Türkçe’nin fakir bir dil olduğu öne sürülüyor. Ne diyeyim?
“Cihân-ârâ cihân içindedür arayı bilmezler
O mahiler ki deryâ içredür deryâyı bilmezler..”
Türk’ü bilmezsen, Türk halk ve tasavvuf edebiyatını bilmezsen Türk dilinin zenginliğini. Fakirliğini ne bileceksin?
Âşıklar toplumsal coşkuları da canlı tutarlar. Yiğitlenmelerinde halkın ortak duygu ve düşüncelerini dile getirirken, vatan, bayrak, özgürlük gibi yüksek ahlaki değerleri telkin ederler. “Orada, uzakta bizim köy”lerden ses ve nefes getirirler. Onların şiirlerinden, orada uzakta yaşayan insanlarımızın kahramanlarından haberli oluruz, mizah duygularıyla, tatlı tatlı “ti” geçişleriyle gülümseriz. Bakınız Ruhsatî “Kör Mıstık”ı nasıl anlatmış:
“Silah sağ omuzda bir yiğit çıktı
Dediler ki gelen ünlü Kör Mıstık
Dedim Köroğlu mu yoksa Çullu mu
Dediler ki yok yok şanlı Kör Mıstık
Dedim atı var mı dediler yayan
Dedim karakuş mu dediler şahan
Dedim yüzü nasıl dediler yaman
Her rast geldiğine kinli Kör Mıstık…..”
Halk şairleri, şiirlerinde, hikâyelerinde, destanlarında, ağıtlarında, taşlamalarında halkın ortak duygu ve düşüncelerini dile getirmiş, gezip dolaştıkları yörelerdeki kitlelerden de katkılar alarak Türk kültürü denizine taşımışlar.
Türk halk şiiri Türkçe’nin zenginlik kaynağıdır. Yurdun her karış toprağından derlenen sözcükleri yüzyıllar ötesinden günümüze ulaştırmıştır. Yüzlerce atasözü, deyim, yer adları halk şiirimizde yaşamaktadır. Çukurova halkının dört yüz yıl önce kullandığı sözcükleri Karacaoğlan’ın şiirlerinden “Tarama Sözlüğü”müze aktarmışızdır. Bunlardan rasgele örnekler sıralayabiliriz:
“Aceplenmek : şaşırmak, Acışmak: içten acımak, Açında : açıl artık, , Alında : al artık, Alâ: karışık renkli, Alan : bütün, hepsi, Alçım alçım : çeşit çeşit, Alman mı?: almaz mısın, Annaç: karşı, Asrık : yük, Aşkara: aşikar, Aşna: gizli dost, Ataş: ateş, Atma : kilim ve havluda renkli yapılan kuşak, çizgi; Ayruk : başka, Bahana: bahene, Bay : zengin, Belen : bel, geçit, Belenmek: toprağa bulanmak, Belik : saç örgüsü, Berk : katı, pek, sağlam; Besermek : beslemek, Burma: bilezik, Buymak: çok üşümek, Büke : çevresi ağaçlık olan çıplak tepe, Cırnak: yırtıcı hayvan tırnağı, Cılbah, çılbah : çıplak, Çabut: bez, Çenber : yazma, Çezilmek : çözülmek, Çığrışmak : bağrışmak, Çitinmek : birbirine sürünmek, Değnemek: bakmak, Domur: tomur tomurcuk, Devre: yanlış, ters, Dölek: düz, engebesiz, Devinmek : kımıldamak, deprişmek; Doluk : gözü yaşarmak, Döngün : dargın, Edik : koncu kısa çizme, Eğin : omuz, sırt; Eğme : kıvrım, Essah: sahih, gerçek, Fırlanmak: dönmek, Geçek : köprü, Geri : sonra, Geşir : geviş getirmek, Göbelek : mantar, Gökçek : güzel, Iramak : uzanmak, Göğnek: gömlek, Göğermek: yeşermek, Hamaylı: tılsımlı takı, muska, Höbek: öbek, Habar: haber, Irlamak : şarkı söylemek, Irast gelmek: rastlaşmak, İğne: yine, Kakımak : öfkelenmek, Kalaklamak : dalgalanmak, Kallemiş : bir çeşit güzel koku, Kande : nerede, Kanya : ufak kardeş, Kastal : çağlayan, ırmak, Konulga : konak yeri, Kor : taş veya kerpiç duvarın her bir parçası, Kovmak : koşturmak, Koyak : küçük vadi, Kolunç: omuz,omuz ağrısı, Kelli: sonra, Kalan: bundan sonra, artık, Koğlaşmak: Dedi kodu yapmak, Koyak: iki dağ arasındaki büyük çukur, Kekil: saçın yan kıvrımı, Keten: baş örtüsü, Keleş: çok güzel, Muhannet: bencil, Ökçesi bozuk: kötü yola düşmüş kadın, Oflaz : leylak rengini andıran renk; olgun çok iyi; Onmak : berekete ve refaha kavuşmak, Onulmaz : tedavi edilmez, Öndün : peşin, Ören : virane, Öte : ileri, Öz : kendi, Özge : başka, Pusmak: gizlenmek, büzülmek, Reyhan: fesleğen, Sağrı : sırt, arka, Şilek/şelek : insan sırtında taşınan yük, Şitil/sitil : dikilecek fidan, Sehil: bunaltıcı sıcağın olduğu yer, Soyha: ölünün üzerinden çıkan giysi, Söbü: oval, beyzi, Sıraca: deride ve daha çok boyunda görülen bir cins yara, Kol sıvamak: (mecazen) işe koyulmak, Sulu sepken: yağmurla karışık biçimde yağan, Süllüm: merdiven, Tamu : cehennem, Tana kalmak : şaşmak, Tay : denk, yükün bir tarafı, Tezermek : kaçmak, Tomurmak : tomurcuklanmak, Tor : acemi, toy, deneyimsiz, Uçmak : cennet, Uğrun uğrun : gizli gizli, Ünetmek: seslenmek, Yağlık : büyük mendil, Yalaz : parlak, Yasılmak : yaslanmak teslim olmak, Yaşın yaşın : gizli gizli, Yavıklamak : kaybetmek, Yavuklu: sözlü, nişanlı Yazı : ova, Yazma : ince baş örtüsü, Yekte : siyah eteklik, yelek, Yelgin : yel gibi, çabuk; Yelmek : koşmak, Yerinmek : üzülmek, Yolak : patika, Yöğrük/yürük : seri koşan. Yuka: derinliği olmayan, Yumak: yıkamak