Dün mehtaplı geçelerde ve Şadiye ile Suat'ı el ele göz göze bırakmıştım.

Nihayet, Suat'ın ailesi, Şadiyelerin köşkünün kapısını çalıverdiler. Allah'ın emri, Peygamber'in kavli. Ne var ki, alları al, morları mor, ters yüz olup gerisin geri başları önde dönüverdiler. Arkasından Şadiye'ye yasaklar üzerine yasaklar geldi. Bilmezler ki aşka yasak konmaz. Aşk yaşanır.

Konulan yasaklar iki aşığı birbirlerine daha sıkı bağladı. Bekli bu bağı çözmek için o yıl yazlık faslını kısa tuttular. Arkasından yazlıkçılar birer ikişer, göçmen kuşları gibi adadan ayrılmaya başladı. Şadiye giderken "Geleceğim, Bekle beni bir gün kaçıp geleceğim, demişti.

Yazlıkçılar gidince, kışlıkçılar nöbete dururdu. Onlar adayı terk etmez, bırakamazlardı... Bırakıp da gidecekleri bir yer olmadığından gitmezler, gidemezlerdi. . Adanın sefasını sürmeye değil, cefasıyla birlikte yaşamayı göze almışlardı sanki..

Toplasan bin etmez. Yazın göçmen kuşlar misali gelenler adayı bırakıp gittiler mi geride bir kediler bir de kışlıkçılar kalır işte. Köpekler de açlıktan tepelere çıkarlar. Yollar ıssızlaşır,. Yalnızlık kol gezer boş sokaklarda. Limanda terk edilmiş teknelerde,  yazlıkçılardan geriye kalan eşyalar perişanları oynuyordu.

Şadiye'nin olmadığı Ada'da kış çekilmez bir hal almıştı. Mahalle aralarında köpek sürülerinin gazabına uğrayan atlar sürüler halinde oradan oraya koşturuyordu

Bekliyordu Suat. Adaya yanaşan her vapurda yüreği çırpınışa geçiyordu.  Ha çıktı, ha çıkacak. Sonra, sonrası baş önde, sızı yürekte....

Ancak mektuplaşarak haberleşebiliyorlardı. İstanbul'dan Ada'ya, Ada'dan İstanbul'a mektup havaların ulaşıma müsaade ettiği oranda birkaç günde gelebiliyordu.

Kaç gündür fırtına dinmek bilmiyordu. Suat'ın gönderdiği mektubun cevabı gelmemişti. Karamsarlığı ve ümitsizliği giderek artıyor, dayanılmaz bir hal alıyordu. Geceler boyu uykuyu nedir unutmuş, her anı Şadiye'nin hayaliyle geçiyordu.

Fakirlik ve Şadiye'nin babasının yüksek beklentileri, Suat'ı aşağılayıcı davranışları canına tak etmişti. Ada sahilinde kimseler yoktu. Köpekler bile kendilerine birer kuytu yer bulmuşlardı. Suat, bağrını lodosa açmıştı. İçindeki yangını hiçbir bora fırtına söndüremezdi.

Birden kendini kaybetti. Şadiye'yi kendine vermeyeceklerine inandı. Yaşayamazdı. Yaşasa anlamı olmazdı. Kendini köpüre köpüre sahil yolunun setlerini aşmakta olan azgın sulara bıraktı. Aslında bu dalgalar ona vız gelirdi. Uzak koylara kadar yüzebilirdi.

Ama hiçbir gayret göstermedi. Teslim oldu. Bir süre sonra Suat'ın cansız bedeni azgın dalgaların çarkları arasında dönüyor, batıp çıkıyordu. Sabahın kızıl aydınlığı çökerken Suat'ın cesedi Ayanikola Halk Plajı yakınlarında sahile vurmuş bulunmuştu.

Arkadaşlarının, dostlarının göz yaşları arasında toprağa verildi. Üç günden beri Ada'ya gelmeyen gemi gelmiş ve posta paketini indirmişti. Paketin içinde Şadiye'den Suat'a gelmiş mektup da vardı. Ve mektup'ta Şadiye "Suat, babamı nihayet evlenmemize ikna ettim, gelip beni ailemden isteyebilirsiniz." yazıyordu.

Suat'ın mezarı nerededir, Şadiye'ye ne olmuştur. Bilinmez. Bilinen o ki, Bu hüzünlü aşk hikayesinden geriye bir anonim türküdür kalan. Öylesine benimsenmiştir ki, Ada'da Kütrt'ü, Türk'ü, Ermeni'si, Rum'u, Arab'ı birlikte yaşamanın, birlikte duygulanmanın bir sembolü gibi bu şarkıyı kendi dillerinden söyleye gelmişlerdir.

Adaların dışında, bütün yurtta, babalarımız, dedelerimiz Necmi Rıza Ahıskan'ların, Hamiyet Yüceses'lerin sesinden dinlediler. Bugün de yediden yetmişe herkes dinliyor, söylüyor. Elimizle tempo tutsak, eğlenerek söylesek bile, o aşkın hüznü yüreğimizin bir köşesine çöküveriyor. Şadiye Suat'ı şad edemedi ama, her ikisinin ve kavuşamamış cümle aşıkların ruhları şad olsun.:

Ada sahillerinde bekliyorum
Her zaman yollarını gözlüyorum
Yârim seni seviyor istiyorum
Beni şâd et Şadiye'm başın için

Her zaman sen yalancı ben kani
Her zaman orta yerde bir mani
Her zaman sen uzakta ben müştak
Her telakkide bir hayalin yar

Adalar'dan Moda'lara geçilir
Yâr elinden zehir olsa içilir
Bu dünyada başa gelen çekilir
Beni şâd et Şadiye'm başın için

Nerede o mis gibi leylaklar
Sararıp solmak üzre yapraklar
Bana mesken olunca topraklar
Beni şâd et Şadiye'm başın için