Sözün özüne geçmek için, şiirin kanatlarına binelim ve Orhan Seyfi Orhon’un “Hasbihal”ine kulak verelim:

Anne, zannetme ki günler geçti de

Değişti evvelki hissim gitgide!

Bir hırçın çocuğum, değişmez huyum

Seneler geçse de ben yine buyum!

Senden umuyorum teselli yine!

Bugün şefkatine, muhabbettine

Zanneder misin ki yok ihtiyacım?

Belki eskisinden daha muhtacım!

Dünyanın tükenmez kederlerinden

Kalbim kırılsa da böyle derinden,

Hayatım büsbütün ye'se kapılmaz.

Teselli bulurum içimden biraz

O derin sevgini hatırlarım da!

Her gece hıçkıran dudaklarımda

Hasretle anılan senin adın var.

Anne, hayatımda bir tek kadın var.

Beni aldatmadı, sevdi daima!

Gittikçe ruhumu saran bu humma

Başka sevgilerden yadigar, anne!

Sevmeyen sevenden bahtiyar, anne!

Gerçek olan şu ki; , Anneler Günü, Babalar Günü ilân edilmeden önce de Türk gelenek göreneklerinde ayrım yapılmadan anne ve baba sevgisi, Tanrı sevgisinin ardından, sevgilerin en kutsalı sayılırdı. Bugün de bu böyle. Peki yukarıdaki fıkra ve atasözü ne oluyor, diye sorabilirsiniz. Bunlar çok az da olsa gelenekten kopmuş çocukları, yola getirmek için bir yergiden, taşlamadan başka bir şey değil.

Boşuna mı söylemiş atalarımız, “Ana gibi yar, vatan gibi diyar olmaz” diye analarımızın, babalarımızın bizleri büyütmek için katlandıkları zorlukları, karşılıksız sevgilerini, acımızı acı, sevincimizi sevinç bilişlerini düşününce, onların değerini anlarız.

Güzel bir halk deyimi var. “Ana ile kız, helva ile koz” derler. Cevize eskiden “koz” denilirdi. Beykoz’un adı da buradan geliyor. Bu deyimin güzelliği nerede, diyeceksiniz.

Anlatayım. Ceviz nasıl helvanın tadını bütünlerse, anne ile kız da, aileyi bütünleyen iki varlıktır. Güzelliğin temel ilkesi uygunluktur. Onun için anasına bakıp kızını, kızına bakıp anasını değerlendirmek gelenektendir. Göreneklerimiz ise, “Kız anadan öğrenir biçki biçmeyi, oğlan babadan öğrenir sofra açmayı” atasözümüzü doğurmuştur.

Anne ve baba sevgisi, yalnız Türk gelenek ve göreneklerinin temel direği değil, inanç dünyamızın da bizlere verdiği en güzel görevdir. Hazret’i Muhammed, anne ve babaya saygılı, sevgili olmayı öğütlemiştir:

“Allah’ın rızası ana ve babayı memnun ve razı etmekle kazanılır.”

“Cennet anaların ayakları altındadır.”

“Hiç şüphe yok ki üç kimsenin duası kabul olunur. Bunlar babanın çocuklarına duası, misafirin duası ve mazlumun duasıdır.”

       Anne, baba sevgisini anlatan ve gelenek göreneklerimizde yaşayan pek çok atasözünü, fıkrayı, maniyi, türküyü, halk şiirini sıralamamız  mümkün. Ama annelik, babalık duygularını anlatan bir söz var: “Ben yanarım yavruma, yavrum da yanar yavrusuna.” Bu sözün öyküsünü anlatarak yazımı noktalamak istiyorum :

Kış günü, genç bir adam, evinin damındaki karları kürüyormuş. Anası da oğlu üşür hasta olur diye kaygılanıyormuş. Sürekli : “Yoruldun, terledin, hasta olursun. Yeter artık aşağı in” diye çağırıyormuş. Oğlunu aşağıya indirmek için ne söylediyse para etmemiş. Kadıncağız, bu kez, kundaktaki oğlunun oğlunu, yani torununu kucakladığı gibi karın üzerine bırakmış. Bunu gören adam, hemen aşağı inmiş. Çocuğunu kucaklamış. İşte o zaman babaanne; “Ben yanarım yavruma, yavrum da yanar yavrusuna” demiş.

Sözün özü şu manide toplanmış:

“Ana başa taç imiş / Her derde ilaç imiş / Bir evlât pir olsa da / Onlara muhtaç imiş.”

Geleneğimizdeki anne, baba sevgisinin nedenini anlatacak daha güzel ne olabilir?

Rahmetli anneme duyduğum hislerimi anlatabilmek için şiiri aracı kılmıştım. Sizlerle paylaşmak istedim:

“Kuşkusuz,

Senin gibi beni de Tanrı’ydı yaratan.

Ama, sendin veren kanından kan,

Sendin, canından can! Bana..

Bir ana’nın sana verdiği can gibi, Ana...

Bir sabır bir sevgi, bir sabır bir sevgi

İlmik ilmik dokuduğun bendim onca zaman!

Uykusuz;

Ve karanlık gecelerine ışık bendim.

Çevresinde pervaneler gibi döndüğün

Bendim.

Emelin, umudun, dileğindim,

Bahtın bendim,

Okşadığın, can evinden kokladığın ben.

Kuşkusuz...

Acımı acın, derdimi derdin yaparak

Ağıtlar, türküler, niniler yakarak

Elvan elvan, dal dal, yaprak yaprak

Tırnağınla çapaladığın, gözyaşınla suladığın

Gülerken güldüğün, ağlarken ağladığın

Büyüttüğün, beslediğin, asker eylediğin;

Bendim ana, ben...

Gölgen, meyven, mürvetin olsun diye,

Vatanına, milletine himmetin olsun diye

Kuşkusuz..

Sendin özleyen,

Sendin yollarımı gözleyen;

Gurbet gurbet, yanım yanım, yana yana!

Geç farkettim değdiğini bin canana,

Senden özgesi, yalan ağlarmış ana!”