Kuşkusuz bütün türkülerde duygu vardır. Ancak, bu gruba aldıklarımız duyguların en yoğun olduğu türkülerdir. Bu yoğunluğun nedeni sevgidir, sevgiliye özlemdir. Gurbette olmanın acısıdır. Sılaya kavuşmak arzusudur. Baştan başa bizim insanımızın duygu inceliğini gösterirler. Coşkun lirizmle söylenmiş olan bu türküler yalnız sevgi türküleri değildir. Kimi zaman kahredici bir kıskançlığı, kimi zaman sevilen ana, baba, bacı, kardeş, arkadaş ve sevgilinin arkasından dökülen gözyaşıdır, ağıttır. Özlemler, sitemler ninni olur, sallanan beşiğin "tik-tak"larına karışır.  Daha ziyade sevgiliye duyulan özlem, kıskançlık, ayrılık, kavuşma gibi konular işlenir.

Türk halkı, oldum olası yüreğinde gurbet acılarını duyar. Kimi asker ocağı için, kimi ekmek parası için gurbete gitmiştir. Gidenlerin anaları, bacıları, yavukluları asker yolu beklemiştir. Zorunlu göçlerle yurdundan sılasından kopanlar vardır. Türk ulusunun duyduğu gurbet acısını, sılaya özlemi hiçbir ulus duyamaz.

Türkün yüreğinde var olan gurbet duygusu ve sıla özleminin söyleştiği yer türkülerdir. "Ben gurbette değilim/ Gurbet binim içinde" diyen Kamalettin Kamu uzun sözün kısasını söylemiştir. Gurbette garipliğin acısını yaşamamış olanlar da empati yaparlar.  "Bir garip ölmüş diyeler/ Üç günden sonra duyalar/ Soğuk su ile yuyalar/ Şöyle garip bencileyin..." diyen Yunus gibi düşünürler.

Uygulanmakta olan bir gelenek ve göreneğin bir parçası olarak söylenen türkülere tören türküleri adını verebiliriz. Türk halkı, geçmişten beri, gelenek ve göreneklerinin gereği mevsimlere ve koşullara göre bir araya gelip eğlenceler düzenlerler. Bu etkinlikler sırasında türküler de söylenip, oyunlar oynanmaktadır. Oyun ve türkü iç içedir. Törenler sırasında söylenen türküler, kendi aralarında çeşitlilik gösterir.

Sıra gezmeleri, ferfene, oturak alemlerine ilişkin türküler de tören türküleri kapsamına alınabilir. Seyirlik köy oyunları arasında andığımız mevsimsel törenler ve saya bayramlarında söylenen türküler de tören türküleri kapsamındadır.

Düğün, yaşantımızda önemli bir yeri olan toplumsal törenler manzumesidir.  Bu nedenle folklorumuzun temel unsurlarındandır. Düğünün her aşamasının kendine özgü türküleri vardır. Kına yakılırken kız evinin yasını, gelinin heyecanını, güvey giysisi giyen damat adayının sevincini, düğünde oynayan halkın coşkunluğunu yansıtan türküler vardır.

Sözünü ettiğimiz gibi söz kesiminden düğüne kadar geçe her aşamanın türküleri başka başkadır. Bunlardan biri baş öğme türküleridir. Kına türkülerinden farklı ortamlarda dile getirilirler.

Çeşitli yörelerde bu türkülere; kına ağıtı, gelin ağıtı, ağıt havası, gelin ağlatma havası, gelin savusu, savu sağmak, gelin türküsü, gelin yası ve okşama gelin öğme, kız öğme, duvak türküleri gibi adlar verilir. Gelin evden ayrılmadan birkaç saat önce, giydirilirken ve süslenirken eşlik eden kadınlar tarafından söylenen türkülerdir. Kına, baş öğme, duvak takma,  gelin alma, gelin karşılama,  güvey türkülerini ayrı ayrı ele almak mümkündür.

Düğünün olmazsa olmazlarından olan halay, bar, horon, zeybek, karşılama benzeri halk oyunlarıyla ilgili türküleri de tören türküleri arasında sınıflayabiliriz.

Anadolu köylerinde koç katımından üç ay sonra başlayan saya törenlerinin geçmişi çok eskileri dayanır.  Kuzunun anne karnında 100 günlük iken canlandığı, tüylerinin çıktığı inancından kaynaklanır ve bolluk, bereket getirmesi amacıyla ortaya konulur. Çoğunlukla ocak, şubat aylarına rastlar.

Bu günlerde, her oba, köy ve mahallenin çobanları, koyuncuların evlerine ve semt odalarına akşamları gelirler; şiirleri okuyarak saya törenlerine başlarlar.

Mersin çevresi Alevi Tahtacı Türkmenlerinde, uzun kış gecelerinde genellikle işlerin olmadığı zaman evli veya bekar gençlerinden (bacağı açık) ikrar almamış olanların bir araya gelerek sohbet edip, çalgı ile oynamaları ve eğlenmelerine saya ayini denmiştir.

Bu mutlu günde, çeşitli deyişlerle kendilerine müjdeler veren çobanlarına koyuncular, maddi durumlarına göre, çeşitli yiyecek ve giyecekler hediye ederler; bazı koyun sahipleri ve çoban ağaları da, çobanlar şerefine akşam ziyafeti hazırlayarak, onlara ikramda bulunurlardı.