Mahalle kavgasını ilkellik seviyesinde sürdürenleri görünce "Bir bitmediniz gitti" diyesi geliyor insanın. Ama şöyle bir düşünüyorum da, eğer 12 Eylül öncesini yaşamamış ve oynanan oyunu çözememiş olsak, belki aynı "mahalle fanatizmi"ne ben de kapılabilirdim.

O kadar iştah açıcı ki, sosyal medyada toplaşıp birbirlerine methiye düzen "linç ordusu"nun haykırışları...

O kadar okşuyor ki, insanın egosunu "Ne güzel laf sokmuşsun abi" yalakalıkları...

O kadar keyif verici ki, birisi seni duymadan ya da kaale almadan hakkında sallayıp durmak...

Bedeli yok nasılsa. Hatta taraftarı çok. Tribünler coşuyor, hep birlikte koro halinde birilerini linç ediyorsunuz.

Tıpkı, rakip tribünde kardeşinin veya yakın akrabasının olup olmadığını hesaba katmaksızın en galiz küfürleri savuran fanatikler gibi.

"Kime diyorsun bunları, ne anlatmaya çalışıyorsunuz" diyor musunuz? Hemen hatırlatayım.

Yediği merminin ardından ölümden dönen ve uzun süren tedavi sürecinin ardından İbrahim Tatlıses yeniden ekranlara döndü ve "İbo Şov" ile müzikseverlerin ilgisini çekiyor. Raiting ölçümleri de programın gördüğü ilgiyi doğruluyor.

İşte bu şovlardan birine İbrahim Tatlıses ünlü isimleri davet etti. Haluk Levent, Sabahat Akkiraz ve Hüseyin Turan, programın ardından "linç" güruhunun hedef tahtasına oturdu.

KARŞI MAHALLE MAVALI

Neymiş efendim. İbrahim Tatlıses'in siyasi tavrı ortadaymış, iktidarı destekliyormuş. "Siz, bizim mahallenin insanlarısınız. O mahallenin türkücüsünün programında ne işiniz var?" yaygarası koptu. En büyük linci Hüseyin Turan yedi nedense. Ama deyişleri yürek yakan sesiyle bizlere nakşeden Sabahat Akkiraz ile Türk rock müziğinin yeni nesil önemli sesi Haluk Levent de nasibini aldı bu güruhtan.

Program, siyasi bir program değil. Siyasi mesaj da içermiyor.

Tamamen müzik ve magazin ağırlıklı yürüyor, katılanlar eserlerini seslendirerek hayranlarına ulaşıyor. Hatta yeni hayranlar kazanıyor.

Yani; İbo Şov'a katılmak için yüzlerce "müzisyen" kuyrukta beklerken zaten belli bir şöhreti olan isimler, yeni hayran kitlelerine ulaşma şansı yakalıyor buraya katılarak.

"Hayır efendim katılamazsın, sen bizim mahallenin sanatçısısın" naraları, ağıdan akan salyalarla sarf edilen "satılık", "dönek", "düşük" lafları...

Peki arkadaş, pandemi döneminde tek bir yerde sahne almayan, kesesine kuruş girmeden standartını korumak için aynı masrafları yapmak zorunda kalan bu sanatçılara senin ne hayrın var?

Senin mahallen, "Siz de iş yapamıyorsunuz, müzik ekibiniz de. Gelin sanal konser verin de evinize ekmek götürün" dedi mi bu kıtlık devrinde onlara.

Sen Sabahat Akkiraz'ın okuduğu deyişleri, Hüseyin Turan'ın türkülerini, Haluk Levent'in şarkılarını "bedava" platformlardan dinleyip keyfini çıkarmayı sürdürdün. Ama hiç sordun mu bu insanlara "Nasıl yaşıyorsun, var mı birşeye ihtiyacın?" diye.

Çok ilkelsiniz... Çok geri kafalısınız... Çok beleşçisiniz... Çok asalaksınız... Hatta çok vahşisiniz...

FARKI YOK BİRBİRİNDEN

Peki, "karşı mahalle" buradan farklı mı? Hayır. Hatta daha karmaşık.

İbrahim Tatlıses'in Şivan Perwer ile Diyarbakır Meydanı'nda "Megri Megri" söylemesini alkışlayanlar, aynı türküyü söyleyen bir başkasını taşa tutabiliyor anında.

Rahatlıkla katline ferman verebildiğinin,

Tercihleri yüzünden hakkında en ağır hükümleri verebildiğinin,

Müziğini dinlemediği, çocuğuna dinlettirmediği, dinleyeni de ayıpladığının,

Bir yerde kurulmuş iftar masasındaki fotoğrafını paylaşıp caka satacak kadar iki yüzlüler var aralarında.

Şairi şiiriyle, ressamı resmiyle, müzisyeni ürettiği eseriyle, sanatçıyı sesi ve yorumuyla, oyuncuyu rol yeteneğiyle değil o an bulunduğu, belki de "piyasa yapmak" için girdiği fotoğraf karesindeki yeri nedeniyle göklere çıkaran...

Es kasa bir kelime "sürç-ü lisan" edince ya da en doğal hakkı olan "tenkit" hakkını ufaktan kullanınca "linç eden"ler kervanına katılanlar var...

Kısaca, iki mahallenin de "gözü dönmüş fanatik"leri arasında hiç bir fark yok. Kimi okumuş cahil, kimisi zır cahil. Kimi medeni görünümlü ilkel, diğeri sıradan görünümlü ilkel.

Her ikisi de kendi mahallesinin "kolpacı" takımından.

Ama yaptığının nereye varacağını hesaplayamayanından.

Tıpkı 12 Eylül öncesinde "sağcıların mahallesinden geliyor" ya da "solcuların mahallesinden geçiyordu" diye dayak yiyenler ise bugün Hüseyin Turan, Sabahat Akkiraz, Haluk Levent.

Yarın bir başkası ya da başkaları.

Bir bitmediniz gitti be!...