Emperyalizm karşısında sıkı duranlar ve Türkiye’nin tam bağımsızlığını temel prensip edinenler üzerine alınmasın. Sözüm; bir yandan “devrimci” ve “solcu” geçinip, diğer yandan ABD eliyle demokrasi kazanılacağını savunanlara…

Her yıl 30 Mart’ta Mahir Çayan fotoğrafı paylaşıp, 6 Mayıs’ta Deniz Gezmiş’i anan ama onların mücadelelerinin aksine bugün ABD’den medet umanlara sözüm.

Emperyalizmin, bu topraklarda hakimiyet kurmak için bir asırdan uzun zamandır değişik yöntemlerle sürdürdüğü “halkların birbiriyle savaşı”nı “özgürlük” adına destekleyenlere de…

“Neden böyle oldular?” sorusuna verilecek cevabım da var. Ama 12 Mart’tan  12 Eylül ve sonrasına kadar yaşanan süreci burada anlatacak değilim. İşte o sürecin sonunda “idealist beyinleri”ni kaybeden, kalanları da lümpenleşen sol hareket ya da devrimci düşünce, Cihangir ve Kadıköy sokaklarına hapsolup kaldı. Halktan da kopunca, Türkiye’de demokrasi ve özgürlüğün ancak ABD ve Batı eliyle kazanılacağına inananlara da…

“Bunu da nereden çıkardın” diyenler olacaktır elbette.

AK Parti iktidarının son yıllarında ABD’nin Türkiye’ye dönük her hamlesi, “iktidar karşıtı” olarak nitelendirilip alkışlandı “sol”un önemli kesimi tarafından.

2016 yılında Donanma Günü'nün 241. yılını kutlayan ve Türk bayrağıyla savaşan insanların öldürülmesinin konu alındığı Berberi Savaşı'nın temsili tablosunun kullanıldığı ABD Donanması'nın Twitter paylaşımını bile alkışladı bizim “genetiği değiştirilmiş sol” tarafından. ABD’nin küstah mesajını “Erdoğan’a tarihi mesaj” başlığıyla paylaşanlar bile oldu.

DEVRİMCİ DURUŞUN SUSUŞU

Artık sol siyasetten, Atatürk’ün çizdiği “tam bağımsızlık” idealinden uzaklaştığı için partilileri tarafından bile eleştirilen CHP’de de var bu ABD hayranlığı.

CHP’nin Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Başdanışmanı ve İstanbul Milletvekili Ünal Çeviköz, geçtiğimiz hafta Amerikan Alman Marshall Fonu adlı düşünce kuruluşunun “Türkiye’nin 2021’de Dış Politika Öncelikleri: Ana Muhalefet Partisinden Bir Bakış” başlıklı online panelinde konuştu. Panel yöneticisinin, “Biden’ın Türk-Amerikan ilişkilerini onarmak için Türkiye’ye Trump’ın önermediği neleri önerebileceği” sorusuna karşılık Çeviköz, “Biden yönetiminden ilk beklentimizin şu olacağını düşünüyorum: Hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, yargı sisteminin siyasetten arındırılmasına, güçler ayrılığına, demokratik reformlara, medya, ifade, toplanma özgürlüğü gibi tüm temel hak ve özgürlüklere çok güçlü bir vurgu yapması” dedi.

Bu sözler, ABD yönetiminin Türkiye’nin içişlerine direk müdahalesine çağrı olarak yorumlanmasa bile “rıza göstermek” değil de nedir?

ABD’nin, dünyanın hiçbir ülkesine demokrasi götürme amacında olmadığını, sadece kendi uydusu yönetimler peşinde olduğunu Vietnam’dan Küba’ya, Irak’tan Libya’ya ve Suriye’ye kadar yaşanan süreçte görmedik mi?

Ünal Çeviköz’ün bu sözlerine ilk tepki göstermesi gereken “devrimci duruş” sahibi olduğu iddiasıyla ortalıkta dolaşan “sol hareket”ler değil miydi? Yıllardır “AK Parti’yi iktidara ABD getirdi” tezini ısrarla savunanların, bugün iktidar değişimi için ABD’den medet umar hale gelmelerini anlamak mümkün mü?

DAHA BETERİ DE VAR

Hadi, CHP’yi veya Ünal Çeviköz’ü “sol”dan kabul etmediniz, “sistemin partisi” olarak nitelendirip kenara çekildiniz. Peki, “terörist değil, özgürlük savaşçısı” olarak nitelendirdiğiniz PKK’nın ABD’nin kuklası haline gelmesine neden kayıtsız kalır Türkiye solu?

Türkiye’nin tüm halklarının omuz omuza verdiği Kurtuluş Savaşı’ndan bu yana bu topraklar üzerine kurduğu emellerinden vazgeçmeyen emperyalizmin, “Kürt özgürlük savaşçısı” olarak nitelendirdiği PKK’yı kutsamasında bir tuhaflık yok mu?

Körfez Savaşı’yla Irak’ın petrollerine Barzani aşiretinin bekçi yapılmasını “Kürt devleti kuruldu" coşkusuyla karşılayan GDO’lu devrimciler, aynı sürecin Suriye’de yaşanmasını da alkışlar oldu. PKK’nın Suriye kolunun ABD’nin şemsiyesi altında “özyönetim”den başlayıp “özerk yönetime” geçeceğine ve bunun da “halkların özgürleşmesi” olacağını savunmak, emperyalizmin oyuncağı olmak değil mi peki?

Son gelişmeyi de duyuralım ve “Biz GDO’lu değiliz, hâlâ antiemreplast ve tam bağımsızlıkçıyız” diyen varsa onlardan gelecek sesi bekleyelim.

PKK’nın Kandil’deki şeflerinden Murat Karayılan, İsrail The Jerusalem Post Gazetesi'ne konuşmuş. “ABD’de demokrasi var” diyen Karayılan ABD’lilerin kendileriyle temasa geçmesi için çağrı yaparken, örgütün gerçek düşün kodlarını da ortaya koymuş. Bu sözler Karayılan’a ait:

“ABD dahil hiçbir güce düşmanlığımız yok ve ABD'yi asla hedef almadık.”

“Suriye’nin kuzeyindeki ABD varlığı bizi cesaretlendiriyor.”

“Lozan Konferansı sırasında Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra ABD Başkanı Woodrow Wilson, Kürtlerin haklarını kabul etti, ancak diğer güçler Wilson'un tavsiyelerine karşı çıktı. Lozan anlaşması Kürt milleti için bir felaketti.”

Hakkında idam kararı veren İstanbul 1 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi’ndeki savunmasında ABD ve emperyalizme karşı tam bağımsızlık için mücadele ettiklerini belirten Deniz Gezmiş, Mustafa Kemal'e gerçekten sahip çıkanlar varsa onlar da bizleriz. Onun tam bağımsızlık Türkiye idealini yalnızca biz devam ettiriyoruz” demişti.
6 Mayıs’larda “Gemerek’te çevirdiler, Deniz Gezmiş’in yolunu” diye ağıt mırıldanan, ama bugün PKK ve siyasi uzantılarından “devrimci” çıkarmaya çalışanlar. GDO’lu sol, rotasını kaybetmiş devrimci değilsiniz de nesiniz?