Ekim ayında milletçe yaşadığımız acılar oldu. Yüreğimi yakan, dindiremediğim acıların biri de Mualla Orhon'un iki yıl önce ekim ayında aramızdan ayrılışıydı. Bir yolculuk sırasında aldım acı haberi. Ne yazık ki ebedi yolculuğunda onu uğurlayamadım. Evlatlarına baş sağlığı dileyemedim. 

Bendeki kitaplarının hepsini Sivas Cumhuriyet Üniversitesi bünyesinde adıma açılmış kitaplığa gönderdim. Aklıma geldikçe boğazım düğüm düğüm oluyor. Kitaplarını hatırlamaya çalışıyorum:  İşte Aşka Yemin, Aşk Yemini, Yüreğimdeki Fırtına, Duygu Şelâlesi, Sevgi Yağmuru, Mor Salkımlar, Kurşunlarla Gelen Mutluluk...

Bu romanın adı, "Soğuk Yaz..." Kapağında deprem yıkıntılarının üzerinde buz gibi bir "Soğuk Yaz" yazısı göze çarpıyor. Deprem faciasının gerçekleri ile buz keseceğim kaygısı ve deprem stresi ile tir tir titreyeceğim korkusuyla sayfaları çevirmeye başlamıştım. Bir süre sonra, ben sayfaları değil, sayfalar benim duygu iklimim içinde, yılları, haftaları, günleri çevirmeye başlamıştı. Romantizmin buruk ama tatlı acılarını, nostalji bahçelerinden bir kadife yumuşaklığı ile gönül tellerime kondurmaya başlamıştı. 

Mualla Orhon sanat hayatına şiirle başlamıştı. Mor Salkımlar, Duygu Şelalesi ve Sevgi Yağmuru, Şiir Bahçesi şiir kitaplarıydı. Kurşunlarla Gelen Mutluluk ve Öykü Heybesi adlarını taşıyan öykü kitapları ilgi ve beğeni görmüştü. Aşk Yemini adlı romanından sonra yayınlanan "Yüreğimdeki Fırtına"sı TDK Roman ödülünü kazanmıştı. Arkasından "Elveda Hüzün" ve "Yıllardan Sonra" geldi.  Çok geçmedi ki, "Kayıp Yıllar"ına kavuştuk. Yine hayatın gerçekleri üzerine duygu çiçekleri açtıra açtıra, zaman zaman nostalji bahçelerinde, şiirin ve musikinin sihirle rüzgârını da arkamıza alarak adım adım çevreleriyle birlikte Eylül ile Levent'i izledik. Onların yaşamları ile özdeşleştik ve duygudaşlık yaptık. "Aşkın temelini sevgi, saygı, şefkatla kardığımız harçla doldurduk." 

Elbette ki bütün dostlarımı severim. Ama Mualla Orhon'a sevgimin manevi ağırlığı vardı. Onun da aynı duygular içinde olduğundan kuşkum yoktu. Bir fazlasıyla. Yüreğinden lav gibi fışkıran sevgi ateşi, gözlerinden yaş olarak dökülür. Nice sevgi tohumlarına can suyu olur. 

Daha önceden de yazdım: "Mualla Orhon sanat hayatına şiirle başladı. 

Sevgi, sevmek ve sevilmek... Birbirini tamamlayan ne güzel sözcükler bunlar. Sevgiyi pozitif bir enerji yoğunluğu olarak tanımlayanlar var. Sevgi, ilişkilerde, insanın var olduğu günlerden günümüze kadar, gücünü koruyan bir olgudur. Yaşamak içgüdüsünün temelidir sevgi. Boşuna söylememişler, "Sevgi ya da aşk bir hazinedir, o en ağır öyküleri hafif, en karanlık günleri aydınlık yapar" diye. Mualla Orhan da sevgi ile Cennet kapılarını açıyor: 

 "Ben sevdikçe yaşarım, sevildikçe yaşarım. / Ne anlamı olur ki sevgisiz bir yaşamın.  / Dipsiz kutuya benzer sevgisiz olan gönül  / Mücevherle doldursan akar yere dökülür.  // Sevgi ile en paslı kapıları açarsın  / Sevgi ile gönülde altından taht kurarsın.  /  Yüreğinde kin değil sevgilere yer ver de  / Yaşayalım cenneti dünya denilen yerde."

İşte son roman kitaplarından biri daha: "Yeter ki Yürek Sevsin..." 

Duygu yoğunluğu insanoğlunu ağlatır. Kimi zaman üzüntümüz o kadar derinleşir ki, hüznümüzü gözyaşıyla mühürleriz. Kimi zaman korkumuzdan, acımızdan, pişmanlığımızdan gözyaşı dökeriz. Ama ağlamanın en güzeli sevinçten, mutluluktan olanıdır ki, " Yeter ki Yürek Sevsin" in bizi sarıp sarmalamasının sırrı bu olsa gerektir. 

Mualla Orhon'un bir başka romanı ""Elveda Hüzün" adını taşıyor. Baskı öncesi dosyasını yudum yudum okumuştum. 

Toplumsal sorunlar ve katı gerçekçiliğin çarkları arasında unuttuğumuz okuma alışkanlığını, kaybettiğimiz okuma sevgisini yeniden kazanabilmek için Muallâ Orhon gibi yazarlara gereksinimimiz var. Tanrıdan rahmetler diliyorum. Eminim ki o bıraktığı eserleri ile yaşayacak.