Önce şu satırları iyice, özümseyerek, üzerinde etraflıca düşünerek okuyalım:

"Burada, önünüzde, şimdiye kadar tabiiyetinde bulunduğum her türlü devlet tabiiyeti ve egemenliğini reddettiğime; bundan böyle ABD Anayasası'nı ve yasalarını iç ve dış düşmanlara karşı savunacağıma;

ABD'ye bağlılık ve sadakat göstereceğime; kanunun gerektirdiği hallerde ABD ordusuna hizmet vereceğime;  kanunun gerektirdiği durumda sivil yönetim altında ulusal önemi olan işlerde çalışacağıma ve bu yükümlülükleri özgür bir şekilde, akıl sağlığım yerinde ve samimi olarak üstleneceğime yemin ederim.

Tanrı yardımcım olsun."

Bu ifadeler, bir başka ülke vatandaşlığından ABD vatandaşlığına geçen kişilerin yemin metni. Alt kimliği, üst kimliği, etnik kökeni, dini, mezhebi, dili, ırkı ne olursa olsun ABD vatandaşlığına kabul edilen her şahıs, yukarıdaki sözleri bir tören sırasında okuyor ve bağlılık yemini ediyor. ABD'ye bağlılık ve sadakat yemini yani...

* * *

ABD ile, 1974 Kıbrıs barış harekatından bu yana en derin krizi yaşıyoruz. Daha şiddetlisini hatta.

Kavganın özü şu: "Suriye'yi bölmek, iç savaşı sürdürmek için Türkiye varken neden bir terör örgütü seçildi?" Çünkü, Türkiye'nin 30 yılı aşkın süredir tüm enerjisini heba eden bir terör örgütü, Suriye topraklarında "düzenli ordu" haline getiriliyor. Tıpkı daha önce bir kaç kez ayrı bir devlet kurmaya teşebbüs etmiş Barzani aşiretine, işgal ettikleri Irak'ın kuzeyini teslim edip Barzanistan'a çevirdikleri gibi. Suriye'nin kuzeyinde de benzer bir yapı kuruyor ABD. 

Hâlâ "uzun vadede stratejik ortaklık" nutukları atıla dursun, ABD'nin Türkiye'ye biçtiği rolle, Türkiye'yi yönetenlerin üstlenmek istedikleri rol arasında dağlar kadar fark var. 

Kriz de buradan çıkıyor aslında. ABD için "müttefik mi, düşman mı" sorusunu soruyor ülkeyi yönetenler. Aslında cevabı net olarak bilinen bir soru bu. Amerika'nın menfaatleri ile Türkiye'nin menfaatleri paralel değil artık. ABD'yi de yöneten "küresel çete", tıpkı Yugoslavya'da ilk versiyonunu sergilediği planı uyguluyor Ortadoğu'da. Ulus devletlerin içinde çatışmalar çıkarıp, küçük devletçiklere bölmek ve "kayıt dışı eyalet" olarak o bölgeleri yönetmek... Bu projenin taşeronu bazen ırkçı teröristler oluyor, bazen de mezhepçi çeteler...

Yugoslavya'da yaşananlara bakınca, Ortadoğu'da varılmak istenenleri de görmek mümkün. Dün de mümkündü bu, Irak'ın işgali öncesinde de... Peki neden görülemedi? Cevabını bulmamız gereken soru bu.

* * *

"Küresel çete"nin Yugoslavya'dan start verdiği "yeni dünya düzeni"nin propagandistlerinin, destekçilerinin kimler olduğuna iyi bakmak gerekiyor. "Yeni" diye pompalanan ama aslında mevcut olanı "eski" ilan edip, yıkmanın şart olduğuna inandıranlara yani... "Yeni Türkiye" sloganı ile türevleri de buna dahil. "Yerli ve milli" gözüküp, ABD'nin plan ve projelerini ülkenin "kurtuluş reçetesi" gibi gösteren, Irak'ın, Libya'nın işgal edilmesini "demokrasinin ve insan haklarının kutsal eylemi" olarak kabul ettiren tüm dinamikleri gözünüzün önüne getirin.

Bazıları yazının giriş bölümündeki bağlılık yeminiyle ABD'nin "gönüllü" hizmetkârı olmuş, bazıları da "ikbal", "istikbal" ve "ütopik hayaller"le yörüngeye oturtulmuş olanlar. Siyasette, medyada, toplumun algılarını yöneten tüm dinamiklerde yer alan isimler bunlar.

Özetle "içimizdeki Amerikalılar" olarak adlandırabileceğimiz "algı lobisi", "küresel çete"ye hayran olup, planlarına hizmet ettiğimiz "dost" ve "müttefik" olarak benimsetti bizlere. 

Türkiye'nin Irak'ın işgalinde alacağı rol, bir siyasi karardı. TBMM, kritik bir oylama ile "hayır" dedi bu oyunun içinde aktif olarak yer almaya. Peki, siyasetin dışında yer alan ama vatandaşın algısını yöneten, siyaseti de etkileyen dinamikler ne yaptı? 

ABD'nin BOP'unun borazanı oldu. Öyle bir tablo çizdiler ki, BOP'dan herkes farklı bir "zafer" ve "şanlı gelecek" tablosu çıkardı. Hiç biri, diğerine uymayan bir tabloydu bu...

* * *

Girilen yolun nereye çıkacağı belliydi ama çoğunluğun görmesi engellendi. Danışılanlar, fikirleri önemsenenler, medyanın köşe başlarında aforizmalarıyla algıları yönetenler gözlere perde çekti. Gözlerine perde çekilenler, şartlandırılanlar, ABD'nin Ortadoğu halklarının felaketi olacak projelerinden Türkiye için önemli kazanımlar çıkacağını bizlere pompalayanlar, akan her damla kanda büyük hissedar olarak geçti tarihin kayıtlarına.

Kamuoyunu, günlük, anlık düşünmeye sürükleyenler hâlâ ülkeyi yönetenleri ve yönetmeye aday olanları manüple etmenin peşinde. Görüntülü, yazılı ve sosyal medya aracılığıyla algıları değiştirmek için var güçleriyle çalışıyorlar.

Kendi çizdikleri "sanal" tablonun arkasındaki çirkinliği kim işaret ediyorsa, anında linç ediyorlar. Binlerce yıldır bir arada yaşamış insanları, lime lime doğrayıp birbirlerinden ayırıyorlar. Birbirlerine düşman ediyorlar. Asıl düşmanı gözden kaçırıp, kendi ürettikleri düşmanlarla savaşmamızı istiyorlar ve bunu da büyük oranda başarıyorlar.

Şimdi yazının başına dönüp, ABD'ye bağlılık yeminini bir kez daha okuyun. Tüm bu "şer organizasyonu"nun bir yerinde mutlaka o yemini etmiş "yerli" gözüken Amerikalı çıkacak karşınıza. 

Gün, gösterilene göre değil, gerçeklere göre hareket etme ve daha uyanık olma zamanıdır.

"Memleketin tüm kaleleri işgal edilmiş olabilir..."