Eski Türk inanışına göre göğün direği vardı. Müslüman Türklerde göğün direği Muhammed ve Ali olmuştur. Kul Himmet muhabbetle ilgili bir deyişinde şöyle diyor:

Muhabbettir yerin göğün direği

Muhabbet edenin yanar çerağı

Muhabbet âşıkla mâşuk durağı

Hak nazar ettiği yerdir muhabbet

Ay üzerine derlenen anlatılanların içinde çoğu defa güneş ve yıldızlardan da söz edilmekteydi. Hemen hepsinde güneş kız, ay erkek olarak kabul ediliyordu.

Yusufeli'nde güneş kız battığı zaman, anasının evine gittiği söylenmektedir. İnanışa göre, sabahları yüzü günahlarla kirlenmiş olduğundan feryad eder, anasına dert yanarmış... Çevredeki her evin kapısında bir davul asıllı durur, köy halkı güneşin feryadı duyulmasın diye davul çalarmış.

Tosya'daki bir inanışa göre, güneş dünyayı bekleyen bir kızmış. Durmadan nakış işlermiş. Kendisine bakmaya kalkanların gözlerine iğnelerini batırırmış. İşte bunun için güneşe bakılmazmış.

Birçok inanışa göre ay ve güneş iki kardeştir. Yine Tosya'dan derlenmiş bir inanışa göre; anaları iki kardeşe ilenmiş birbirinize kavuşmayasınız, diye.

Bir başkasında ise; iki kardeş kavga etmişler. Güneş ayı dövmüş. O da kaçıp gökyüzüne gitmiş. Güneş de peşinden gitmiş. Ama bir türlü buluşamazlarmış.

Mudurnu yöresinin bir inanışına göre Tanrı ayı erkek, güneşi kız yaratmış. Aya gece, güneşe gündüz gezmelerini emretmiş. Kız gündüz yüzünü göstermekten utandığı için Tanrı onun yüzüne bir avuç iğne atmış. Güneşin lekeleri bundanmış. Ay buna gülmüş. Dolunayın gülen yüze benzemesi de bundanmış.

Boyabat yöresinin inanışına göre, güneş ile ay kardeşmiş. Bunlar gökyüzünde gezmek istemişler. Güneş: "Ben kızım geceleri gezersem korkarım. Sen bir erkeksin. Korkmadan karanlık gecede dolaşabilirsen." demiş. Ay kız kardeşinin önerisini olumlu bulmuş. Böylece biri gece, diğeri gündüz gezmeye başlamışlar.

Bu tür halk inanışlarının günümüz şiirlerine yansıdığı da görülmekte: Seninle Özdeş

"Ay ve güneş, iki kardeş..

Yüzyıllar boyu mitlerimizde anlatılan;

Altın saçlarıyla ışıl ışıl ışık saçan bir kız,

Özlemlerle özleşmiş bir garip çoban,

Kiminde acımasız

İlenmeler var;

Kiminde acı aşk öyküleri efsanelerin.

Gerçek ise, kavuşamamışlığı sonsuza kadar

Ay ve güneşin...

Seni izledim Fenerbahçe Dalyanı'nda

Bin bir duyguyla sarmaş dolaş,

Ayı seyrediyordun gecenin ortasında.

Bir sihirli aydınlık saçlarından yansıyordu.

Belki içinden;

'Mehtaplı gecelerde hep seni andım' şarkısı geçiyordu.

Mehtapsız gecelerde de hep seni anarım.

Ararım sıcaklığını derinden derine.

Anlatılmaz sırlarıma ederken sırdaş,

Kendimi koyarım ayın yerine...

Seni izledim.

Fenerbahçe Dalyanı'nda dalmıştın.

Titriyordu yakamozlar, güneş rengi saçlarının gerisinde.

Ben aydaydım biliyor musun?

Ay da benim yüreğimde titriyordu."

 

Yine inanışlara göre ay nur parçasıymış. Bu nur parçası atlı bir araba ile gece taşınır ve dünyaya ışık verirmiş. Bu yolculukta bilinmeyen bir nedenle atlar ürkerse, bu nur arabadan düşermiş. Onu koruyan melekler hemen koşar nuru ellerine alır arabaya koyarlarmış. Ay meleklerin elinde kaldığı süre gölgelenir kızarırmış. İşte buna ay tutulması denirmiş.

Bir başka anlatıma göre de ejderha, yılan gibi canavarlar ayın yolunu keserlermiş. Buna ay tutulması derlermiş. Ay tutulmasında teneke çalma, darabalara vurma, silah atma bu nedenledir. Bu inanışa göre, ayın tutulduğunu görenler gürültü, patırtı, silah sesleri ile canavarı ürkütüp ayı kurtarmayı amaçlarlar.

Yurdumuzda çeşitli yerlerde ayın şeytan, cin veya cadılar, tarafından kaçırıldığı ya da onun korkup saklandığı şeklinde anlatımlar da vardır.

İzmir Narlıdere çevresinde ise, ay ve güneş tutulması, onların işledikleri günahların cezası diye yorumlarlar.