İstanbul’un ana arterleri bir süreliğine de olsa rahat nefes aldı ve ilçeler arası yolculuklar trafik stresi olmadan yaşandı bayram boyunca. Araç kuyruklarının olmadığı otoyol görüntüleriyle birlikte “İstanbul boşaldı” haberlerini izledik televizyonlarda. Aylar öncesinden biletini alıp memleketine gidenlerin yanında, Ege’nin ünlü plajlarında bayram (!) yapmak için koşanlar sayesinde oluştu bu görüntü. Çok çalışması ve üretmesi gerektiği halde 9 günlük tatillere alışmış bir ülkenin insanları, aylar öncesinden biliyordu Kurban Bayramı’nın kaç gün tatil ilan edileceğini. Hiç hayal kırıklığına uğramadılar ve tıklım tıkış plajlarda günlerini gün ettiler. Bu onların tercihi, saygı duymak lazım.

Şezlonglarında veya memleketlerinde akrabalarıyla İstanbul’un ana yollarının boş olduğunu gören tatilciler şöyle bir iç çekip “Biz bu günleri görecek miyiz acep” dediği de olmuştur. Her uzun tatilde kendilerini İstanbul dışına attıkları için hasretler bu manzaraya, haklılar...

* * *
İstanbul aslında bayramda hiç de boş değildi. Hatta başıboş bir şehir halini almıştı. Emniyet, belli noktalarda rutin “çevirme” lerini yapıp, kimlik kontrolüyle caydırıcı rolünü oynamayı sürdürdü. Ama İstanbul’da kalanlar şehrin belli noktalarında yoğunlaşınca, işte o zaman “başıboşluk” iyice ortaya çıktı.

Mangalcıların sahil kıyılarında oluşturdukları dumandan evlerinin camını açamayanlar, mangal küllerinin uçuşup yeni yıkanmış çamaşırlara yapışmasından yakınanlar, öbek öbek çöp yığınlarının sokak hayvanları veya martılar tarafından eşelenmesine isyan edenler... 

İşte onların sesini duyacak hiç kimse yoktu. Tek şikayet hattınızdaki görevli “Şikayetinizi oluşturdum, en kısa sürede size bilgi verilecektir, iyi günler dileriz” den öte bir çare sunmuyor çünkü.

Bildiğiniz gibi İstanbul’da ana arter denilen caddeler ile sahiller tamamen İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) yetki ve sorumluluğunda. Piknikçilerin “kavimler göçü” gibi gelip sırt sırta oturduğu yerler de İBB sorumluluğunda yani.

Geçtiğimiz yıl konunun kamuoyu gündemine taşınmasıyla, İBB zabıtaları birkaç kez Yeşilköy ve Avcılar sahilinde “mangal toplama” operasyonu yapmış, piknikçiler de “Bu etleri ne yapacağız şimdi, dünyanın parasını verdik” diye mangallarını almak için çırpınmıştı. Mangalları gidince, kömürü kaldırım taşlarının kenarında yakmış, yine de etlerini pişirip afiyetle yemişlerdi...

* * *
Sonra araya seçim girdi, halatlar gevşedi, görmezden gelinmeye başlandı falan derken bu yıl ortalıkta ne zabıta gören oldu ne de başka bir görevli. “Vatandaşın başka piknik yapacak yeri mi kaldı, sahiller kamunun malıdır. Herkese açıktır” diyenleri duyar gibiyim. Evet, sahiller yanında İstanbul’un tüm “kamuya ait yeşil alanları” halkındır. Halk, bu yeşil alanlara beton kulelerin dikilmesine sessiz kalarak kaybetti sahilleri. Hiç tanımadığın insanla sırt sırta mangala yelpaze sallayıp, onun ciğeriyle senin etinin kokusunun karışmasına kadar düşmeden itiraz etmek gerekiyordu bu duruma.

Hiç kimse, ne mangal dumanıyla ve külüyle, ne de çevreye yaydığı koku ve dağıttığı çöple bir başkasının huzur ve sağlığıyla oynama hakkına sahip değil. Mahallenizde evin balkonunda mangal yapıp, çöpü de sokağa atabiliyorsanız o başka tabii...

Gelelim bir başka “başıboş” luğa. Defalarca İSTANBUL sayfalarında yer verdiğimiz bir “kronik soruna”... 

Yaz aylarında her hafta sonu, tıpkı Yeşilköy ve Avcılar sahilinde olduğu gibi Boğaz kıyısı da piknikçilerin akınına uğruyor. Üsküdar ile Beykoz’u birbirine bağlayan tek gidiş gelişli yolun kenarında bulunan yeşil alanlar birinci tercih. Birkaç ağacın “mutedil” gölgesi, İstanbul Boğazı’nın eşsiz manzarası ve mangal keyfi... Kim hayır diyebilir ki?
* * *
Çoluk çombalak sahile koşturanlar, arabalarını işte o “tek gidiş gelişli” yola park ediyorlar. İki aracın karşılıklı geçişemeyeceği bir hal alıyor cadde. İBB’nin kaldırım işini ihale ettiği firmanın “muhteşem kaldırım mühendisleri” nin eseri sayesinde, yola park edilince bazı bölgelerde tek araç bile geçmekte güçlük çekiyor. Şirketin mühendisleri, yolun nasıl daha verimli kullanılacağını değil, “kaç metrekare daha fazla taş döşeyebiliriz” i hesaplamış anlaşılan...

Beylerbeyi Tüneli’nden Abdullahağa Caddesi’ne dönüşte, parklanmalar yüzünden otobüsleri bırakın küçük araçlar bile geçemeyince ters yöne girip trafiği tıkadığı oluyor. Ya Üsküdar Meydan’dan Kız Kulesi’ne doğru giden yol?
Orası tam bir felaket. Her akşam sahil kıyısı park eden araçlar nedeniyle kilitleniyor. İETT otobüsleri de bu trafiğe takıldığı için, planlanan saatte hareket edemiyorlar. Çoğu zaman sefer iptal ediliyor ve yolcular mağdur oluyor. 

Kimin umurunda? Gerçekten söylüyorum bunu. Hiç kimsenin umurunda değil. Çünkü, gerek bu sütunda, gerekse sayfalarımızdaki haberlerimizde defalarca bu sorunlara temas ettik.

Ama İstanbul’u yönetenlerin “basın ofisleri” bunları kendilerinden gizleyerek büyük iş bitiricilik yaptıklarını zannediyor.

İşte bu yüzden İstanbul “başıboş şehir” olarak her gün aynı rezaletlere sahne oluyor...