ABD Kongresi'nin onayı ile Trump, Türkiye'ye yaptırımın paketini açtı. Her ne kadar açıklanan yaptırımlar "hafif" algılansa da, Biden döneminin dış politikasına ve ABD'nin stratejisinde önemli bir adım atıldı.

Bu gürültü içerisinde pek dikkat çekmedi ama bu arada Biden döneminde izlenecek ABD dış politikası da ana omurgalarıyla belli olmaya başladı.

Önce yaptırımların açıklanan bölümünün "kritik" yönünü anlayalım.

Yaptırımlar, Türkiye'nin hava gücünü hedef alıyor. Türkiye'yi, S400 bahanesiyle F35 programından çıkaran ABD, bölgedeki hava hakimiyetimizi kırmaya dönük bir adım attı. Gerek Ege ve Akdeniz'de, gerekse güney sınırımızdaki olası tehditlere karşı en caydırıcı gücümüz Türk Hava Kuvvetleri. Ve filomuz ABD uçaklarından oluşuyor. F16 ve F4 uçaklarımızın periyodik olarak değişmesi gereken parçalarının satışına engel koyan ABD, diğer yandan Yunanistan'ın hava filosunu zenginleştiriyor.

Türkiye'den bekledikleri adımlar atılmazsa, gelecekte hava gücümüzün giderek etkisizleşeceğini hesaplıyor ABD'nin politika yapıcıları. Bu durumun, Suriye'nin kuzeyinde kurmaya çalıştıkları "Kürt lejyonerler devleti"ne dönük yıkıcı müdahale yapılmasını da engelleyeceği hesabı yapılıyor.

Türkiye, elbette her duruma göre hazırlıklarını yapacak, bu cendereyi de aşmanın yolunu bulacaktır.

"Bir musibet bin nasihatten evladır" sözü, ABD ile ilişkilerimizde bir kez daha doğruluğunu gösterdi. Osmanlı döneminde bile silah ticaretimide "güvensiz" bir partner olan ABD'nin, NATO yolculuğumuzun başladığı 1946 yılından bu yana daima Türkiye'nin "bağımlı ülke" olması için çalıştı. Ne zaman "rolünün dışına" çıktıysa Türkiye, terör ve suikastlerle başlatılan süreç darbelerle sonuçlandı.

Şu notu da ekleyelim ki, ABD'den medet uman "tatlı su demokratları"na uyarı olsun. ABD ve AB, hiç bir zaman Türkiye'deki demokrasi standartlarını dert edinmedi kendisine. Bu konu "bahane" olarak öne sürüldü ama asıl amaçlarının 1. Dünya Savaşı'nda yarım bıraktıkları "paylaşımı" tamamlamak olduğu artık net bir şekilde anlaşılmış olmalı.

BİDEN UYGULAYICI FİGÜR

Biden, ABD devlet sistematiğinin ve ülkenin "üst aklını" oluşturan dinamiklerin en tecrübeli ismi olarak oturacak Beyaz Saray'a. Neredeyse ABD'nin devlet sistematiği içerisinde geçti ömrü. Sistem içinde Kissinger'den sonraki en sadık ve tecrübeli isimlerden.

Biden, yeni dönemin dış politikasını Demokrat Parti tarafından Ağustos ayında onaylanan 2020 Platformu'nda özetlemişti. Bunu, Foreign Affairs dergisindeki detaylı bir makalede aktardı. Makale "Amerika, neden yeniden liderlik etmeli / Trump’tan sonra ABD dış politikasının kurtarılması" (1) başlığını taşıyor.

Biden, dış politika programını şöyle sentezliyor: "Trump, müttefiklerini ve ortaklarını azalttı, zayıflattı, terk etti ve Amerikan liderliğinden çekildi. Başkan olarak derhal ABD’nin ittifaklarını yenilemek için harekete geçeceğim ve böylece Amerika’nın bir kez daha dünyaya liderlik etmesini sağlayacağım."

20 çalışma grubu şeklinde örgütlenen, 2 binden fazla dış politika ve ulusal güvenlik danışmanının katılımıyla geliştirilen bu program, sadece Biden ve Demokrat Parti’nin programı değil. Partiler üstü bir karar. 130’dan fazla kıdemli Cumhuriyetçi üst düzey memurun (hem emekli, hem de halen görevde olan) 20 Ağustos’ta Cumhuriyetçi Trump aleyhine ve Demokrat Biden lehine oy verilmesine ilişkin bir bildirge açıkladığını da hatırlayalım.

Biden'in programına göre birinci eylem NATO'yu yeniden güçlendirmek. ABD'nin dünyanın en büyük askeri gücü olması için hedefleniyor bu. Aynı zamanda NATO ülkelerinin savunma harcamalarının artması da sağlanacak.

SÖZDE DEMOKRASİ ZİRVESİ

İkinci eylem planı ise "Başkanlığının ilk yılında 'Demokrasi için Dünya Zirvesi'ni toplamak."

Zirveye katılacakları ise şu ifadelerle aktarılıyor makalede: "Demokrasinin savunmasında ön saflarda mücadele eden dünyanın dört bir yanından özgür dünya milletleri ve sivil toplum örgütleri."

(Kuşkusuz bu örgütler arasında ABD'nin Trump döneminde en büyük silah yatırımı yaptığı YPG de yer alacak.)

 Makalede, "küresel tehditlere karşı toplu eylem"den söz ediliyor ve Rusya’ya gerçek maliyetler yükleyerek Rus saldırganlığını engellemek de hedefler arasında sayılıyor. Çin'in küresel erişimini genişletmesine karşılık birleşik bir cephe inşa edilmesinin hedeflendiği de belirtiliyor.

Resmiyet kazanan bu hedefleri gözönüne alınca Trump'un açıkladığı yaptırımlar ve Biden'in göreve başlamasının ardından masaya koyacağı diğer maddeler Türkiye'den beklentileri de ortaya koyuyor:

Rusya ile ilişkileri zayıflatmak. Çin'in "Yeni İpek Yolu" projesinden çekilmek...

Türkiye, "Ne Amerika ne Rusya, Bağımsız Türkiye" politikasını izlemeye kararlı olduğunu Biden'e (daha doğrusu ABD'nin asıl sahiplerine) tüm siyasi ve sivil kuruluşlarıyla göstermelidir.

ABD bizim tuğla üstüne tuğla koymamıza, bir civata dahi üretmemize tahammülsüzlüğünü sürdürecek, kendisine bağımlı bir "örtülü manda" ülkesi olarak kalmamız için elinden geleni yapacaktır.

Gün; içeride cepheleşme ve düşman üretme günü değil, emperyalizme karşı tek yumruk olma günüdür.

(1) “Why America Must Lead Again. Rescuing U.S. Foreign Policy After Trump”, by Joseph R. Biden Jr., Foreign Affairs, March/April 2020.