Türkiye'nin Suriye'ye askeri harekât düzenlemesi, ABD'nin yıllardır arzu ettiği bir şeydi. Ama kendi kontrolünde, planladığı şekilde yapılacak bir askeri harekâtı arzuluyordu ABD. Pentagon, henüz Rusya devreye girmeden önce Türkiye'nin güçlü ordusunun Suriye topraklarına adım atmasıyla dengelerin değişeceğine, Esad'ın toparlanma fırsatı bulamayacağına, muhaliflerin de TSK'nın etrafında toplanarak tek çatı altında Şam'ı teslim alacağına inanıyordu. Mehmetçik'in bırakın Halep'i, Şam'a kadar gitmesine itirazı yoktu ABD'nin o dönemlerde.

Hedef "Arap baharı" havucuyla Türkiye'yi Ortadoğu batağına çekmek ve Kerbela'dan bu yana kanayan yarayı kanırtabildiği kadar kanırtmaktı aslında. Büyük Ortadoğu Projesi, İslâm dünyasının yaşadığı en büyük ve bitmeyen travma olan Kerbela kırılmasını kullanarak, bölgeye yeniden şekil vermeyi arzuluyordu. "Yeni ülkeler, yeni sınırlar" derken kastettikleri de zaten bazı ülkelerin Şiistan, Sünnistan gibi bölgelere ayrılması ve her iki mezhep arasında asırlarca sürecek çatışmalara zemin hazırlamaktı...

Güçlü ordusu olan köklü devletleri bu uzun süreli çatışmadan uzak tutmak için de "tampon bölge" olarak Kürdistan'ı planlıyordu ABD ve onu da yöneten küresel güçler. İster "üst akıl" deyin, ister "büyük patron" deyin ama adres hep aynı yere çıkıyor: Rotschilds ve Rokefeller hanedanlığı... İsrail'in kurucuları aynı zamanda...

Irak'ta bunu başardılar.

Bugün üç parçalı bir yapı var Irak'ta. Sünniler ve Kürtler ayrı bölgelerde ve karşılıklı olarak birbirlerine dönük bombalı eylemler düzenliyorlar. Tek özerk bölge ise Barzanistan...

Peki, Irak'ta Araplar ve Kürtler dışında kalan en kalabalık nüfus olan Türkmenler ne oldu?

Barzanistan sınırlarında kalan binlerce yıldır yaşadıkları topraklardan sürüldüler, nüfus ve tapu kayıtları imha edildi, terör örgütlerinin kucağına itildiler.

* * *

Gelelim bugüne.

Irak'taki senaryonun bir benzeri de 2011'de Suriye'de devreye sokuldu. Nasrani Beşer Esad yönetimi, Sünni halkın hedefine konuldu. Suriye'de "tek adamın zulmüne karşı" başlatılan "demokrasi gösterileri" kısa sürede "silahlı mücadele" adı altında iç savaşa evrildi.

Nasıl olduysa, bir hayalet çöktü bölgenin üzerine ve dünyanın her yerinden akın akın koşan "çatlak" savaşçıların bir araya getirildiği IŞİD sürüldü sahneye. İngiliz anahtarı görevi yaptı IŞİD hem bölgede, hem dünyada.

Suriye politikasında oyun kuruculardan farklı düşünen Fransa, Almanya ve hatta İngiltere gibi ülkeler patlayan bombalarla aynı hizaya getirildi.

Suriye Kürtleri'nin tamamının bile desteğini alamayan YPG, Türkiye'nin dolaylı, Barzanistan'ın direk ve ABD'nin müthiş desteğiyle bölgesel hakimiyet kurdu hızla. Türkiye'yi Akdeniz kıyısına kadar kuşatacak bir güce kavuştu Suriye PKK'sı.

PKK, Batı dünyası tarafından terör örgütü olarak kabul ediliyor. Suriye PKK'sı ise "müttefik". Neden mi? Kamuflajı çok iyi oluşturdu çünkü ABD. Reçetesini de Öcalan verdi.

İmralı'dan Kandil'e mektuplar gönderen Öcalan, Salih Müslim'e 2013 yılında gönderdiği mektupta "Tek taraflı ve tek başına hareket etme" mesajı vermişti. Kamuoyu ve basın önüne Salih Müslim'in tek başına çıkmasına tepki gösteren Öcalan, bölgedeki tüm etnik ve dini grupları da yanına almasını istemişti.

Salih Müslim bunu ABD'nin desteğiyle başardı. ABD, PYD'ye geniş imkanlar sundu, bölgede kalan küçük Arap unsurlar da o imkanlardan yararlanmak için Suriye Demokratik Güçleri adı altında bir araya getirilerek karşımıza "meşru" gösterilen bir yapı konuldu.

* * *

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Pakistan dönüşü uçakta "Sıra şimdi Münbiç'te" dedi.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu dün ABD'ye "Verdiğin sözü tut ve Münbiç'ten YPG'nin çekilmesini sağla" mesajı verdi. Çavuşoğlu "Eğer YPG buradan çekilmezse vuracağımızı daha önce de söyledik" diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Suriye Demokratik Güçleri ile yan yana bir operasyonda yokuz" diye açık açık söyledi.

Bunlar mutlaka, ardı ardına Ankara'ya çıkartma yapan İngiltere Başbakanı, CIA Başkanı, ABD'li Senatör John McCain ve İncirlik'te TSK'nın en tepesiyle bir araya gelen ABD Genelkurmay Başkanı'na da söylenmiştir.

Peki, ABD tüm bunlara rağmen nasıl oluyor da Türkiye'yi Suriye PKK'sına tercih ediyor?

Artık Türk ordusu, NATO'nun ikinci büyük ordusu değil de ondan...

Önce FETÖ'nün "kumpas" operasyonlarıyla yapısı bozulan TSK, içindeki hainlerin 15 Temmuz kalkışmasıyla savaşa girmiş kadar büyük hasar gördü de ondan...

2003'te Türk subaylarının başına çuval geçirilmesiyle başlayan operasyon, 15 Temmuz'a kadar devam etti. Allah korusun, Suriye topraklarında da sonradan ihanet olduğunu göreceğimiz hezimetler yaşanırsa, 1.Dünya Savaşı'nın intikamını almak için avuçlarını oğuşturanlar sırtlan gibi tepemize çökecek. O yüzden her adımımızı çok dikkatli atmak zorundayız.