Eminönü Mısır Çarşısı'ndan çıkar çıkmaz burnunuza harika bir koku yayılır; etraftaki tüm kokuları bastıran mis gibi bir kahve kokusu... Kahveyi ister sevin ister sevmeyin, o nefis kokuya dayanamayıp Kurukahveci Mehmet Efendi'nin önündeki sırada bulursunuz kendinizi.
İstanbul'da her şey zamanla birlikte hızla değişirken kendini zamana karşı koruyan bir dükkan Kurukahveci Mehmet Efendi. 1871'den bu güne tarihin derin izleri içinde hala aynı sokakta, aynı sıcaklıkta nefes almaya devam ediyor.

ESKİ İSTANBUL HAYALİ

Adımlarım boyunca beni takip eden taze kahve kokusu, tarihin izlerini taşıyan kaldırımda keyifli bir sıraya dönüşüyor. Kalabalığın içindeki uyuma şaşırıyorum. Kahvenin İstanbul macerasını hayal ediyorum. 19. yüzyıl sonlarına gidiyorum eski İstanbul'a... Sıra sıra dükkanları görüyorum. Daracık sokaklardan geçiyorum. İstanbul daha sakin, daha huzurlu oluyor bir anda. Telaşla bir yerlere yetişmeye çalışan insanlar yok sokaklarda, İstanbul henüz yorgun değil. Hayal ediyorum... Kahvenin tarihsel yolcuğu başlıyor böylece.

DİBEKTE ÖĞÜTÜRMÜŞ 

19 yüzyılda  Türk kahvesi genellikle çiğ çekirdek olarak satılıyor ve evlerde, tavada kavrulduktan sonra el değirmenlerinde çekilerek hazırlanıyor. 1871 yılında Mehmet Efendi, çiğ çekirdek kahveyi özenle kavurup dibekte öğüterek müşterilerine hazır olarak satmaya başlıyor. Bir süre sonra ise, İstanbul Tahmis Sokağı'nda taze kavrulmuş kahve kokusu çevreye yayılmaya başlıyor.Mehmet Efendi müşterilerine sağladığı bu kolaylık sayesinde, "Kurukahveci Mehmet Efendi" lakabını kazanıyor. O yıllardan bu güne hiç değişmeyen taze kavrulmuş kahve kokusu bu gün hala Tahmis Sokağı'nda sizleri bekliyor.

Bazı yerler öyledir ya gittiğinizde oraya uğramadan edemezsiniz. Kurukahveci Mehmet Efendi'de tam olarak öyle bir yer. Eminönü'ne gittiğinizde bir paket taze kahve almadan edemezsiniz. Mis gibi taze kavrulmuş kahve kokusu sizi çağırır. Yıllar önce çekilen bir fotoğrafa baktığımda Kahveci Mehmet Efendi'nin önünde sabırsızca bekleyen kalabalık hiç eksilmemiş. İnsanlar ve tarih değişse bile, bugün hala aynı sokakta, aynı kahve kokuları içinde merak ve heyecanla beklenen bir sıra var.

EMİNÖNÜ'NÜN KAHVE KOKAN SOKAKLARI 

Sırada beklerken farklı ülkelerden birçok turist görüyorum. Yolun üst kısmından, sıraya doğru yürüyen Koreli bir çift dikkatimi çekiyor. Yağan yağmura aldırış etmeden birbirlerine hararetle bir şeyler anlatarak sıraya geçiyorlar. Bulunduğum sıradan çıkıp Koreli çiftin yanına gidiyorum. Çok da iyi olmayan İngilizcem ile konuşmaya çalışıyorum.  2 haftalığına İstanbul'a geziye gelmişler, tarihi yerleri dolaşmışlar. Yolculuklarının son gününü Eminönü'ne ayıran çift Kurukahveci Mehmet Efendi'ye gelmeyi daha önce planlamamış. Mısır çarşısına gitmek için Eminönü'nün ara sokaklarında yürürken kahve kokusuna kapılıp buraya doğru ilerlemişler. Kurukahveci Mehmet Efendi'nin önünde kalabalığı görünce taze kahve kokusunun buradan yayıldığını anlamışlar. Kalabalığa şaşırıp ne olduğunu anlayamaya çalışmışlar. Biz bunları konuşmaya çalışırken bir yandan da camın arkasında hızla çalışan elemanları hayretle izlemeye devam ediyorlar. Sıranın kendilerine gelmesiyle gülümseyerek kahvelerini alıp Eminönü'nün kahve kokan yağmurlu sokaklarında gözden kayboluyorlar.

TAZE KAHVE KOKUSU VE ARI GİBİ ÇALIŞMALAR 

Fotoğraf çekmek için izin istedikten sonra Kurukahveci Mehmet Efendi dükkanının içine giriyorum. İçerisi buram buram taze kavrulmuş kahve kokuyor. Çalışanların hemen arkasında kahvenin öğütüldüğü ve tarihi olduğu her halinden belli makinalar var. Burada hazırlanan taze kahve, büyük kaplarla tezgaha dökülüyor. Dışarıda kahve sırası bekleyenler camın ardından kahvenin hazırlanış ve paketleniş aşamalarını izleyebiliyorlar. Çalışanları gözlemlerken orada çalışmanın çok keyif verici olduğunu düşünüyorum. Kahveyi gramajına göre pakete koyan, paketi kapatan, poşetleyen, parayı alan ve kahveyi müşteriye veren çalışanların her biri birbiriyle inanılmaz bir uyum içinde arı gibi çalışıyorlar. Kalabalığı bekletmemek için içerideki iş bölümünün çok iyi planlanmış olduğunu gözlemliyorum. 

Fotoğrafları çektikten sonra dışarı çıkmak içimden gelmiyor. Kahve kokusunu saatler boyunca koklayabilirim. Pencerenin iç kısmına yaklaşıp dışarıya bakıyorum. Yağmur incecik ışığın üstüne yağar gibi iniyor. Kaldırımlar incecik yağan yağmuru buradan alıp hızla az öteye döküveriyor. Tıpkı farklı ülkelerden gelip Kurukahveci Mehmet Efendi sırasında birleşen insanlar gibi... 

Haber - Fotoğraf: Elif Bayram (İAHA)