CHP, Nurettin Sözen faciasının ardından İstanbul'da Büyükşehir Belediye başkanlığını kazanamıyor. Son olarak "medya popüleritesi" ve "sprey boya-şablon"la çare olduğuna inanılan Mustafa Sarıgül, AK Parti'nin en çalkantılı döneminde yüzde 40.1'e çıkabildi. Rakibi Kadir Topbaş 7 puan önde göğüsledi ipi. 2009'da CHP'nin İstanbul'da aday gösterdiği Kemal Kılıçdaroğlu yüzde 36.8 oy almış, Kadir Topbaş'ın 8 puan gerisinde kalmıştı. 1994 yılında "sol" veya "sosyal demokrat" adayların bir biriyle yarıştığı seçimden, Recep Tayyip Erdoğan aradan sıyrılarak yüzde 25'le koltuğu kapmıştı. O günden bu güne CHP, "Bu seçimde İstanbul'u alacağız" diyerek değişik formüller üretiyor ama bir türlü ipi göğüsleyemiyor. Şüphesiz, bunda aday seçimi, Nurettin Sözen döneminin hafızalardan silinmeyen çöp dağları ve susuzluk yanına, parti teşkilatının da önemli bir rolü var.

Parti içi iktidar savaşlarının kıyasıya yaşandığı şehirlerin başında gelen İstanbul'da, CHP bir türlü aradığı "toparlayıcı" il başkanını bulamadı. Ankara'dan, daha önce genel başkanlık tecrübesi de bulunan Murat Karayalçın'ı İstanbul'a "kayyum" olarak göndermesine rağmen CHP İstanbul'da sular hiç durulmadı.

* * *

2014 yerel seçimlerinin ardından yapılan İl Başkanlığı yarışını, Cemal Canpolat kazandı. Küçükçekmece Meclis üyeliği, çeşitli sendikalarda ve sivil toplum kuruluşlarındaki aktif görevleri, Cem TV'nin başındaki medya deneyimi, ekonomik gücü yanında Ataşehir Belediye Başkanlığı'na seçilen Battal İlgezdi'nin desteği de etkili oldu seçilmesinde. Kongrenin ardından İl Başkanlığı'na aday gösterdiği Gökan Zeybek kaybedince, Mustafa Sarıgül şöyle seslenmişti İlgezdi'ye: "İl Başkanlığı'nın 6 milyon kira borcu sende..."

Zaten CHP kulislerinde de "İl Başkanlığı seçimi, Sarıgül'le İlgezdi arasındaki bir yarışa döndü" diye konuşuluyor, yeterli imzayı toplaması için ayak oyunları çevrildiğini iddia eden Necdet Saraç da buna isyan ediyordu.

CHP gibi köklü bir parti, İstanbul'da kendisine yakışır bir il başkanlığı binasına sahip olmadığı için Canpolat arayışlara başladı. Bir il binası satın almak için yemek düzenlendi. Her davetiyenin 10 bin liraya satıldığı bir yemek. Belediye başkanlarına da 100 davetiye alma mecburiyeti getirildi. Meclis üyelerine de "Parası olmayan bir işadamına satsın" tavsiyesinde bulunuldu.

İlk kriz de burada çıktı. Akçeli işler daima hoş olmayan kokular çıkarır çünkü...

* * *

Ardından Büyükçekmece Albatros'un satışı gündeme geldi. Canpolat, inşaat işlerinden çok iyi anladığı, TOKİ'yle binlerce konutluk anlaşmalar yaptığı için Albatros'un satışında Hasan Akgün'den yana tavır aldı. İl Başkanlığı'nın Çevre ve Doğa Hakları Komisyonu'nda gönüllü olarak görev alan ve kendilerini CHP'ye konumlandıran çevreci STK'lar buna tepki gösterdi.

Aynı günlerde, müteahhitliğe soyunan Başakşehir Belediyesi'nin Bahçeşehir Gölet Projesi'ne Danıştay'dan "durdurma" kararı çıktı. Belediye "Danıştay'ın kararı inşaatı bağlamıyor" açıklaması yapınca, Cemal Canpolat, Çevre ve Doğa Hakları Komisyonu'nda görevli STK temsilcilerini de yanına alarak Bahçeşehir'e koştu. İnşaata, betonlaşmaya karşı tepki koydu, içinde yeşil, doğa, ağaç, çiçek, böcek geçen cümleler kurdu, sol jargonu da ekleyerek "Direne direne kazanacağız" diyerek noktaladı protestoyu. Ama Albatros ile Bahçeşehir Gölet bölgesi arasında hiç bir fark yoktu. İkisi de belediyenin mülkiyetindeki "arsa" idi, ikisini de belediye imar planıyla yapılaşmaya açmıştı, ikisinde de milyarlar konuşmuştu... Ama Canpolat, sadece Gölet'te konuşmuştu. Çünkü, orayı betona açan AK Parti'li belediyeydi. Albatros'u ise, o meşhur yemek için kaç davetiye aldığını bilmediğimiz Hasan Akgün açmıştı imara.

* * *

CHP Çevre ve Doğa Hakları Komisyonu'nda bu da krize yolaçmadı. Ama her ne olduysa, aralarında ne yaşandıysa Canpolat'ın Özel Kalem Müdürü ile Sarıyerli çevre komisyonu üyeleri arasına bir tartışma yaşandı. STK temsilcilerinin iddiasına göre, Özel Kalem Müdürü "mezhepçi" ifadelerle kendilerine hakaret etmişti. Bir basın açıklaması yapan Sarıyer'in çevreci STK temsilcileri, "CHP için gece gündüz özverili çalışan arkadaşımıza mezhebi, dini tercihi nedeniyle yapılan hakarete duyarsız kalındı" diyerek Cemal Canpolat'ı suçlayıp Çevre ve Doğa Hakları Komisyonu'ndan istifa etti.

"Emlak", "inşaat", "yeşil alan satışı" gibi konularda CHP'li belediyelerin kayırıldığı İl Başkanlığı'nda, "mezhebi ve dini tercih" yüzünden tartışma yaşanması sizi de "Bıktırdınız artık" deme noktasına getirdi mi bilmiyorum. Ama, özellikle çok kültürlü İstanbul'da "mezhebi" bir örgütlenme gibi duran CHP'nin geçmişten pek ders almadığı bu yaşanan olayla bir kez daha ortaya çıkmış oldu.

CHP'nin 2019 yerel seçimlerinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olmak isteyen Cemal Canpolat'ın bu konuda da "üç gün konuşurlar, sonra unuturlar" stratejisi izleyerek olayı küllenmeye bırakacağına hiç kuşkum yok. Yıl sonunda yapılacak İstanbul İl Kongresi'ni kazanmak için üye ve delege yapısını korumak yeterli çünkü...