ABD Başkanı Trump, ilk deniz aşırı seyahatini Suudi Arabistan'a yaparken, Suriye PKK'sından yeni ordu kurulmasının Türkiye'de ciddi endişelere yolaçması Beyaz Saray'ın yeni kurmaylarını harekete geçirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve beraberindekiler Trump ve kurmaylarıyla toplantı halindeyken, IŞİD'le Mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk, Kuzey Suriye'de PKK ile toplantı halindeydi. Brett McGurk, dün Türk kamuoyunun gazını almaya dönük açıklamalar yaptı ve "Türkiye olmadan olmaz" diyerek sırtımızı sıvazladı. Ama Suriye PKK'sının silahlandırılması talimatının direk Başkan Trump'tan geldiğini de belirterek.

ABD ile Türkiye'nin 70 yıllık bir "yakın ittifak" tarihi var. Zaman zaman "Truman doktrini"ni hatırlatmam, geçmişi iyi bilmemiz gerektiğine inanmamdan kaynaklanıyor. ABD'de koltuğa oturan tüm başkanlar, Truman doktrini ile çizilen çerçeveye uygun hareket ediyor ve Türkiye'yi daima "ABD çıkarlarına sorgusuz sualsiz hizmet eden sadık müttefik" muamelesi yapıyor. Türkiye'nin çıkarlarıyla çelişen konularda bile onların yanında olmamıza alıştılar çünkü...

Hatırlatalım Truman doktrini ve sonraki süreci kısaca...

Avrupa'da milyonlarca insanın ölümüne yol açan büyük savaşın ve yıkımın ardından oluşan iki kutuplu dünya şekilleniyor. ABD, Avrupa'yı Hitler'den kurtarmış, dünyanın savaş sonrası oluşan ekonomik krizden çıkışın yolları aranıyor. Hitler Almanyası ile savaşan Sovyetler ise "yayılmacı" bir strateji izliyor.

Başkan Truman, 12 Mart 1947'de ABD Kongresi'nden "Türkiye ve Yunanistan'ı Sovyetlere karşı desteklemek için 300 milyon dolarlık bir harcama izni" isteyip alıyor. Milli Şef İsmet İnönü, Sovyetler'e karşı yönünü Washington'a çeviriyor.

Türkiye'ye yapılacak yardım şartlara bağlı. İşte o şartların adı da Truman doktrini...

Yeni dönemde seçilecek Türk personel ABD'de eğitilecekti. Bunun için Türkiye'ye 21 ABD subayı ve iki iktisatçı gönderildi. Türkiye'den de ABD'ye bir "eğitilecek" subaylar heyet gitti. O heyet, işte bugün hâlâ konuştuğumuz "özel harp" veya "kontrgerilla" ya da "Gladio"nun da çekirdeğini oluşturuyordu.

ABD, "Türkiye'nin ekonomisini güçlendirmek" bahanesiyle asker sayısının azaltılmasını istedi. Silahların modernizasyonu adı altında da ikinci el silah ve teçhizatlar TSK envanterine katıldı. O silah ve araçların bakım onarımı, yenisini almaktan daha pahalıya patladı bize.

ABD'yle müttefikliğin ve NATO'ya üye olmanın bedelini Kore'de Amerika için savaşarak ödemeye başladık.

* * *

ABD, tüm yardımları kendi çıkarlarını planlayarak yapıyor, istediğini de alacak baskıyı kuruyordu. TSK içerisine uzantılarını yerleştirmiş, siyaseti de şekillendirecek gücü "ekonomik bağımlılık" sayesinde elde etmişti.

1956 tarihli Amerikan Senatosu Dış İlişkiler Raporunda "ABD yardımı başkalarının çıkarı için yapılan bir şey değildir. ABD, ne sadaka veren bir kuruluştur, ne de Amerikan halkının cömert ruhunun dışarıya akmasıdır. Yardım, ABD'nin dış politikasını yürütmek ve ulusal çıkarlarını dışarıda geliştirmek için mevcut araçlardan bir tanesidir."

Marshall Planı da bu çerçevede devreye girdi.

Truman Doktrinine uymak için "eğitim" alanında attığımız adımlar, ABD'nin Türkiye'ye "askeri eğitim" için heyet göndermesiyle sınırlı kalmadı. Doktrine uygun olarak tek parti CHP, Milli Eğitim Bakanlığı denetiminde imam-hatip kursları açılması kararını aldı 1948 yılı Mayıs ayında. Köy Enstitüleri'nin de kapatılması için ilk adımlar böylelikle atılmaya başlandı. Hasan Ali Yücel, Milli Eğitim Bakanlığı koltuğunu devretmek zorunda kaldı Truman Doktrini'ne uygun yeni döneme uyum için...

"Büyük kayıptı" anlamında söylemiyorum bunu, Köy Enstitüleri'nin kapatılmasının nedenlerini anlatmak için not düşüyorum.

Truman Doktrini ile Türkiye'de önemli görevlere gelme olasılığı yüksek gençleri ABD eliyle eğitme süreci de başladı.

1949'da "Türkiye'de Birleşik Devletler Eğitim Komisyonu" kuruldu. Komisyon "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından sağlanacak paralarla finanse edilecek eğitim programının idaresini kolaylaştırmak için ihdas ve tesis edilmiş bir teşekkül olarak" tanımlanmıştı. Komisyonun, tıpkı Amerikan askeri üslerinde olduğu gibi, "Türk hükümetinin himayesinde, her türlü Türk denetiminin dışında, Türk Eğitimi hakkında araştırma yapması, bilgi toplaması, gerekli Amerikan memurlarını uzman ve araştırmacı olarak okul, üniversite ve Bakanlıklara yerleştirmesi ve benzeri faaliyetlerini kolaylaştırmak amacını sağlamak için" oluşturulduğu da vurgulanmıştı.

Türk hükümetine bu komisyonun çalışmalarını kontrol ve denetleme hakkı dahi verilmemişti.

ABD, bu sayede hem Türkiye'yi himaye edecek, yardımlar yapacak ama bu yardımlarla güçlenip Ortadoğu'da "liderlik" pozisyonuna gelmesini önleyecek kontrolü de yapabilecekti. Yaptı da...

27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve 15 Temmuz'u, yarım asırdır değişik formasyonlarda devam eden "terör" belasını ve tüm bunlarda ABD'nin rollerini de yukarıdaki bilgiler ışığında değerlendirince, neden "yeni bir başlangıç" yapmamız gerektiğini daha iyi anlıyoruz değil mi?

"İyi ama neler yapabiliriz ve bu cendereden nasıl kurtuluruz?" sorusuna birlikte cevap aramayı sürdürelim...