016 yılında İstanbul Gazetesi’nin manşetine taşıyarak, merdivenle tırmanılan otobüslere binemeyen engelli, yaşlı, bebek pusetli vatandaşların yaşadığı sıkıntıyı dile getirdik.

İETT, haberimiz üzerine Bir açıklama gönderdi. Kayıtlarında yaklaşık 500 otobüsün henüz engelli erişimine uygun hale gelmediğinin gözüktüğününün belirtildiği açıklamada “Bu otobüslerin tamamı 2016 sonuna kadar yenilenecek” ibaresi yer alıyordu. Yasanın 1 yıl çiğnenmesine göz yumulmasına rağmen sevindirici bir haberdi bu.

Mücadele ettiğim sağlık sorunlarım sebebiyle 6 ay kadar yatağa bağlı kaldıktan sonra gördüğüm tedaviyle zor da olsa yürümeye başlayınca şöyle bir toplum içine karışayım dedim.

2019’un son demlerini yaşarken, otobüs beklediğim duraktan 3 tane “merdivenli” Özel Halk Otobüsü geçti. Ne ileri yaştaki bir kadın binebildi, ne de bebek pusetli iki kadın. Durağın diğer ucunda bekleyen akülü engelli sandalyesine sahip genç ise bu otobüslere hiç hamle bile yapmadı.

“Nereye gideceksin?” diye soramadım, çünkü onun yanına kadar yürüyemedim. İşime yarayacak bir otobüsün basamaklarını da çıkamadığım için binmekten vazgeçtim zaten.

Bir ülkede bir yasa çıkıyor. Ve bu yasayı çiğneyerek adeta devlete meydan okuyan insanlar çatır çatır para kazanmaya devam ediyor. Her ne hikmetse İETT’nin gücü ise bu insanlara yetmiyor.

Kim gücünü nereden alıyor hiç belli değil. Bazı çarpıcı iddialar var ama bunu da İBB ve İETT yetkilileri inceleyip bulsun. Belgeleyemediğim iddiayı telafuz ederek mesleğime gölge düşürmem.

Geçen haftaki yazımda sözünü ettiğim “garip özelleştirme” ise Kamu İhale Kurumu tarafından iptal edilmiş. Ayazağa Garajı ile Kurtköy Garajı, İETT’nin yeni aldığı ve demirbaşına kayıtlı otobüsleriyle birlikte bir şirkete verilmişti. Kaza oranı yüzde 80’leri bulunca ve Sarıyer’de bir şoför yaptığı kaza sonucu ağır yaralanınca şirket değişikliğine gidilmiş, başka bir şirkete “toplu” olarak otobüsler ile garajlar devredilmişti.

Kamu İhale Kurumu, bir şikayet üzerine incelediği ihaleyi “teklif edilen fiyatın yaklaşık maliyete çok yakın olması ve tek firmanın teklif sunması nedeniyle rekabet koşulları oluşmamıştır” diyerek iptal etmiş.

İhaleyi alan firmanın itirazı da reddedilmiş. İETT’nin bu otobüsleri ve yolcu taşıdığı hatlar halen bu firmada. Kurum kendi otobüslerini kendi personeliyle ne zaman işletmeye başlayacak henüz öğrenemedim. İETT’nin “hizmet” değil “ticaret” mantığıyla tamamının özelleştirilmesi için bu ısrarın nereden kaynaklandığını da...

İETT’nin çilesinin büyük bölümünü çeken, çoğu zaman tuvalet ihtiyacını bile gidermeye zaman bulamayan şoförlerinin son günlerdeki sıkıntısını ve fısıltıyla konuştuklarını iletmeden olmaz.

İBB’nin iştirakleri üzerinden alınan taşeron şoförlerin eline, İETT’nin taşerona ödediği paranın yarısı dahi geçmiyor. Kadrolu şoförler ise “yöneticiler tarafından adeta bırak git politikası izleniyor” diye yakınıyor. Taşerona karşı tavrıyla bilinen bir siyasi yapının yönettiği İBB’de özellikle vatandaşın canının emanet edildiği şoförlerin “kadro” beklentisi yüksek.

Bir de son dönemde artan otobüs yangınları var. Şükürler olsun henüz bir can kaybı yaşanmadı. Bazı kurum çalışanları yangınlara “yetersiz bakım”ın yolaçtığını söylüyor. Yolda giderken motor kısmından tutuşan otobüslerin aynı marka ve 13 yıllık olduğunu hatırlatalım. Bu kadar “yaşlı” araçların toplu taşımacılıkta kullanılmasının yasaya aykırı olduğunu da...