Kamuoyu araştırma şirketlerinin yaptığı anketlerin verdiği siyasi sonuç sizin de dikkatinizi çekiyor mu? Bu şirketler, gerek müşterisi olan kurumlar ile aboneleri için düzenli olarak anket yapıyor.

Parti aidiyeti olan ve siyasetle yoğun ilgilenenler, destekledikleri parti ile rakiplerinin muhtemel oy oranlarına bakıyor önce. Rakiplerinin oyu azalmış, kendi oyları artmışsa mutlu oluyorlar ve anketin diğer sonuçlarıyla pek ilgilenmiyorlar.

Son dönemde değişik firmaların yaptığı ve kamuoyu ile paylaştığı anketlerde çarpıcı bir sonuç var. Daha doğrusu benim dikkatimi en çok anketin bu bölümü ilgilendiriyor.

Anketlerde “oy kullanmayacağım” diyenlerin sayısı giderek yükseliyor. Yayınlanan tabloya göre tüm siyasi partiler oy kaybediyor. “Kararsızım” ve “oy kullanmayacağım” diyenlerin oranı yüzde 25’lere dayanmış durumda. “Vatandaş siyasi rengini belli etmemiş” diye geçiştirilebilecek bir durum değil bu. Sokaktaki yansımasıyla da karşılaşıyorum sık sık ve bu beni endişelendiriyor.

MANZARA PEK HOŞ DEĞİL

Vatandaşın siyasetten umudunu kesmesi, ülke için ciddi bir tehlike. “Oy kullansam ne olacak ki, herkes kendisine yontuyor” diyenler arttıkça risk de artıyor.

Örneklendirerek açmaya çalışalım.

Son haftalarda Cübbeli Ahmet adıyla matuf Ahmet Mahmut Ünlü’nün yaptığı açıklamalar endişe vericiydi. Önce “2 bin selefi dernek var” açıklamasını yaptı Cübbeli Ahmet. Ardından “200 derneği isim isim açıklayabilirim. Savcılar çağırırsa bildiklerimi paylaşırım” dedi. Emniyet’in daveti üzerine giderek verdiği ifadede ise bazı isimler verdiğini, bu isimlere polisin de şaşırmadığını söyledi.

Cübbeli’nin emniyette verdiği isimlerden biriyle gazeteci İsmail Saymaz konuştu. Oy kullanarak ülkeye yönetici seçilmesini “şirk” olarak görüyor bu akım. Seçilen kişiye de “tağut” diyor. Çocuklarını devlet okullarına, askere göndermemek gibi katı kuralları var. Gönderenleri de “müşrik” olarak görüyorlar. Yani “normal” her vatandaş onların gözünde müşrik. Selefilik, müşrik olarak gördükleri için “katli vacip” fetvasını veren bir akım.

İngilizlerin, İslâm coğrafyasındaki sömürgeciliği döneminde kurgulanan bir akım olduğunu uzun uzun anlatıp konuyu dağıtmaya niyetim yok.

Taliban, El Kaide, Boko Haram, IŞİD (veya DAEŞ), Ahraru’ş Şam gibi “radikal” örgütlerin tüm vahşetlerine dini fetva buldukları bir akım Selefilik. Türkiye’de de sayıları giderek artıyor.

Halinden memnun olmayan ve yarına dönük umut beslemeyen tipler, dini hassasiyetleri sayesinde kolayca bu örgütlerin bünyesine katılıyor. Artık “şeyh” veya “halife” bildiğinin vereceği her emir, onun için dinin emri oluyor. Siyasi mekanizmaların ülkeye ve kendisine refah getirmeyeceğine olan inanç arttıkça bu tür radikal akımların taraftarı da artıyor.

Sadece dini hassasiyet taşıyanlar mı radikalleşiyor. Elbette hayır. PKK ve benzeri örgütler de demokrasiden umudunu kesenlerin çözüm aradığı adrese dönüşüyor.

SİYASET ELİTLEŞTİKÇE…

Siyasetten, demokrasiden umudun kesilmesinde birinci sorumlu elbette aktif siyaset yapanlar. Genel Başkan’dan tutun, milletvekili, belediye başkanı, meclis üyesi, ilçe yöneticisine kadar ülkenin siyasi kadrolarını oluşturanlar yani.

Vatandaşın gündemi ne olursa olsun, siyaseti kendi gündemlerine göre yapanlar giderek halktan uzaklaşıyor. Önceden sokak sokak gezen ilçe yöneticileri bile “çakarlı-sirenli” lüks makam araçlarıyla dolaşır olmuş. Ulaşılmaz insanlar haline gelmişler.  “Herkes kendi cebini, kendi çıkarını düşünüyor. Akrabasını, yakınını işe alıyor” diyerek siyasetten umut kestiğini söyleyen vatandaş haksız mı?

Siyasetçiler bu tehlikenin ne kadar farkında bilmiyorum. Ya da umursayıp umursamayacaklarını da… Ama siyasetten umut kesenlerin oranı arttıkça “radikal” akımları besleyen dış dinamiklerin avuçlarını ovuşturduğunu gayet iyi biliyorum.

Yoksa Karaköy’de ölen ve dosyası “intihar” denilerek kapatılan madalyalı İngiliz ajanın ve meslektaşı nişanlısının Suriye’deki kritik görevin ardından Adalar ve Karaköy’e yerleşmesini siz sadece “İstanbul aşkı”na mı bağlıyorsunuz?

SANDIK YOLU GÖZÜKÜR MÜ?

Cumhur İttifakı’nın oy oranının azaldığını ve yüzde 50+1’i bulamayacağını iddia eden anketler yayınlandıkça Millet İttifakı ile yeni kurulan partiler mutlu oluyor. CHP alttan alta erken seçimi dillendiriyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Cumhur İttifakı’nın diğer lideri Devlet Bahçeli ise “Seçim zamanında yapılacak” diyerek 2023’ü işaret ediyor.

Ancak…

Kobani operasyonu ile birlikte HDP yeniden “sine-i millete dönme”yi gündemine aldı. Operasyona ve kayyum atamalarına en net tepkinin, milletvekillerinin istifası olacağını savunanların sayısı artıyor.

TBMM'de 5 milletvekili istifa ederek belediye başkanı olmuş, 4 milletvekili bakan olarak atanınca istifa etmişti. 3 milletvekilinin vekilliği düşürülüp, 2 milletvekilinin de vefat etmesiyle birlikte Meclis’teki boş sandalye sayısı 14’e ulaştı.
Eğer 30 sandalye boşalırsa TBMM “ara seçim” kararı almak zorunda. Eğer HDP “sine-i millete dönme” kararı alırsa, İstanbul, Ankara dahil birçok şehirde seçim havası yaşanacak.

Buna, ne iktidar partileri ne de muhalefetten itiraz geleceğini zannetmiyorum. Sandığın ortaya konulması, en sağlıklı anket değil mi?