Hatay'ın hemen alt tarafında "yılan yuvası"na dönen Suriye şehri İdlib'e Ruslar ve Şam birlikleri ardı ardına hava saldırısı düzenledi. ABD'nin Suriye'de rejime bağlı bazı cephanelikleri bombalamasının ardından geldi Esad'ın saldırısı. Daha doğrusu, Rusya'dan gelen sert açıklamaların yerini bombardıman aldı.

İdlib, nedense tüm dünya basınının gözden kaçırdığı, Suriye sorununun en çok canını yaktığı Türkiye'de de gündemden uzak tutulan bir konuydu. İki yılı aşkın bir süre önce dikkat çekmeye başlamıştım İdlib'e. Rusya ve İran'ın Suriye iç savaşına müdahil olması, Davutoğlu döneminde yapılan hataların ardından Türkiye'nin politika değişikliğine gitmesi, birçok sorunu çözmeye yetmedi. 
İdlib, Suriye'de tüm pisliğin altına süpürüldüğü bir halı gibi oldu. IŞİD dahil tüm "hibrit cihatçı" örgütlerin artıkları, Esad'ın "kurnaz" politikası sayesinde İdlib'te toplandı. Sayıları 30 bini bulan "yabancı uyruklu" "hibrit cihatçı"dan bahsediyoruz. CIA'nın El Kaide'den bu yana "cepte" tuttuğu "yabancı uyruklu" teröristler yani.
Ellerinde, uçaksavardan kimyasal silaha kadar donanımı olan 30 bin yabancı savaşçı ve onlarla birlikte sayıları 100 bine yaklaşan Suriyeli "sözde mücahit"...

* * *

Yaklaşık 4 milyon sivilin yaşadığı İdlib'i 2015 yılında el Nusra ile Ahrar'uş Şam'ı barındıran çatı örgütü Fetih Ordusu ele geçirmişti. Çok sayıda örgüt, "mahalle mahalle" hakimiyet kurmuş, zaman zaman kendi aralarında çatışıyordu. Şimdi İdlib'in yüzde 60'ı, El Kaide'nin Suriye kolu El Nusra'dan dönüşen cihatçı Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) örgütünün kontrolünde. Lideri, eski El Nusra mensubu Ebu Muhammed Colani. Uzmanlar, HTŞ'yi "çok iyi organize, savaş eğitimi almış bir örgüt" olarak tanımlıyor.

Türkiye, İdlib'e operasyon ihtimali konuşulurken geçen hafta Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'yle HTŞ'yi terör örgütleri listesine aldı. Resmi gazetede 29 Ağustos tarihli yayımlanan kararnamede El Nusra'nın adının Heyet Tahrir el Şam olarak güncellendiği belirtildi. Kuşkusuz, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın Putin'le Moskova'da yaptığı görüşme etkili oldu bu kararda. Hatta, "terör örgütü" olarak ilan etmeden önce Türkiye'nin HTŞ'ye "kendinizi feshedin" mesajı gönderdiği de iddia ediliyordu.

Buna rağmen, Türkiye'de basının geneli gerçeği kabullenmekte zorlanıyor ve İdlib'deki tüm savaşçılar için "muhalifler" sıfatını kullanıyor. Bu çok tehlikeli bir bakış açısı. Tıpkı, Türkiye üzerine "şer" hesapları olan ülkelerin PKK'ya "muhalif" olarak bakması kadar tehlikeli ve sakat bir bakış...

* * *

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, İdlib'e operasyonun sivilleri tehlikeye atacağını ısrarla vurguladı. Hatta "operasyon felaket olur" bile dedi. Bu konuda haklı, çünkü 100 bin gözü dönmüş "savaşçı"nın esir tuttuğu 4 milyon insan tehlikede. Türkiye, ne yeni bir göçü kaldırabilir, ne de o bölgeden "hibrit cihatçı" örgütlerin çıkışı için koridor açabilir. Her ne kadar CIA ve MI6 yerlerine yenilerini koyacak olsa da, yabancı savaşçıların bulundukları yerde imha edilmeleri tek çözüm. Eğer, ajandalarının arka sayfalarında hibrit cihatçıları "vekalet savaşı"nda kullanma planı olanlar varsa, bilsinler ki Suriye savaşının tüm "karanlık günahları" onun üzerine kalacaktır. 

Özellikle Türkiye'nin çok dikkatli olması gerekiyor. Bırakıp politika yapıcı ve uygulayıcıları, itibar edilen medya organları, köşe yazarları ve sözcüleri de dilini dikkatli seçmesi gerekiyor. "Halep düştü, Guta düştü, sıra İdlib'e geldi, sıkı durmalıyız" gibi bir "abukluk" Türkiye'yi Suriye'deki tüm "hibrit cihatçıların" destekçisi göstermek isteyen Batı'nın ekmeğine yağ sürecektir.

Suriye'deki tüm silahlı örgütlerin CIA, MI6 ve Fransız istihbarat örgütü DGSE'nin tornasından çıktığını artık hepimiz biliyoruz. Temelleri bundan 3 asır önce atılan "laboratuvar"da üretilen örgütler...

* * *

Moskova ve Şam, ABD'nin Suriye cephaneliklerine yaptığı hava saldırısına cevap olması için bombaladı İdlib'i. Devam edeceğini, hele hele kara harekatıyla operasyonun süreceğini beklemiyorum. Trump'a, İdlib'in vurulacağı rapor edilmiş olmalı ki, "İdlib'e operasyon felaket olur" anlamına gelen bir tweet atmıştı bombardımandan saatler önce. O tweet'e de cevaptır atılan bombalar.

ABD ve İngiltere'nin "kimyasal silah" senaryosunu devreye sokmaktan başka çaresi kalmadı. 2 gün sonra Tahran'da yapılacak üçlü zirve, Türkiye'nin de net kararlar almasıyla neticelenecek. Ya Astana sürecinden kopacak, İdlib'deki cihatçıları vekil olarak kullanarak Suriye savaşını sürdürmek isteyen ABD ve İngiltere'nin yanında yer alacak. Ya da İdlib'in bir an önce huzura kavuşmasına yardımcı olarak, tarihi bir adım atacak... Türkiye'nin önceliği Tahran'daki zirvede "İdlib'ten sonra sıra nerede" sorusunun cevabını bulmak olmalı. Ruhani'nin de Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi sıranın Rakka'dan Rojava'ya kadar olan bölgeye gelmesini isteyeceğinden hiç kuşku yok. Türkiye'nin Afrin ve El Bab'da varlığını sürdürmesi, yabancı savaşçılardan arındırılmış İdlib'de gözlemci pozisyonunu koruması ve Türkiye'deki sığınmacıların bölgeye dönüşünün başlaması en büyük kazanım olacaktır.

Bir sonraki "Astana" merkezli zirvenin 3 bacaklı değil, 4 bacaklı olması ve asıl muhatabın da masanın kenarında bulunması da kaçınılmazdır...