“Bindik bir alâmete, gidiyoruz kıyamete.” AB ile yatıyor, AB ile kalkıyoruz. Eli kalem tutan yazıyor, ağzı olan konuşuyor. Hangi televizyon kanalını, hangi gazeteyi açsanız Avrupa Birliği tartışmaları karşınızda. Bıkkınlık vermeye başladı. Aynı çehreler, aynı kişiler “Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur” dercesine yineleniyor.

Artık kıyamete mi gidiyoruz, selâmete mi gidiyoruz bilemiyorum. Bildiğim bir şey var. Onurumuzun kırıldığı ve bu yollardan daha önce de geçmişliğimiz. 172 yıl önce 3 Kasım 1839'da Tanzimat Fermanı ilân edilmişti. Tanzimat Fermanı’nın, neden ve sonuçlarını çok iyi değerlendirmek gerekli. Acaba Tanzimat Fermanı ve sonuçlarından, Avrupa Birliği serüvenimiz adına alınacak bir payvar mıdır?

Tanzimat’ın asıl amacı, Osmanlı ülkesinde her ırk ve inançtaki halka aynı hakları tanımak, bundan yararlanarak Amerikan Milleti gibi ortak vatanla birleşmiş yeni bir kimlik, oluşturmak mıydı? Tanzimat’la beraber Avrupalı devletlerin kendi çıkarları doğrultusunda azınlıklar üzerinde nüfuz kurmaları ne sonuçlar doğurdu? Bu sorular yanıtlanmalı.

Kuşkusuz ki politika benim işim değil. Bu konuda bilimsel bir yorum yapabilmek için kendimi yeterli görmüyorum. Ama Tanzimat edebiyatımıza neler getirdi, diye sorarsanız, bir şeyler yazabilirim. Her şeyden önce Tanzimat edebiyatçıları batı taklidi ve hayranlığı içinde, batı örneğine göre bir edebiyat yaratmak ve batı hayatını tanıtmak yarışına girdiler. Her biri, romandan şiire kadar, batı edebiyatı türlerinin, en az bir kaçı ile örnekler yazdılar. Bu dönemde telif eserler yanında çok sayıda çeviri ve adapte eser Türk Edebiyatına girdi. Bu edebiyatçılar, aynı zamanda devlet işlerinin ve politikanın da içindeydiler.

Bu bağlamda dönemin edebiyatçıları arasında birkaç kişi anmak istiyorum:

Şinasi (1826-1871) Türk edebiyatında yeniliklerin öncüsüydü. 1860’ta ilk özel gazete olan Tercüman- ı Ahval, 1862’de Tasvir-i Efkâr’ı çıkardı. Tercüman-ı Ahval’de ilk makaleyi ve ilk piyesi “Şair Evlenmesi”ni yazmıştı. La Fontaine’den ve Lamartin’den çeviriler yaptı. İlk kez noktalama işaretlerini o kullandı.

Ziya Paşa (1829-1880) Doğu kültürüyle yetişmiş, sonradan batı edebiyatına yönelmişti. Fikren yenilikçiolmasına rağmen eserlerinde eskiyi, divan şiiri geleneğini devam ettirmiş, gazel ve kasideler yazmıştı.

Namık Kemal (1840-1888) Tanzimat edebiyatının en hareketli ve heyecanlı ismiydi. Vatan ve hürriyet şairi olarak tanıdı.. Eski kültürle yetişmiş, divan şiiri eğitimi almış, gazeller, kasideler yazmıştı ama sonradan divan edebiyatınıeleştirmişti.

Ahmet Mithat Efendi (1844- 1912) Edebiyat yapmak için değil, okuma zevki aşılamak ve halkı eğitmek amacıyla yazmıştı. Tarih, coğrafya, tarım ve ekonomi alanlarında da eserler vermişti.

Şemsettin Sami (1850-1904) Dil alanındaki eserleri ile tanınmıştı ki, Kamus-ı Türkî adlı sözlüğü edebiyat ve dil alanında en önemlieserleriydi.

Ahmet Vefik Paşa (1823- 1891) Milliyetçilik ve Türkçülük akımının en önemli isimlerindendi. Bursa’da bir tiyatro yaptırmış, burada tercüme ettiği eserleri sahnelettirmiş, halkı tiyatroya gitme konusunda yönlendirmişti. Moliere’inhemen hemen bütün eserlerini çevirmişti.

Recaizade Mahmut Ekrem (1847-1914) Şiir, roman, hikâye, tiyatro, eleştiri, edebî bilgiler türlerinde eserler vermişti. Edebiyatta katıksız yenileşmeden yanaydı. Bu konuda Muallim Naci ile tartışmalarının izleri uzun yıllar sürdü.

Samipaşazade Sezai (1860-1936) Batılı tarzda hikâyeleri vebir romanı vardı. Sergüzeşt adlı romanı realizme doğru atılmış bir adım sayılabilirdi. Küçük Şeyler
adlı hikâye kitabı ise Fransız realistlerinin sanat anlayışlarına uygundu.

Abdülhak Hâmit Tarhan (1852-1937) Edebiyatta batılılaşmanın ihtilâlcisiydi. Şair-i Azam olarak bilindi. Batı şiirinde gördüğü her yeniliği Türk şiirine uyguladı.
Bir anlamda divan şiirini bitirdi.

Nabizade Nazım (1862-1893) romanlarıyla ve hikâyeleriyle realizmin ve natüralizmin temsilcisiydi.

Muallim Naci (1850-1893) Eski şiirin savunucusu ve temsilcisi olarak tanıtıldı. Oysa o geleneklere bağlı kalınarak batıdan yararlanmak yanlısıydı. İlginçtir, Muallim
Naci, kendisini gericilikle, eskinin savunucusu olmakla suçlayanlardan daha başarılı yenilikçi ve batılı tarzda şiirler yazmıştı. Naci 43 yaşında1893’de ölmüştü. Ondan
hep yaşamadığı yılların hesabı sorulmuştu. Oysa o 1800’lü yılların son çeyreğinde şöyle diyordu: Çıkın şu savma’dan zâhidân cihânı görün Nasıl güzel geçiyor âlemin zamânı görün Bilin batâlet ü gayret nedir, ne hasıl eder Bakın Şimendifer’e bir de kervânı görün.