"Şekle fedâ edilmez bizde Hak ve Hakikat
Nasıl istersen tapın müsaiddir Tarikat"

diyen, Ali Naci Baykal Dedebaba okumuş, ulusal Kurtuluş Savaşı'nda Genel Kurmay Haberleşme Daire Müdürlüğü yapmış bir insandı.
Bektaşilikte dedebaba unvanını bir kişi taşımıştır. Bu göreve getirildikten sonra ömür boyu görevde kalır. Dedebaba Hacı Bektaş Veli Dergâhı postnişinidir. Aynı zamanda dünyadaki bütün Bektaşîlerin başıdır. Bektaşîlik tarihinde ilk kez dedebaba unvanı Sersem Ali Baba tarafından kullanılmıştır. 1925 yılında tekke ve zaviyelerin kapatılması üzerine dedebaba olarak görev yapan Salih Niyazi Dedebabanın Arnavutluk'a göç etmesinden sonra yerine Ali Naci Baykal Halifebaba vekil kalmıştır. 

Atatürk'ün en yakın dostunun ve özel doktorunun Bektâşî Halifebabası olan Hasan Ragıp Erensel'di. Yine Atatürk'ün Cumhurbaşkanlığı köşkünde Deniz Ali Baba Dergâhı Postnişîni Haydar Cemil Baba ile Çamlıca Bektaşî Dergâhı Şeyhi Ali Nutkî dedeyi konuk edip, gece de  köşkte yatırdığını biliyoruz., Atatürk'ün sohbet sırasında konuklarından Bektaşi gelenek ve görenekleri hakkında bilgiler aldığı anlatılmıştır.. 

Şahkulu Dergâhının postnişinlerinden Topal Tevfik Baba, Mustafa Kemal Atatürk'ün kurdu-ğu istihbarat teşkilâtı olan Müdafa-i Milliye Teşkilâtı'nda görev yapmıştı.  Savaş sonrasında ise kurulan İstiklal Mahkemesi`nde `hain` olarak hâkim karşısına çıkan Topal Tevfik Baba, istihbarat teşkilatından gelen bir yazıyla serbest bırakıldı.

Atatürk'ün Hacı Bektaş Dergâhının nüfuzuna oldukça önem verdiği görülüyor. Bütün gelişmeler Hacı Bektaş Çelebisi'ne hemen bildiriliyor. Atatürk bunu NUTUK'ta şöyle belirti-yor: " 2 Ocak 1920 günü cemiyetin merkez kurullarına ve Hacıbektaş'ta Çelebi Cemalettin Efendi'ye, Mutki'de Hacı Musa Bey'e ayrıca bir bildirim yaptık. "

Kırşehir'de gençler gece fener alayları tertiplemişti.  Ata'nın kaldığı evin önüne gelen fener alayı mensuplarından Ömer Aydın Bey'in bir taşın üzerine çıkıp verdiği söyleve, Mustafa Kemal şöyle karşılık verdi: 

"Bu milletin içinden çıkan bir Kemal:
'Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini
Yok imiş kurtaracak bahtı kara maderini' demiş' 
Gene bu milletin bağrından çıkan milletimizin asalet ve kahramanlığına dayanan bir Kemal de diyor ki: 
'Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini
Elbet bulunur kurtaracak bahtı kara maderini'"
Atatürk, daha sonra şöyle hitabede bulundu: 

"Aziz ve mübarek vatanımızı kurtarmak için bütün münevverler, herkesin hazır olması lazım. İstanbul'a gitmeyeceğiz. Anadolu en büyük hazinedir. Sineyi vatanda ihtilas çarelerini beraberce, ölünceye kadar aramağa, temin etmeğe çalışacağız. Kırşehirlilerin duyguları hepimizin müşterek davasıdır. Sizlerin bu asil duyguları bizi çok mütehassıs etti. Ben ve arkadaşlarım sizleri sevgi ile selamlarız" 
Aslında -genel olarak pek dillendirilmese de- Mustafa Kemal, zaten Bektaşiliğe çok yakındır. Doğup büyüdüğü Selanik ve genelde Rumeli bölgesi Bektaşi dergâhlarının yoğun olduğu bir bölgedir. Hüseyin Şekercioğlu'nun Atatürk'ün baba soyu üzerine yaptığı araştırma-ya göre (Türk Kültürü Dergisi, Sayı; 145) Ali Rıza Efendi, Anadolu'dan koparılıp Rumeli'ye yerleştirilmiş "Kızılkocalı Türkmenleri" boyundandır. 

Falih Rıfkı Atay, "Çankaya" kitabında, Kılıçoğlu Hakkı'ya atfen, Mustafa Kemal'in, Harbiye yıllarında tatillerde Selanik'e geldiğinde Şeyh Rıfat Efendi'nin tekkesine gidip, dervişler halkası içinde ayinlere katıldığını yazar. 

Mustafa Kemal de Nutuk'ta, Selanik'ten arkadaşı olan Abdülkerim Paşa ile telgraflaşmalarını anlatırken Paşa'nın, kendisine "Kutbul akrap" yani "Kutuplar kutbu" diye hitap ettiğini anlatır. Bu Bektaşiliğin en üst derecesi için kullanılan bir terimdir. 

Bu mazinin de katkısıyla olsa gerek Mustafa Kemal, Çelebi Cemalettin Efendi ile çok iyi bir diyalog kurar. Şapolyo'ya göre o ziyarette Çelebi'nin oğlu Hamdullah Efendi'nin odasında "ayinicem" düzenlenir. Bir "ikrar töreni" ile Mustafa Kemal'e "kılıç kuşatılır" ve "yola kabul edilir." 

Öte yandan Osmanlı içindeki Bektaşi yapılanması ve Osmanlı padişahlarının Bektaşi olup, olmadığı her tarihte tartışma konusu olmuştur.