Arkasındaki gücü hiç gündeme getirmeden Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve 15 Temmuz "cunta girişimi" ihanetini tartıştığımız için sıkışıp kalan siyaset-medya gündemi, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin "başkanlık anayasasını getirin" çıkışıyla rahat bir nefes aldı. Bahçeli, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı, Anayasa'da olmayan yetkileri kullanmakla suçlayarak yaptı başkanlık çıkışını. Ama yine de konu "başkanlık" olunca ve "getirin anayasa değişikliğini konuşalım" dediği için Başbakan Binali Yıldırım'dan net ve tartışmasız bir teşekkür aldı.

Başkanlık tartışması daha çok su götürür. Çünkü, AK Parti'nin de henüz ortaya koyacağı bir "başkanlık modeli" ve o modeli dört başı mamur uygulayacak Anayasa taslağı yok ortada. Biz FETÖ'yü ve başkanlığı konuşurken, çevremizde oynanan büyük oyunun bilmem kaçıncı perdesi finale doğru gidiyor...

ABD bir yandan Başkanlık seçimlerine hazırlanırken, diğer yandan Musul'a büyük bir operasyon için düğmeye bastı bile. Görünen hedef, adını "İslâm"la perdeleyen dünyanın en zengin terör örgütünü Musul'dan çıkarmak. Asıl hedef ise, Irak Şii yönetimi ile Kuzey Irak Bölgesel Kürt yönetimi arasındaki sınırları netleştirip, o toprakları bölünmüş Irak arasında paylaştırmak...

* * *

İngilizler'in, Osmanlı'dan aldığı Irak topraklarının bir bölümünde "mezhep" diğer bölümünde "ırkçı" devlet kurmak istiyor ABD. 100 yıl önce İngiltere'nin, Fransa ile birlikte adım attığı topraklardaki "emperyalist çıkarların" temsilciliğini bugün ABD yapıyor çünkü.

İngiltere'nin Musul'a ayak basması, Mondoros Mütarekesi'nin imzalanmasından birkaç gün sonra gerçekleşti. Antlaşmanın 7. maddesine dayanılarak gerçekleşti bu işgal. Bahanesi de "bölgedeki Hıristiyanların güvenliği, İngiliz savaş esirlerine kötü muamele edilmesi" gibi sebeplerdi. Musul'daki Osmanlı ordusunun komutanı Ali İhsan Paşa, şehri teslim etmemek için istifa etti ama ardından yerine atanan Binbaşı Halit Akmansü, İstanbul'dan aldığı emirle Musul'u boşalttı. İngiliz işgali böylelikle kan akmadan gerçekleşti.

Sevr anlaşması ile bütün bölgenin Birleşik Krallık sömürge komiserliğinin denetimi altına girdikten sonra, bölgede Süleymaniye merkezli yarı bağımsız Kürdistan Krallığı kurmaya çalışan Mahmut Berzenci vali olarak tayin edildi. Musul sorunu Lozan'da çözülemediği için, İngilizler "sömürge" topraklarını Irak'ın bütünleştirerek koruma altına almaya kalktı. Şeyh Mahmut Berzenci, Kürdistan Krallığı'nı kurmakta ısrar edince İngiltere, Süleymaniye'yi bombalayıp bölgeyi Birleşik Krallık Mezopotamya Mandası'na bağladı.

* * *

Musul sorunu Lozan'da çözülemedi. 10 ülke ile yaptığımız Lozan görüşmelerinden ayrı tutulan Musul'un, Türkiye-İngiltere arasında ayrıca yapılacak görüşmelerle çözülmesi karara bağlandı. Lozan'dan bir yıl sonra genç Türkiye Cumhuriyeti ile İngiltere arasında 1924'te düzenlenen İstanbul konferansında Musul masaya yatırıldı. Türkiye, Musul nüfusunun üçte ikisinin Müslüman Türk (Türkmen) ve Kürtlerden oluştuğunu belirterek, tarihi ve etnik sebeplerle bu toprakların Türkiye'ye verilmesi gerektiğini savundu. İngiltere bu isteği kabul etmeyince, Türkiye sorunu Milletler Meclisi'ne (bugünkü Birleşmiş Milletler) taşıdı, ama orada kurulan komisyon da sorunu çözemedi.

İngiltere, bölge halkının cahil ve bilinsiz olduğunu ileri sürerek plebisit (halk oylaması) talebini de elinin tersiyle itti.

Diplomatik yollar tıkanınca, Mustafa Kemal Atatürk, Musul'a asker gönderme planları yapmaya başladı. Bu arada Türkiye'nin doğusunda Kürtlerin Lawrenci sayılan "Binbaşı Noel" eliyle kışkırtılan ve silahlandırılan Nasturi ayaklanması başgösterdi. Ardından da Şeyh Said isyanı. Türkiye, bu isyanları güçlükle bastırırken doğal olarak planladığı Musul harekâtını da yapamadı.

* * *

Musul, yeniden emperyalizmin masasında "paylaştırılmayı" bekliyor. Türkiye, bu masada yerini almak için doğal olarak mücadele veriyor. İslâmi görünümlü ABD üretimi terör örgütü DEAŞ bölgeden sökülüp atılsa bile o topraklarda uzun süre huzurun hakim olması mümkün değil. Çünkü, Türkiye'nin Bağdat yönetimine karşı omuzdaşı olan Barzani de şovenist yöntemler uyguluyor. ABD desteğiyle hakimiyeti altına aldığı topraklardaki Türkmen nüfusu göçe zorlayarak DAEŞ'in kucağına itmişti zaten. Musul'un DAEŞ'ten temizlenmesinin ardından da benzer bir sürecin yaşanması kaçınılmaz.

Türkiye, Başika'da Barzani'nin Peşmerge kuvvetlerini eğitmek için bulundurduğu askerlerini çekmemekte ısrarlı. Sözde "müttefik"imiz ama gerçekte tıpkı 1. Dünya Savaşı, Mondoros, Sevr ve Lozan'da hatta sonrasındaki karşı gücümüz ABD, Türkiye'yi bölgeden uzak tutmak istiyor. Güdümü altındaki Bağdat yönetimini de kışkırtarak...

O dönemde çıkan Nasturi ayaklanması ve Şeyh Said isyanı gibi, PKK 300-500 kişilik gruplar halinde ilçelere saldırarak TSK'nın önünde bariyer oluşturmaya çalışıyor. Önce Ergenekon ve Balyoz'la, ardından 15 Temmuz'da FETÖ ihanetiyle hırpalanmış TSK'nın...

İşte bu yüzden Musul ve bölgede oynanan oyunlar, diğer tartışmalardan çok daha can alıcı. 15 Temmuz'un nasıl bir "bitirici" ihanet olduğunu başka türlü anlayamayız çünkü.