Cini şişeden MHP lideri Devlet Bahçeli çıkarmış gibi gözükse de, "başkanlık" tartışmaları Türkiye'de dönem dönem gündeme gelmiş ama hiçbir zaman sağlıklı konuşulamamış yeni bir sistem önerisi. Parlamenter sistemin alternatifi bir yönetim modeli başkanlık... Gerekçesi de "sistem işlemiyor..." Zaten Devlet Bahçeli de "sistem tıkandı" diyor ve fiili durumun Anayasa'ya aykırı yürüdüğünü belirterek taşları yerine oturtmak gerektiğini söylüyor.

Başkanlık için yeni bir Anayasa yazılması ve tüm devlet sisteminin baştan aşağı yeniden yapılandırılması gerekiyor. 2011 seçimlerinin gündemi "yeni bir Anayasa" olduğu için TBMM'de bir komisyon kuruldu ve 4 siyasi parti yıllarca çalıştı. 60 madde üzerinde uzlaşıldı ama nedense bu maddeler bile değiştirilemedi. Evet, Türkiye'nin yeni bir Anayasa'ya ihtiyacı var. Darbe Anayasası, her yönüyle dökülüyor ve yamalı bohçaya döndüğü için de sistem sağlıklı işlemiyor.

Parlamenter sistemi tıkayan sadece Anayasa'nın yamalı bohça oluşu mu? Elbette değil. Yasa yapıcı TBMM'yi oluşturan milletvekillerinin aday adaylığından, adaylığa dönüşmesinden başlıyor sorun. Liderin "olsun" dediği kişi, halktaki karşılığına bakılmaksızın "aday" oluyor ve partisinin aldığı oy yeterli çıkarsa "vekil" olarak Ankara'nın yolunu tutuyor. Tamamı böyle olmasa da çoğunluğu dar bir kadro tarafından tayin edilen kişilerden oluşuyor TBMM... İtiraz edene verecek o kadar çok örneğim var ki!.. Onların bile adını unuttuğu milletvekilleri gelip geçti o koltuklardan.

Liderden veya grup başkanvekillerinden gelen işaretle eller kalkıyor veya kalkmıyor.  Meclis gündemine gelen şeyin kimin önerisi olduğuna bakılıyor ve ona göre karar veriliyor. Tüm partilerde böyle durum, kimse diğerinden daha masum değil...

* * *

Bir dönem Alparslan Türkeş'in, daha sonra Turgut Özal'ın ve Süleyman Demirel'in de dillendirdiği bir şey "başkanlık" başlığı. Başlık diyorum, çünkü altı hiç bugüne kadar doldurulamadı ve ortaya net bir "taslak" konulamadı. 2011 yılından bu yana sık sık gündeme geliyor ama nedense bugün dahi "başkanlık" diyenler "nasıl bir başkanlık" sorusuna net cevap veremiyor. Çünkü, başkanlık savunucusu AK Parti dinamiklerinin bile net çerçeve çizemiyor, birçok soruya cevap veremiyor. Elbette Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kafasında bir iskelet var başkanlık için. Ama bunu ete kemiğe büründürecek olan AK Parti'nin Anayasa yazıcıları bile işin içinden çıkamadı. Ya kendi aralarında bile uzlaşamadılar, ya da işi savsakladılar, tembellik yaptılar.

Aslında AK Parti'nin kendi içinde olgunlaştırdığı, kısmen ete kemiğe büründürdüğü bir model vardı. Tıpkı Turgut Özal'ın seslendirdiği gibi "yerel yönetimlerin güçlendirilmesi" en net bölümüydü. Bu, yerel parlamentolarla mı olur, eyalet şeklinde mi olur, yarı federatif sistem mi olur netleşmemişti ama özeti böyleydi.

* * *

Peki bugün neden aynı taslak TBMM'ye getirilemiyor? Çünkü HDP'li belediyelerin durumu var ortada. "Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi" artık PKK'nın belirlediği belediye başkanı ve meclis üyelerinin örgüt adına şehirleri yönetmesi anlamına geliyor. Tıpkı fiiliyatta olduğu gibi. "Halk iradesi" falan diyenlere önce "Seni halk mı aday gösterdi yoksa halka senin adını mı dayattılar" diye sorarım önce. Peki, HDP'li belediyelerin dışındaki belediyeler nasıl? Yetkilerin "merkeziyetçi" denildiği bugünkü sistemde bile halkın dışında bir yerlere hizmet edebilecek yetkileri var belediye başkanları ile meclislerinin. Ha PKK olmuş, ha FETÖ ya da başka güçler. Ama gerçek böyle...

Bugün ülke genelinde neredeyse tüm belediyeler borç batağında. Kamuya olan borçlarının yanında müteahhitlere veya şahıslara olan borçları icra takibine girmiş çok sayıda belediye var. Belediyenin sahip olduğu gayrimenkullere konulan hacizlerden dolayı yeniden  borçlanma için yetki alanlar, almaya çalışan başkanlar var. Üzerinde cami, çocuk parkı, yol bulunan arsaların tapuları icra dairelerinde işlem görüyor.

Ama bir bakıyorsunuz, gırtlağına kadar borca batmış belediye hizmet projesi yerine festival, eğlence, konser vs. organizasyonu için ciddi bütçeler harcıyor. Belediye Meclis toplantılarının gündemine bakıyoruz. Ya borçlanma, ya da "imar planı tadilatı" ile rant üretmekten ibaret...

Bu kafayla yerel yönetimler daha özerk olsa ne olur, merkeze bağlı olsa ne olur? Ama yine de bugünün başkanlık tartışmaları, yeni Anayasa'da yerel yönetimlerin yetkileri nasıl düzenlenecek? Kısmi özerklik anlamına gelen bir yetki devri olacak mı? Yerel Meclis'ler, ileride eyalet parlamentosu haline gelebilir mi? Bence, yeni Anayasa TBMM gündemine geldiğinde "İlk 4 madde kırmızı çizgimiz" şerhini koyan MHP, bunlara da bakarak tavrını belirleyecek.

Yerel yönetimlere yetki devrine MHP "hayır" dese bile, 330'u tamamlayacak sayı bulunur mu peki? Evet bulunur... Yeter ki, "yerele güç devri" Anayasa'da olsun...