Karşımda bir televizyon kanalı. Üç dört türkücü bostan bavulu gibi sıralanmış oturuyorlar. İçlerinde bu sanatın zirvelerine ulaşmış olanlar da var. Tanımadığım birkaç kişi daha var. Kız mı, kadın mı bilmediğim biri hem bir türküyü okuyor, hem şıkır şıkır döktürüyor. Her halde fırsat bu fırsat, televizyona çıkmışken bütün kutlarımıi döktüreyim diye düşünmüş. Okuduğu türkü "Halime'yi samanlıkta bastılar," değil. "Halime'nin güğümleri kalaylı" da değil. 
Ne mi? 
Urfalı sanatçılardan Rahmetli Seyfettin Sucu'nun mezar taşında da yazılı olan bir ağıtı: 

"Yaram sızlar ağrır başım
Yastığa damlar gözyaşım
Tabutumu kaldırmayın
Altında yok bir kardaşım
Vay dünya yalancı dünya

(Bağlantı)

Ecel gelirse bu cana
Baş ağrısı bir bahane
Mezar taşıma yazsınlar
Bugün bana yarın sana

Gözüm görmez ağlamaktan
Suyum kesildi damaktan
Sanki (öyle) bir düğün alayı
Tabutum geçti sokaktan
Vay dünya yalancı dünya

........"

Tazecik bu ağıtı hem söylüyor hem oynarken, usta sanatçıların  "Kızım bu türkü yumurtanın sarısı, yere düştü yarısı, yarısından fayda yok, kaç gel gece yarısı, değil. Tokat'ın hey on beşli, on beşlisi gibi bir ağıt. Bununla oynanmaz," demesini umdum. Ne gezer. Göğsünün kılı ağarsa da saçları, bıyıkları, kaşları simsiyah olan diğer usta sanatçıdan bir şarklı hassasiyeti bekledim. Ne göreyim, o da teze türkücüye vokalistlik yapıyor. 
Hani "hoca bilmem ne yaparsa," derler ya... 
Şu türkünün her dizesini lütfen okuyun. Hiçbir uzun anlatıma gerek duymadan vicdanınızda analiz edin. "Bugün bana yarın sana" diye diye oynayanlara da ne derseniz deyin. Benim diyeceğim, lütfen Seyfettin Sucu'nun kemiklerini sızlatmayınız. 
Seyfettin Sığmaz 1942'de  Şanlıurfa doğdu. Fakir bir ailenin çocuğuydu. Çok kısa süren ömrünce de hep fakir kaldı. Küçük yaşlarda çulhacı olarak çalışmaya başladı. Bu atölyelerdeki dokuma tezgâhlarının çıkardığı ritmik seslerden etkilendi. Okuduğu uzun havalarla ve türkülerle sıra gecelerinin aranan isimlerinden oldu.. Şarkı söylemenin para kazandırmadığı bu 50'li yıllarda ekonomik sıkıntı peşini de bırakmadı. 1962 yılında evlendi. Üç çocuğu oldu. Çeşitli işlerde işçi olarak çalıştı. 1966 yılında İstanbul'da ilk kez "Bu Handan Kervan İşler Bu Handan" isimli uzun havayı plağa okudu. Bir filmde oynadı. 
Şöhretinin başlangıcıdır bu plaktı. Kısa sürede büyülü sesinin ünü yurt dışına da taşmış ve Suriye'de Şam, Halep ve Rakka'da başarılı konserler vermişti. Uzun havalarda çargâh sesine rahatça ulaşabilmesiyle dinleyenleri kendine hayran bırakırdı. 1980 yılında yönetmenliğini Hüseyin Peyda'nın yaptiği "Havar" filminde başrol oynadı. 45 yaşında yakalandığı amansız hastalıktan dolayı konser için gittiği İzmir'de hayata gözlerini yumdu. Yaşadığı dönemde çok fazla üne kavuşamamasına rağmen ölümünden sonra günümüzde sosyal paylaşım sitelerinde en çok izlenen sanatçılar arasında yer aldı.  Urfalı Babi, İbrahim Tatlıses, Mahmut Tuncer, Kenan Temiz, Kazancı Bedih, Abdullah Uyanık arkadaşları arasında yer almıştı. Tatlıses'in Seyfettin Sucu için söylediği "Herkes bana hayran, ben Seyfettin Sucu'ya kurban." sözü de hafızalarda kaldı.  Sucu'nun "Urfa benim içimde, ben Urfa'nın içinde" sözünü Şanlıurfalılar unutmaz.