Klâsik Türk İslâm Sanatları, geçmişten bu güne yaşatılagelen milli ve mânevi ve sanat değerlerimizdir. Hat ve tezhip sanatkarı Yard. Doç. Dr. Ali Rıza Özcan, bu sanatlarımızın insan ve hayatına etkisi hakkında, "Hat sanatının, güzel örnekleri gözünüzü ruhunuzu terbiye eder. Zevk anlayışınızı değiştirir" dedi

Klâsik Türk İslam Sanatlarının üstâdları, vefâkâr ve çilekeş Hezârfen Necmeddin Okyay, Hattat Hamit Aytaç ve Mustafa Düzgünman Hocaların, bu gün Hat, Tezhib, Minyatür, Ebru, Kat'ı, Cilt vb sanatlarında, hayal bile edemeyecekleri, noktalara gelindi, çok şükür. Çünkü, unutulmuş, unutturulmak istenmiş, yok olduğu düşünülen ve belki de bir elin parmağını bile geçmeyecek hocaların, ilgisizliklere, vurdumduymazlıklara rağmen, âşk, sâbır ve âzim ile yaşadıkları ve yaşattıkları sanatlarımız, bu gün onların hizmet ve himmetleri ile artık bilinme, öğrenilme, kabullenilme ve yaygınlaşma aşamalarına gelindi. Bu sadece ülkemizde değil, yurtdışında da sanatlarımıza ilgi yaşanıyor. Ancak bu müsbet gelişmeler ile birlikte, kalite ve samimiyet ve ekonomik bakış ile sanat hassasiyeti bakışı, sanatın tedavi değeri ve insan üzerindeki etkileri, tartışılır hâle gelinmeye başlanıldı. Bu haftaki konuğumuz, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü Öğretim Üyesi, Hat ve Tezhip sanatkarı Yard. Doç. Dr. Ali Rıza Özcan ile işte bütün konuları konuştuk.



Hat sanatına ilginiz nasıl ve ne zaman başladı?

Hat sanatına olan ilgim, lise yıllarında başladı. Lise yıllarında iken, Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi hocam hazırladığım bir ödev sonrası, babama benim yazıya karşı istidadım olduğunu ve bir ustaya gitmem gerektiğini söylemiş. Yazı macerası böyle başladı sayılır. Lise sonrası hayatım bambaşka bir mecraya kaydı. Önce Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver, akabinde Prof. Dr. Ali Alparslan ve sonra Hüseyin Kutlu hocalarım, hayatımda sanatıma yön veren ve önemli simalar oldular. 8 Temmuz 1983 hat sanatına başladığım tarihtir. Sonrasında, hat sanatının yanına, tezhip sanatı da, eklendi. 1984 yılında, Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü'ne girdim. Yüksek lisansımı tezhip sanatında, sanatta yeterliğimi hat sanatında yaptım. Rika yazısıyla başladım. Dîvânî, celî dîvânî, ta'lîk, sülüs ve nesih yazılarını, hocalarımla meşk ettim... Akademi'de, tezhip sanatında hocam Tahsin Aykutalp oldu.

Aileniz ve çevrenizde kültür, sanat, edebiyat ve mûsıki ile ilgilenen kimseler var mı idi?

Ailemde ben sanata başladığım yıllarda, sanatla meşgul olan kimse yoktu. Rahmetli babam (Prof.Dr. Ali Osman Özcan), bizim sanatla meşgul olmamızdan memnun olur, teşvik ederdi. Kültür ve sanat konuşulan, bir ailem vardı. Babam uygun zamanlarda, hafta sonları müzelere, sergilere götürürdü bizleri. Ayrıca iki amcam, çok güzel resim yapardı. Yine bir amcam, çok güzel bağlama çalardı. Benden sonra kardeşlerim de, sanatla meşgul olmaya başladılar. Ben de sanatkâr bir hanım ile (Tezhib Sanatkarı Yard. Doç. Dr. Şehnaz Özcan) evlendim.

Bir şeyin kıymeti kaybetmeden anlaşılmaz


Kültür ve sanata ilgide aile ve çevrenin rolü ve önemi nedir?

Bir şeyin kıymeti kaybetmeden anlaşılmaz. Kültür ve sanatı hayatınızdan çıkardığınız zaman, önemini anlarsınız. Kültür ve sanat, hayatı anlamlı kılan, ona değer katan unsurlardır. Fiziki olanın karşısında, soyut olandır. 'Değer'lerinizdir. İnsanların şahsî değerleri olabilir, olmalıdır da. Hiçbir şahsî ve toplum değeri olmayan bir yapıyı, bir düşünün. Bu açıdan bir şeye "değer yüklemek", "değer vermek" hayatınızı bir ideale, kıymete bağlamak, onunla irtibatlandırmak, hayatınızı anlamlı kılar. "Neyi arıyorsan, sen aradığın şeysin" diyor Hz. Mevlânâ. Bu bana göre idealinizin, ne kadar önemli olduğunu vurgulayan, bir sözdür. Maddî ve dahi manevî. Uğrunda hayatınızı harcadığınız şey, harcıalem şeyler olmamalı. Hedef, büyük olmalı. Bu çerçevede aile, gözünüzün açıldığı, yuvanız olarak muhakkak, çok önemli tabii. Bunun yanında çevre. Çevre derken, yine hem fiziki hem de, moral değerlerin olduğu, korunduğu; insanî ve ahlâki değerlerin yüceltildiği, teşvik edildiği, bir atmosferden bahsediyorum. Siz de kabul edersiniz ki; Böyle bir ortamda bulunan bir çocukla, bunların olmadığı ortamda bulunan bir çocuğun, şansları aynı değildir. İnsan görerek, terbiye oluyor. Sözler bence, çok da etkili olmuyor her zaman. Siz çevrenize: 'şunu yap, bunu yap' derseniz, çoğu vakit tepki bile çekersiniz. Lâkin kendiniz kimseye bir şey söylemeden, olması gerekeni yaparsanız, bunun tesirinin çok daha fazla etkili olduğunu görürsünüz. En azından, uzun vadede... Aile otomatik olarak bilinçaltımızı besliyor. Temeller burada atılıyor. Hayatımız boyunca, bilgisayarlarda "işletim sistemi" ve "programlar olarak adlandırılan bilgileri, işleyen mekanizma benzeri bir durum, bizim hayatımız için de aşağı-yukarı vardır.

Sanat sizin için, ne ifâde ediyor?

Sanat benim için, bir yaşama biçimi. Hayatımda gerçekten, çok yer tutuyor. Hat sanatı, sanat âleminin önemli bir unsuru. Yazı her zaman, önemli olmuştur. Allah, kalem ve satıra dizdikleri, yani yazı üzerine yemin ediyor. Kalem sûresi'nin ilk ayetinde. İnsanlığın hafızası da, hâkeza yazının icadıyla kayda başlar. Hüsn-i hat, güzel yazı. Adı üzerinde, güzel bir şey. Yazılacak metni okunabilecek, en estetik halde yazma/yazabilme gayretidir. İslâm yazısının macerası, 1400 küsur senedir sürüyor. Daima ileri gidiş, duraklama zamanları olmuş ama geri gidiş yok. Bugün bu mirasın üzerinde oturuyoruz ve bize çok iş düşüyor.

Çocuklara sevdirerek, öğretim yapılmalı


Kültürlü ve sanata duyarlı insan yetişmesi ve toplum oluşmasında, mevcud okul ve eğitim sistemini, nasıl değerlendiriyorsunuz?

Aile ve ilk okullarda, alınan eğitim daha etkili oluyor, elbette. Bu açıdan aile ve yuvalar, tahsilin ilk yılları çok önemli. Çocuk 'eğlenerek öğrenir', derler. Yetişkinler için de, durum böyle bence. Öğrenmeyi, eğlenmeden ayırdığınız zaman, en büyük hatayı yaparsınız. Buz gibi bir şeye, döner o. İşin zevki, tadı, hasılı, büyüsü kaçar. Eğitimdeki başarısızlığımızı, ben biraz da buna bağlıyorum. Asık suratlı olarak, yaptığı işi sevmeyen hocalarımız, yüzünden. Ciddiyet, asık surat demek değildir. Ben ciddiyet olarak, yaptığınız işe duyduğunuz saygıdır, diye düşünüyorum. Hep tekrarladığım, kendime ışık ettiğim bir hadise var. Şöyle: Hz. Peygamber Efendimizin de hazır bulunduğu, bir cenaze merasimi. Sahabeden bir kişi, defnediliyor. Mezar açılmış ve naaş kabre indiriliyor. O esnada, kefenin bir tarafı bozulmuş ve hoş olmayan bir görüntü hasıl olmuş. Cânım efendimiz "kefeni düzeltir misiniz" buyuruyorlar. Sahabeden bir kişi "Yâ Resûlallah, birazdan üzerine toprak atacağız zaten'' diyor. Peygamberimiz şöyle cevaplıyor: ''Düzeltseniz, fena mı olur!." Buradan ben şunu anlıyorum. Yaptığınız işi düzgün yapmaya gayret et, elinden geliyorsa en iyisini yap. Hayatımızda neme lâzımcılık, asla olmamalı. Müslümanlar bu ikazı dinleseler, durumumuz bambaşka olur. Neyse söz uzar gider...

"Sanat, ustasız öğrenilmez"


Sanat, özelde Klâsik Türk-İslam Sanatları eğitiminde, akademi ve usta çırak eğitimi arasındaki, farklılıklar nelerdir?

"Sanat, ustasız öğrenilmez" der, Hz. Mevlânâ. Eğitimde usta ne kadar önemliyse, talebe de, o kadar önemlidir başarı için. Tek kanatla uçulmaz. Talebe ustasına gönlüyle bağlanacak, ilk şart bu. Hoca talebesini sevecek, ikinci şart da budur. Bundan ötesi talebenin, öğrenme gayreti ve kabiliyetine, hocanın da öğretme ustalığına bağlıdır. Usta-çırak eğitimi bilgi, görgü ve feyz denilen gönül bağının 'dem'lendiği vakitlerle, 'âşk'ı körükler. Böylece sanatkâr ve talebesi arasında, uzun bir yol sonrası, saygı ve sevgi çerçevesinde, bir köprü kurulur. Ancak, üniversitelerde hattat yetişmesi, mevcut sistemde zor görünüyor.

Hat sanatı, sanat aleminin neresindedir?

Ecdâda lâyık olabilme adına, mirasımızı yarına bırakma noktasında ve dünyamızın bu karmaşık ortamında, yapacağımız yapmamız gereken, o kadar çok şey var ki... Çalışmaya 24 saat yetmez. Hat sanatı, bu sanat âleminin zirvelerindedir. Bir defa mücerred, yani soyut sanattır ve onu anlamak için, gerekli bir donanıma ihtiyaç vardır. Konusu itibariyle, size bambaşka bir dünya sunar.

Sanat, ufkunuzu açar, zevk anlayışınızı geliştirir


Sanatın terapi değeri var mıdır?

Bana göre hem var, hem yok. Bu, nereden baktığınızla ilgilidir. Kafanızda binbir düşünceyle bir şey üretirken, tabi ki sanattan başka bir şey düşünemezsiniz. Bu size dünyevî sıkıntılarınızı, unutturma noktasında oldukça faydalıdır. Sanat bir de, size bambaşka bir dünya kurmanıza yardımcı olur. Siz ve hayal gücünüzle meydana getirdiğiniz sanatla, şekillendirdiğiniz bir dünya. Bu açılardan bakıldığında muhakkak, bir terapi değeri vardır. Ancak bunun yanında sanat, çile ve ızdırâbı da,
içinde barındırır. Yaptığınızı beğenmezsiniz, istediğiniz şeyleri yapamazsınız. Aldığınız eğitimle; zevkinizi, duygularınızı harmanlarsınız çoğu zaman, istediğiniz olmaz, bu da sizi sıkıntıya götürür. Hep bir gayr-ı memnuniyet, yakanıza yapışır. Belki gerçek dünyaya dönerek, terapi almanız gerekebilir. Ancak, yine belirtmeliyim ki; Hat sanatının, güzel örnekleri gözünüzü ruhunuzu, hâsılı sizi terbiye eder. Ufkunuzu açar. Zevk anlayışınızı değiştirir.

Sanatta hedef, sadece maddiyat olmamalı


Hat sanatının, bugünkü durumu hakkında, ne düşünüyorsunuz?

Hat sanatının bugünkü durumuna baktığımız zaman, olumlu ve olumsuz gelişmelerin olduğunu, görüyorum kendi açımdan. Önce olumlu taraflarını söyleyelim. Alâka toplumumuzda çok fazla arttı. Hattın bir sanat olarak maddi-manevi değeri gündeme geldi. Koleksiyonerler ve sevdâlılarının sayısı, katlanarak arttı. Tabii ilginin artışı, bu sanata sadece, menfaat için yaklaşan, 'sanatçı'ların sayısını şişirdi. Yalnız ticâri olarak, bu sanatla uğraşan insanlar biliyorum. Para için yazan ve para için, bu sanatla meşgul olan kişiler var. Buradan hattatlar, bedâva yazsınlar anlamı, lütfen çıkmasın. Her emeğin, muhâkkak bir karşılığı var. Burada niyet ve hedefin, sadece 'maddiyat' olmasını, tenkit ediyorum. Burada iş, tâliplere düşüyor. Tâlip olduklarının, ne gâyeyle yazıldığına, biraz dikkat etmeliler. Bu nasıl anlaşılır? Erbâbı bilir bunu. 'Arife bir işâret yeter' zira. Hattat Hamid ve Hattat Necmeddin Okyay, İ. Hakkı Altunbezer, Halim, Hulusî Efendi gibi ustalar, gerçekten büyük sanatkârlardandır. Hayatın ve sanatın 'çile'sini çekmiş, asil ruhlu ve ruhu sanatkâr, insanlar. Yaptıkları ise sanat ahlâkından zerre tâviz verilmeden, 'aşk'la yazılmış eserlerdir.

Klâsik sanatlarımıza ve sanatımıza olan ilgiyi yeterli görüyor musunuz?

Sanatlarımıza olan ilginin, nicelik olarak arttığını görüyorum. Ama bunun nitelik olarak da, artması da gerekiyor. İzleyici kalitesinin artması, sanata kalite katar. Bir otokontrol sistemi gibi bir şeydir bu. Menfi manada üretilen 'Ne yapsam, gidiyor!'u frenler. Sanatkârlara çeki-düzen verir. Zevk-i selîm izleyiciler, yozlaşmaya meyleden sanatların, ABS sistemi olarak görülebilir. Sahip çıkma, koruma, iyiyi takdir edip, kötüye prim vermeme, sanatlarda seviyeyi, her daim yükselten bir unsurdur.

Sanatta özgürlüğün sınırı


Sanatçı özgür müdür, ya da özgürlük sınırı ne olmalıdır?

Sanatçı özgür olmak zorundadır. Sınırlar bellidir zaten. Sanatçı bu sınırların bilerek ufka yelken açmalıdır. Biz de şöyle bir şey var: 'Özgür değiliz. Bizi sınırlıyorlar.' Kim sınırlıyor ve neden sınırlıyor? İşin kolayına kaçıyoruz. Sınırlıyorlar diyoruz... Ben tam tersini düşünüyorum. Sanatçılar kendi kendine çiziyor sınırı ve suçu başkasına atıyor. Yapamadıklarının, yapamadıklarımızın suçunu. Özgürlüğün sınırı, bana göre sadece 'ahlakî değerler'dir. Bunun dışında sınır tanımam ben şahsen. Bugün maalesef sanatkârlar çağın zamanın çok gerisinde kalmışlardır. Hız ve sürat çağında biz sanatkârlar olarak üzülerek söylüyorum kendimizi güncelleyemedik, güncelliyemiyoruz. Sanatta teknik, ruhun önüne geçti. Derinliği, fikriyatı olmayan 'işlere' zorla "eser" demeye çalışıyoruz. Hiç mi güzel eserler yok. Arada görüyorum var tabii ama çok az. Kendimizi eleştirmeye "muhasebe" yapmaya ise maalesef hiç 'vaktimiz' yok ve 'gerek' de yok...

Sanatta 'niyet' önemlidir


Hezârfenlik kavramı ve Klasik Türk İslam Sanatları, arasındaki ilişkiyi nasıl açıklayabilirsiniz?

Sanatın bütün olduğuna, herşeyin birbiriyle bağlantılı olduğuna inananlardanım. Edebiyat, musiki, mimarî, tarih, estetik, din vs. bilinmeden, duyarlı ve gerçek sanatkâr olunamaz. Maalesef utanarak söylüyorum, 'çakma sanatçı' olunur ancak. Yaşadığı toplumu, vatanını, tarihini, dilini, dinini kısacası, kendini bilmeden bırakın sanatkâr olmayı, vatandaş olamazsınız. Sanatkâr; ufku geniş, ileriyi gören, duygu ve gönül dünyası 'geniş' ve 'derin' olan kişidir. Bu noktada 'hezârfen' dediğimiz insanlar, elinde bir çok mahareti, yani ustalığı olan kişiler ise, kültürümüzde bu isimle anılıyor. Bu tip insanların çok olması, toplumu ileri götürür. Ama tekrar altını çizerek söylüyorum, 'sahici' olanları ileri götürür, 'çakma' olanları değil. Necmeddin Okyay, İbrahim Edhem Efendi gibi üstâdlardan bahsediyorum, sahici derken. Kısacası 'hezârfen' olmak öyle, kolay bir iş değildir. Derin ve engin bir ruha, çok çalışmaya ve devamlı kendinizi geliştirmeye ihtiyaç duyar. Bunun yanında sağlam bir eğitim ve müktesâbatın, gerekli olduğunu bilmem, söylemeye lüzum var mı? Hâsılı sanatta hayatta olduğu gibi 'niyet', önemlidir. Tercihleriniz, niyetiniz yönünde tecelli eder ve şekil alır. Hedef 'âlî', niyetiniz 'öte' değilse, netice dünyevîdir. Burada mutlu olursunuz. Öte'sini bilmem...

YARD. DOÇ. DR. ALİ RIZA ÖZCAN KİMDİR?

1988'de Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü'nden mezun oldu. 1989'da, "Klâsik Devir Kur'an-ı Kerimleri'nin Tezhibli Sayfaları" adlı teziyle Yüksek Lisans, 1996 yılında "Türk Nes'talik Ekolü" adlı eser çalışmasıyla, Sanatta Yeterlik mezunu oldu. Prof. Dr. Ali Alparslan'dan Rik'a, Dîvânî, Celî Dîvânî ve Ta'lîk, Hattat Hüseyin Kutlu'dan Sülüs-Nesih yazılarından icazetnâme aldı. "Türk Kültür ve Medeniyet Tarihinde Fatih Camii Haziresi II-III", "İstanbul'un 100 Kitabesi" ve "İstanbul'un 100 Mezar Taşı", adlı eserler ile editörlüğünü yaptığı "Hat ve Tezhip Sanatı" adlı kitapları yayımlanmıştır. Çeşitli yayın organlarında, makaleleri yayımlandı. Bir çok sergi, sempozyum ve çalıştaya katıldı. Uluslararası yarışmalarda ödüller aldı. Halen Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü'nde Öğretim Üyesi olarak çalışmaktadır.