Kendisini keramet sahibiymiş gibi gösteren sahtekârlar her dönemde çıkmıştır ve asırlardır anlatılan fıkraların, hikayelerin konusu olmuştur. Bu konuda ders verici, ufuk açıcı ve ibretlik bir fıkra da benden...

Keramet gösterdiğine inanılan bir şeyhin yolu bir köye düşer. Köylüler hürmette kusur etmez ve kurnaz şeyhi yanındaki birkaç talebesiyle birlikte köy odasında misafir etmek için telaşlı bir gayrete girişir. Arkasında talebeleri ve köylülerle köy odasına doğru yürürken şeyh birden durup "Hoşt hoştt" diye bağırarak asasını sağa sola sallar... Herkesin dikkatini çeker ama kimse bir şey soramaz. Ardından köy odasına oturulur, şey gözleri kısık bir şekilde "tefekkür" halindeyken birden hışımla ayağa kalkar ve "hoşt hoştt" diye bağırarak elindeki asasını duvara vurur birkaç kez...

Köylülerden biri "Şeyhim bir huzursuzluk mu verdik" diyerek olup biteni anlamaya çalışırken, kurnaz şeyh "Kabe-i muazzamanın duvarına bir kelp (it) işeyecekti, onu kovaladım..." der. Talebeleri ve köylüler hem şaşkın hem de mahcup, şeyhin önünde daha süklüm püklüm olurlar...

Bu arada ikram sofrası da kurulur. Şeyhin hareketlerinden kuşkulanan bir genç herkesin tabağına pilav, üzerine de et konulurarak servis yapar. Şeyh bir bakar ki, herkesin tabağındaki pilavın üzerinde et var, kendi tabağında ise sadece pilav... "Yahu benim tabağıma et koymayı unuttunuz herhalde" diye sofrayı kuranlara seslenince, o genç elinde başka bir tabakla gelir. Şeyhin tabağını ters çevirerek elindeki tabağa döker ve pilavın altındaki etler gözükünce:

"Sen daha iki kaşık pilavın altındaki eti göremiyorsun, Kabe'deki iti nasıl göreceksin şeyh efendi..." diyerek dersini verir.

* * *

Sanki sadece FETÖ'deki hastalıkmış gibi, Gülen'in "sahte" kerametleri anlatılıyor günlerdir. Kimisi 40 yıllık, kimisi çeyrek asırlık Fetöşistler her gün ekranlara çıkıp bir yığın hikâye aktarıyor. Falaka, dayak, evlendirme organizasyonu, para trafiği, çuvallar dolusu himmet vs...

Bunca ihanete, saçmalığa, dine ve imana aykırı uygulamaya rağmen çeyrek asırdan fazla neden o camia içerisinde yer aldınız diye kimse de sormuyor bu adamlara... Gülen'e ve çevresindekilere yönelik ithamlar beni hiç ilgilendirmiyor. Çünkü, onlar yıllarca asılsız suçlamalarla, kumpaslarla, ayak oyunlarıyla "biat etmeyen" insanları pilavsız bırakıp, kişilik suikasti yaparak siyaset ve devlet mekanizmasına operasyon çekmediler mi? Kendi silahlarıyla vurulmaları beni ilgilendirmiyor. Ama, Gülen'in taktikleriyle, ona yıllarca hizmet etmiş isimlerin başkalarına kişilik suikasti yapmasına öfkelenmemek elde değil.

Kendisinin Fetöşizm hareketinden 4 yıl önce afaroz edildiğini, ilişiği kesilene kadar 4 bin liranın üzerinde maaş aldığını televizyonda anlatan adam, daha 2 yıl önce şu twiti atmış:  "Etrafındaki bazı insanlar abartılı ifadelerle Hocafendiye yalakalık yapıp mevki kapmak istiyorlar!" Tarih 7 Mart 2014. Yani, MİT Müsteşarı'na operasyon çekilmesinin üzerinden 2 yıl, 17-25 Aralık'ın üzerinden ise en fazla 4 ay geçmiş... Recep Tayyip Erdoğan, tek başına Gülen'le savaşırken atılmış bu twit. Hocaefendi'yi (!) etrafındaki yalakalar hakkında uyarmayı kendisine görev bilmiş bu şahıs..

Şimdi ben senin "hoşt hoşt" naraları atışına nasıl inanayım ki!...

* * *

Pilavın altındaki eti göremeyip çeyrek asır FETÖ'nün değirmenine su taşıyan, çocuklarını onun okullarında eğiten, çeyrek asır içinde olduğu ittifak sayesinde gücüne güç katan bir başka şahıs da: "Fethullah Gülen üç harflilerle insanları etkisi altına alıyor" gerekçesine sığınıyor. Demek istiyor ki arkadaş: "Beni cinleriyle etkileyip parsel parsel kandırdı ve destek verdim..."

Türkiye'nin en kıdemli belediye başkanı olan şahıs, geçtiğimiz günlerde 50'den fazla yabancı gazeteciye konuşuyor. Niyeti halis. FETÖ'yü "terörist" kabul etmeyenleri ikna etmek istiyor. Ama kaş yapayım derken, göz çıkarıyor adeta. "İstihbarat aldık, ne yapacaklarını biliyoruz" diyerek karanlık bir tablo çiziyor. Türkiye'de yer yer iç çatışmalar çıkacağını, bazı siyasi suikastler yaşanacağını, sabotajlar olacağını anlatıyor. Toplum psikolojisini bozacak, hatta istenmeyen vahim olayları tetikleyecek sözler bunlar. Turizmi, Türkiye'ye yatırım yapmak isteyenleri, ihracatımızı artıracak müşterileri de ürkütecek iddialar. Ama "istihbarat aldım" diyor adam. Yani bir anlamda, başkentte otururken "Kabe'nin duvarını" gördüğünü iddia ediyor. Bir istihbarat yetkilisi de çıkıp "Arkadaş, sen metronu yap, su, doğalgaz hattı döşe, otobüslerini sağlıklı çalıştır. İmar planı değişikliği yaparak rant üretmeye devam et. İstihbarat bizim işimiz" demiyor.

Hiç bir vicdanlı devlet adamı da çıkıp, "Halkı korkuya, paniğe sevk etmenin, düşmanlarımızın aklına olmayacak şeyler getirmenin ne anlamı var?" diye sormuyor.

Ergenekon, Balyoz, Ayışığı, Sarıkız vs. dönemindeki uygulanan "algı operasyonu" yöntemleri aynen sürüyor. O günlerde "şerefli ordumuza kumpas" kuranların değirmenine su taşıyanların ellerinde koca koca kovalar var yine. Yangını söndürmeye değil, ateşi haralandırmaya koşuyorlar. Dün Fetoşist gözüküp gemilerini yüzdürenler, bugün başka kılıklarda yelkenlerini şişik tutmaya çalışıyor. Bir yandan "hoşt hoşt" diye bağırıyorlar, diğer yandan başkasının pilavına kaşık sallıyorlar.

Siz siz olun, pilavın altındaki eti göremeyenlerin her söylediğine inanmayın...