Türkiye’nin ruh hali “şiddet” eğilimli. Ülkenin gidişatından bıkmış insanlar, intiharın eşiğine gelmiş insanlar gücü yettiğine şiddet uyguluyor. Kafalarını kumdan çıkartamadıkları için, dede  torununu, öğretmen öğrencisini, baba kızını, esnaf komşusunu taciz ediyor. Cani kocalar eşlerini öldürüyor, abiler kız kardeşlerini katlediyor, eski sevgililer “Ya benimsin ya toprağın” diyor… Tüm bu felaketleri protesto eden 25 Kasım kadınlarına ise gaz sıkılıyor. Bize de “Bir kereden bir şey olmaz” ve “Hafif bir gaz sıkıldı” diyenlere “Darısı başınıza” demek geliyor. Çaresiz kalan insanlar aileleriyle birlikte intiharı seçiyor. Çocuklar büyümeden yoksulluk yüzünden toprağın altına giriyor. Gençler, atanamayan öğretmenler, iftiraya uğrayanlar hatta doktorlar bile intihar ediyor. Borazancıbaşı yazarlar “İntiharlar Fetö’nün işi olabilir” diyerek “köşe” yazıyor. Bize de buradan darısı başınıza demek düşürüyor.

Çatlayan direğe koli bantı

İzmir’de Alevilerin oturduğu evlere “Defol Alevi” yazarak çarpı işaretleri atılıyor. Yani “katli vacip, öldürün gitsin” demek isteniyor. Ama polis bir gram bile araştırma yapmadan “Bu sarhoşların veya çocukların işi olabilir” deyip üzerini örtmeye çalışıyor. Sanki bu ülkede daha önce Aleviler öldürülmemiş gibi. Çatlayan beton elektrik direkleri koli bantıyla yapıştırılıyor. Aynı zihniyet nükleer santral inşaa etmeye çalışıyor. Adamın biri kendisini peygamber ilan ediyor, cenazesine binlerce kişi katılıyor. Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin 4 yıldır kanı yerde kurumadan duruyor ve birileri çıkıp “Kusursuz cinayet yoktur” diyor. Bize de “Darısı başınıza” demek düşüyor.

Denizli’ye yat limanı

İBB, vatandaşın hayatını kolaylaştırmak için gereken metro inşaatı için Almanya’dan kredi buluyor. Bursa Belediyesi metro masraflarını Ulaştırma Bakanlığı’ndan karşılıyor. Sadece adında deniz olan Denizli’ye “yat limanı” yapılıyor.

Haklarını arayan işçilerin üzerine patron araba sürüyor. İşçiler gözaltına alınıyor, patron purosunun dumanını üzerlerine üflüyor. Bir başka patron hakkını isteyen kadın işçinin kafasını taşla yarıyor. Ülkem dünyanın en uyduruk sebzesi ıspanaktan zehirleniyor. Rusya’nın geri gönderdiği tonlarca sebze-meyve iç pazarda satılıyor. Hazine’nin en tepesinde duran kişi koca koca şirketler batarken, Türkiye’nin en tanınmış ve zengin işadamları varını yoğunu satıp yurtdışına kaçma planları yaparken “bankaların Cumhuriyet tarihinin en büyük kârını açıklayacaklarını” vatandaşa duyurduğu için neredeyse gururlanıyor. Ve Türkiye tüm bu tabloyu sessizce izliyor.