Akşam Gazetesi, "Patrikhane-CIA-Gülen ittifakı" başlıklı manşetinde, 15 Temmuz darbe girişiminde Fener Patrikhanesi ve CIA'nın FETÖ'yle işbirliği yaptığını belirtince çifte yalanlama geldi. Agos, hem Patrikhane'nin "tehdit kokan" açıklamasına hem de habere dayanak gösterilen Arthur Hughes adlı emekli büyükelçinin gönderdiği mektubun bir kısmına yer vererek yalanladı Akşam'ı. Akşam'ın Arthur Hughes'un Facebook hesabında yer alan sözlerine dayandırdığı haberinde, Hughes'un darbe girişiminin normalleşen Türkiye-Rusya ilişkilerine yönelik olduğunu savunduğunu ve "Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Putin'in Suriye üzerindeki ortak çalışmalarının ardından CIA ve Rum Ortodoks Patriği'nin yardımıyla Gülen darbe girişimini gerçekleştirmeye çalıştı" sözlerini sarf ettiğini iddia etmişti.

Patrikhane'nin Agos'a yaptığı yazılı açıklamasında "Akşam gazetesi sorumlularının, Patrik Hazretleri'ne karşı kamuoyunda kin ve nefret doğurma amacıyla yayımlanan bu asılsız haberin çok acı sonuçlar doğurabileceğini bilmesi gerekirdi" ifadesi yer alıyordu. Fener Rum Patriği'nden de "ekümenik patrik" unvanı kullanılıyordu açıklamada. Yalanlamada, son olarak Yemen'de görev yapmış emekli ABD Büyükelçisi Hughes'un, haberin dayanağının 16 Ağustos'ta Oriental Review adlı kuruluşun internet sitesinde yayınlanan bir yazıdan kaynaklandığını belirterek "Benden kaynaklanmıyor" dediği de yer alıyor.

Yani, Akşam'ın haberi bir internet sitesinde yer alan bir yazıya dayanıyor ve "uydurma" veya "abartma" değil...

Fener Patrikhanesi'nin uzun yıllardır avukatlığını yapan Kezban Hatemi'nin de bir tekzip gönderdiğini zannediyorum Akşam'a. Birçok televizyon yanında Samanyolu TV'de de sık sık boy gösteren tecrübeli hukukçunun bunu es geçmeyeceğini biliyorum çünkü.

* * *

168 ülkede kök salmış ve ünlü istihbarat örgütlerinden daha fazla "kulağı"  olan FETÖ ile Fener Patrikhanesi'nin 15  Temmuz'da işbirliği yapıp yapmadığını bilemem. Ama Fener Patriği'nin ayağına dolaşan ve "ekümenik patrik" unvanı kullanmasına karşı çıkanlara karşı Gülen'in medyatörlerinin ne tavır takındığını ve nasıl susturduğunu yakından biliyorum.

Merak edenler için hemen not edeyim: Fener Patrikhanesi, Türkiye'deki Rum azınlığın dini cemaat lideridir ve bu sınır Lozan Antlaşması ile çizilmiştir. Rum azınlığın sahip olduğu tüm hakların karşılığı, Yunanistan topraklarında yaşayan Osmanlı bakiyesi Türk azınlığın haklarıdır. "Mütekabiliyet" yani "karşılık" esasına dayalıdır. Burada bir kiliseye bir çivi çakılması için, Batı Trakya veya Gümülcine'de bir camiye de benzer iznin verilmiş olması gerekiyor yani.

Patrik, T.C. vatandaşı metropolitlerden oluşan Sen Sinod Meclisi seçer. Türkiye, Sen Sinod Meclisi üyesi olacak T.C. vatandaşı Rum din adamı kalmadığı için, yıllardır çevre ülkelerden gelen Ortodokslara vatandaşlık vererek seçimlerin yapılmasını kolaylaştırıyor. Ama Yunanistan'da, müftüyü Atina'daki hükümet tayin ediyor. Türk azınlığın yaptığı seçim ise tanınmıyor, yok sayılıyor. Türkiye Lozan'ı delerek Patrikhane'ye ilave haklar veriyor, "cihan patriği" unvanını kullanmasına itiraz etmiyor, Yunanistan ise (AB üyesi olduğu halde) Lozan'dan doğan haklarını sınırlandırıyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da, devam eden bu yanlışı yeri geldikçe ısrarla vurguluyor.

* * *

Gelelim, Patrikhane ile Gülen camiasının işbirliğine...

Türkiye'den 301. maddeden yargılanırken kaçıp, sığındığı ABD'de Ortodoks Kilisesi'nin Başpiskoposu Gökçeadalı papaz Yakovas'ın lobi çalışmaları sayesinde Patrikhane'nin gücü 1989 yılında artmaya başladı. Fener Patrikhanesi (o dönem Patrik Dimitrios'tu), hem yanan binasını tamir etti, hem de çevresindeki gayrimenkulleri satın almaya başladı. Binanın onarılması elbette bir haktı. Ama çevresindeki gayrimenkulleri satın alarak sınırlarını genişletmesi, Türkiye Cumhuriyeti yasalarına da, Lozan'a da aykırılık teşkil ediyordu.

Tamer Korkmaz'ın Haber Müdürlüğü yaptığı dönemde  genç bir muhabir olarak yaşananları haberleştirdim ve Zaman Gazetesi'nde manşetten yayınlandı. Haberin devamını da getirdim ve Batı Trakya ve Gümülcine'de yaşanan hak ihlallerini de ayrı ayrı gazetenin sayfalarına taşıdım.

Benimki, ne Rum düşmanlığı ne de Patrikhane'ye karşı bir kin duymaydı. Her ne kadar Fener'de Patrik Gregorios'un iki asır önce asıldığı kapı "kin kapısı" olarak kapalı tutulsa da, benim tek derdim Yunanistan'daki Türk azınlığın da haklarının korunmasıydı.

* * *

Bir gün, gazetenin yayın koordinatörü beni odasına çağırarak "Bu patrikhane haberlerini yapma artık" dedi. "Neden" soruma mantıklı bir açıklama yapamayınca istifayı gündeme getirdim. Sebebini şu sözlerle açıkladı: "Hocaefendi, Atina'da bir Türk okulu açmak istiyor. Senin bu haberlerin yüzünden Fener Patrikhanesi buna engel oluyor. Bu haberler yapılmazsa, oradaki Müslümanların da  kaliteli eğitim alabileceği bir Türk okulu olacak."

Daha fazla sindiremediğim şeylere şahit olunca Zaman'ı bıraktım. Ama Fener Patrikhanesi ile FETÖ'nün ilişkileri hayli gelişti. Patrik hazretleri, FETÖ'nün tüm organizasyonlarında adeta baş konuk olarak yer aldı.

Fener Patrikhanesi, Heybeliada Ruhban Okulu'nu açmak için FETÖ'nün gücünün büyük faydası olacağını biliyordu. Heybeliada Ruhban Okulu'nun, Patrikhane'nin istediği statüye kavuşabilmesi için vakıf üniversitelerinin "teoloji" eğitimi vermesinin önünün açılması şarttı. Gülen de, kendi üniversitelerine ilahiyat fakültesi kurabilmek ve geleceğin Diyanet kadrosunu yetiştirmek için böyle bir izine ihtiyaç duyuyordu.

Fener Patrikhanesi ile FETÖ'nün bu mihvalde çok iç içe geçmiş ilişkileri vardır. Buna Yunanistan ve Balkanlar da dahil. Manşeti yalanlanmış ama çürütülememiş eski mesai arkadaşım Murat Kelkitoğlu'nun ilgisini çeker mi bilmem ama sizlerin bu ayrıntıları bilmesinde fayda var diye yazdım...