İstanbul'un özellikle Metrobüs güzergâhındaki duvarlarına yıllardır peysaj yapılıyordu. Şehrin "ana arteri" sayılan başka bölgelerinde de vardı aynı düzenleme. "Dikey çiçek bahçesi" deniyordu bunlara. Ekrem İmamoğlu'nun son icraatı bunları kaldırmak oldu. Onların yerine değişik çizgilerle boyanıyor artık gri duvarlar.

Teknoloji çağında artık insanlar ellerindeki telefondan pek kafalarını kaldırmadığı için bitkilerin sökülüp yerine duvarın "tuval"e dönüştüğünü fark eden oldu mu bilmiyorum. Bitkilerin ve onların asılı olduğu demir iskeletin sökülmesini İmamoğlu muhalifleri sert bir dille eleştiriyor. "İstanbul sıradan bir şehir değil" diyerek o güzelliğin korunması isteniyor.

Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan Coşkun dünkü yazısında bu düzenleme için referandum yapılması gerektiğini söyleyince tartışma başka bir boyuta taşındı. Hatta "Kanal İstanbul için de referandum yapılsın diyebilir misin?" diye soranlar sosyal medyada TT yaptı Coşkun'u.

"Dikey çiçek bahçesi" güzel miydi?

Evet güzel bir görüntü oluşuyordu şehrin duvarlarında.

Peki o bitkilerin sökülerek yerine "duvar boyası" ile değişik çizimler yapılması doğru mu?

İşte burada "neye göre" sorusu devreye giriyor.

Çünkü her güzelliğin bir faturası var. "Duvar saksıları" ile şehrin duvarlarını bitkilerle donatmanın da...

İlk uygulama için, yani saksıların yerleştirileceği demir aksamların montelenmesi vs. için 60 milyon lira harcanmış. Bitkilerin bakımı için de her yıl 12 milyon lira gidiyormuş İstanbul'un bütçesinden.

İBB Park Bahçe ve Yeşil Alanlar Daire Başkanı Prof. Dr. Yasin Çağatay Seçkin, bakım için her yıl harcanan 12 milyon lirasının 8 milyonunun ilaçlamaya harcandığını belirterek "Bu duvarlar ciddi bir kimyasal ilaçlama ve ekosistem açısından da büyük bir sıkıntı doğuruyordu" diye savunuyor yeni uygulamayı.

DEVİR TASARRUF DEVRİYSE EĞER...

İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve ilçe belediyeleri -her nedense- borç içinde yüzüyor. Bazı belediyeler, borçları karşılığında arazisi belediyenin uhdesinde bulunan camileri Hazine ve Maliye Bakanlığı'na devrederek bilançodaki borç miktarını azaltma yoluna gidiyor.

İlçe Belediye Meclisleri'nin aylık toplantılarının çoğunda gündem maddelerinden biri ya başkanın borçlanma isteği oluyor, ya da belediyeye ait bir gayrimenkulün satışı için yetki isteği...

Büyükşehir Belediye Meclisi'nde en sert tartışmalar İmamoğlu'nun istediği "borçlanma yetkisi"ne karşın, AK Parti ve MHP'li meclis üyelerinin karşı çıkması sırasında yaşanıyor.

İBB Meclisi, ilçe belediye başkanları ve meclis üyelerinden oluşuyor. Aynı üyeler, kendi ilçelerindeki borçlanma talebine "onay" verirken, İBB'ye gelince "hayır" diyerek ayağa kalkıyor. Kısaca, borçlanma kararları bile "siyasi refleks"e göre alınıyor.

Başta "kentsel dönüşüm" olmak üzere İBB'nin yapması gereken çok ama çok iş var. Sürekli büyüyen bir şehrin sorunları da zamanında çözülmeyince içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Tıpkı depreme dayanıksız, kayıt dışı binalar gibi. Tıpkı, daha fazla inşaat yapılabilsin diye yollardan tasarruf edilmesi gibi. Tıpkı, otoparksız binalar yüzünden ana arterlerin bile otopark olarak kullanılması gibi.

Eğer İBB'nin açıkladığı rakamlar doğruysa, yani her yıl "dikey bahçe"lere 12 milyon lira harcanıyorsa bu uygulamanın son bulması doğru bir karar. Bu şehrin bütçesindeki her kuruşta hissesi olan bir İstanbullu olarak bu paranın daha acil sorunların çözümüne harcanmasını istemek en doğal hakkım.

SİMİT İŞİ İNADA MI BİNDİ?

İBB ile Beyoğlu Belediyesi arasında "simit tezgahları" üzerinden bir atışmadır gidiyor. Beyoğlu Belediyesi'nin İstiklal Caddesi'nin girişine yaptırdığı "Beyoğlu'na hoşgeldiniz" yazan tak kaldırılınca başlamıştı tartışma. Önceki İBB yönetiminin Beylikdüzü ve Büyükçekme girişine CHP'li başkanların yaptırdığı "Hoş geldiniz" tabelasını sökmesinin intikamı olarak yorumlandı bu uygulama. Tartışma İBB'nin, İstanbul'un en kalabalık caddelerinden biri olan İstiklal Caddesi'ndeki simitçilere el atmasıyla bir kez daha alevlendi.

Beyoğlu Belediyesi, simit tezgahlarının işgaliyeyi kendilerine ödemesinin doğal olduğunu belirterek İBB'yi "simitçilerin ekmeğiyle oynamakla" suçluyor.

İBB ise "İşgaliye bizim hakkımız" diye diretti ve kendisine ödeme yapmayan tezgahları bir gece yarısı kamyonlara yükleyerek götürdü. İBB Sözcüsü Murat Ongun, "11 simit tezgahı tek bir simitçi fırınına ait" diyerek tekelleşme olduğunu da iddia etti. Bu tezgahlarda satılan simitlerin aynı fırından alınması doğal. Ama eğer o fırının sahibi 11 tezgahtaki simitçileri "maaşlı işçi" olarak çalıştırıyorsa, olacak iş değil bu. Tekelleşmenin nasıl olduğu izaha muhtaç yani.

Bakırköy, Kadıköy, Beşiktaş meydanlarında bulunan simitçiler işgaliye bedelini nereye ödüyor acaba? Eğer oralarda da işgaliyeyi İBB alıyorsa sorun yok. Ama ilçe belediyesi alıyorsa, Beyoğlu'ndaki uygulama tamamen siyasi olur ki, çok yanlış.

İBB'nin dikey bahçeleri kaldırarak yılda 12 milyon lira yükten kurtulması isabetli. Peki simit tezgahlarından kaç para girecek İBB bütçesine? Bu kadar gürültüye değer mi, açıklayın vatandaş da bilsin.

Mesela, İBB'nin her ay kuşe kağıda bastırdığı ve vapur iskelelerinde ücretsiz dağıttığı "lüks" dergilerin maliyetini karşılıyor mu?