Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan, Kalyon Vakfı ve Türk Kızılayı'nın işbirliğinde, Gazze'de yıkımın içinden doğan vakur direnişi sanatın diliyle görünür kılma amacıyla Şişli Nişantaşı'ndaki Kalyon Kültür'ün bulunduğu tarihi Taş Konak'ta düzenlenen 'Kalanlar' Filistin Sergisi'nin açılış törenine katıldı.

FİLİSTİN'DE YAŞANANLARA DİKKATİ ÇEKİLDİ

Törene Emine Erdoğan'ın yanı sıra, Filistin'in Ankara Büyükelçisi Nasri Abu Jaish, Türk Kızılay Genel Başkanı Prof. Dr. Fatma Meriç Yılmaz, Kalyon Holding Yönetim Kurulu Başkanı Cemal Kalyoncu, Limak Holding Yönetim Kurulu Başkanı Nihat Özdemir, Demirören Holding Yönetim Kurulu Başkanı Yıldırım Demirören ve eşi Revna Demirören, Demirören Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Meltem Demirören, Kalyon Holding Yönetim Kurulu Başkan Vekili Lütfi Elvanile, Kalyon Holding'in Yönetim Kurulu üyeleri Haluk Kalyoncu, Mehmet Kalyoncu, Kübra Kalyoncu ile Murathan Kalyoncu da katılım sağladı.Erdoğan, hayra dokunan kıymetli bir sergiyi hayata geçirdikleri ve ev sahipliği yaptıkları için Kalyon Vakfı'na teşekkür etti. Sergide Filistin'de yaşananlara dikkati çekmek için Filistin çorbası, Filistin simidi, zeytin ile hurma ikram edildi. Program, konuşmaların ardından gerçekleşen fotoğraf çekimiyle sona erdi. Kalyon Kültür'de 6 farklı odada 6 farklı enstalasyon ve bir deneyim alanından oluşan sergi 30 Mart'a kadar devam edecek.

ARTIK ORADA HER YER OKUL

Törende konuşan Emine Erdoğan, "İki senede Gazze'de yaklaşık 20 bini çocuk, 70 binden fazla insan katledildi. 56 binden fazla çocuk yetim kaldı, 2 bin 700 aile nüfustan silindi. 13 bin 500 öğrenci, 830 öğretmen, 193 akademisyen, 1500'ün üzerinde sağlık çalışanı öldürüldü. İsrail'in gıda ve ilaç girişlerini yasaklaması nedeniyle, 12 binden fazla hamile kadın düşük yaptı. Bu rakamları söylemek dile kolay ama biz biliyoruz ki her bir sayı semaya yükselen ahlardan, imdat çığlıklarından, gözyaşlarından ve masumların toprağı sulayan kanından müteşekkildir. Merhum Filistinli şair Rıfat el-Arir bir şiirinde şöyle der: 'Eğer ölmem gerekiyorsa/Sen yaşamalısın/Hikayemi anlatmak için' İşte bize düşen de budur. Geriye kalanların hikayesini anlatmak, uluslararası hukukun işletilmesi ve bu zulmün bir an önce durdurulması için sesimizi yükseltmektir. İnsanlığın kalbi, kışın ortasında derme çatma çadırlarda, soğuktan titreyen bebeklerle, hastalarla, engellilerle, yaşlılarla birlikte atana kadar susmamaktır. Daha geçen hafta, sel felaketinin Gazze'deki insani krizi nasıl derinleştirdiğine hep birlikte tanık olduk. İşte bu halde bile Filistinli anneler, o yürekli kadınlar, ellerinde kitap defter, tüm imkansızlıkları aşan bir iradeyle çocuklarına ders çalıştırıyorlar. Belki Gazze'de dört duvarı olan okul kalmadı ama artık orada her yer okul" ifadelerini kullandı.

BU UMUDUN VE DİRENİŞİN BİR PARÇASI OLMALIYIZ

Emine Erdoğan, "Moloz yığınlarının içinde kurulan upuzun ramazan sofraları, enkazın üzerine gerilen iplerden sarkan rengarenk bayraklar ve fenerler bir meydan okuyuşa dönüşüyor ve 'Bizden her şeyimizi aldınız ama yaşama gayretimizi çalamadınız.' diye haykırıyor. Yıkıntıların ortasında yapılan düğünler, yok edilmeyi reddeden bir halkın en asil direnişi oluyor. Bombaların arasında doğan bebekler, 'Bir Filistin vardı, bir Filistin yine var.' mısralarına dönüşüyor. Sanatçılar da susmuyor. Resim malzemelerini kaybeden ressam, artık kaynamayan tencerelerin isiyle açlığı resmediyor. Algı oyunlarını sanatın inkar edilemez gerçekliğiyle bozuyor. 'Açlık ve kıtlık yok.' denilen Gazze'de açlıktan sütü kuruyan kadınları, bayılan çocukları çiziyor. Bizim televizyon ekranlarına yansıdığında bakmakta dahi zorlandığımız bu yakıcı acıların merkezinde yaşayan Filistinliler, dipdiri bir imanla 'Allah bize yeter. O ne güzel vekildir' diyorlar. O yüzden hala boyunlarında evlerinin anahtarlarını taşıyorlar. O anahtarlarla bir gün yeniden evlerinin kapılarını açmak için sabrediyorlar. Küllerinden doğacak bir Gazze'ye inanıyorlar. Biz de inanıyoruz. İşte bu nedenle, geriye kalanlarla bir ve beraber olarak, yüklerini omuzlayarak, bu umudun ve direnişin bir parçası olmalıyız. Olmalıyız ki Hanzala'nın küslüğü bitsin ve artık yüzünü bize dönsün" ifadelerini kullandı.

FİLİSTİN'İ SAVUNMAK, FİLİSTİNLİLER KADAR TÜM İNSANLIĞI SAVUNMAKTIR

Emine Erdoğan, "Asıl hedef, Filistin toprağını Filistin kimliğinden arındırmaktır. O nedenle sadece insanları değil, milli hafızayı, geleceği kuracak çocukları ve yetişmesi yıllar sürecek insan kaynağını bilinçli bir şekilde hedef alıyorlar. İşte bu yüzden hafıza oluşturmak ve bu hafızayı şiirlere, resimlere, romanlara, filmlere nakşetmek zorundayız. 'Yahudi düşmanlığı' etiketiyle her sesi bastıran, Filistin'deki kontrol noktalarını, dikenli telleri zihin haritalarına da yerleştiren İsrail'in kültürel ambargosunu delmenin tek yolu budur. Düşünün, eğer 'Hind Receb'in Sesi' filmi yapılmasaydı, o küçücük kız çocuğu 'İsrail katliamlarında 70 binin üzerinde insan öldürüldü.' cümlesinin içinde kaybolup gidecekti. Altı yaşındaki bir çocuğun, içinde kurtarılmayı beklediği araca tam 335 kere ateş edilmesinin dehşetini asla bu kadar derinden hissedemeyecektik. Yakın bir zamanda ülkemizde de misafir ettiğimiz Filistinli yönetmen Basel Adra, 'Başka Toprak Yok' belgeselini çekmemiş olsaydı, Filistin halkının 70 yılı aşkın süredir yaşadığı trajediyi dünyaya kendi sesiyle anlatması mümkün olmayacaktı. İşte bu yüzden, bundan sonra Filistin'de tek bir kuşun kanadı kırılsa, tek bir ağacın yaprağı koparılsa, tek bir çiçek bile solsa mutlaka sanata konu olmalıdır. Uluslararası topluma şu gerçeğin çok iyi anlatılması gerek: Eğer bugün çocuklara kurşun sıkılabiliyorsa, açlığa mahkum edilen bebekler ağlamaktan katılıyorsa, kadınlar yoksulluk ve çaresizlik içinde çırpınıyorsa, hastalar ilaçsızlıktan ölüyorsa, erkekler İsrail zindanlarında ağza alınmayacak işkencelere maruz kalıyorsa ve tüm bunlar dünyanın gözü önünde olabiliyorsa, artık dünyada hiçbir insan güvende değildir. Çünkü Gazze, Siyonistlerin, evrensel değerlerin ve uluslararası hukukun nasıl sistematik bir şekilde ayaklar altına alınabileceğini gösterdikleri bir test zemini oldu. Bu zorbalık dizginlenmezse, bir gün dünyanın başka bir coğrafyasında, başka bir meşrulaştırmayla aynı zulmün yeniden sahneye konulması ne yazık ki çok da uzak bir ihtimal değil. Dolayısıyla Filistin'i savunmak, Filistinliler kadar tüm insanlığı, onu ayakta tutan değerleri ve en başta da insan kalma hakkımızı savunmaktır" dedi.

Muhabir: Elif Hayvalı