"Ozanların İzini" sürüyoruz. Ekibimiz topu topu dört kişi. Yönetmen Yaşar Aslan, Yönetim yardımcısı Nalan İpek, Kameraman Hamit Hasbay ve ben. Kangal'dan Divriği ilçe sınırını girince Höbek köyünde biraz soluklanmak istedik. İlk rastladığımız avlunun önünde durduk. Meğer orası bulgur değirmeniymiş. İki yaşlı köylümüz bir duvar dibinde oturuyor, iki kadın da bir kilim üzerine bulgur seriyordu. Selâm verdik. Buyur ettiler. Hal hatırdan sonra sözü köyde doğan âşıklara getirdik. Fedaî, Suzanî, Celal Yılmaz, Seyit Ali Akbıyık, Ozan Direnç gibi isimleri hatırladık. Herkes bilebildiğini söz meclisine taşırken, buz gibi köpüklü ayranlarımız geldi. Yemek ikramı ısrarlarına karşı zorla izin alıp Divriği'ye doğru yola koyulduk. Yolda Höbekli Fadaî'nin bir nefesinden iki dörtlüğü yorumlamaya çalışıyordum:

"Baş uydurup gözün aç gel didara
Bu didarda kavga olmaz kal olmaz
Uydur işleğini Hakka hoş gele
Bal bal demek ile ağız bal olmaz

Er odur ki özün Hakka bağlaya
Her dem gönlün muhabbette eğleye
Sohbetini bir noktadan söyleye
Söz tek ister Baş 'ta iki dil olmaz

Karasar belini, Ödek kavşağını geçtik. Sağ kolumuz üzerinde Mursal köyünün tabelasını gördük. Saptık. Kavaklısu Kaşağı, Bahtiyar, Susuzören, Uluçayır ve Ürük köylerini geçtik. Ürik köyünde "Kel Hamit" durağından geçerken arkadaşımız Hamit Hasbay'ın kafasına bakarak şakalaşıyorduk.

Mursal Köyünü, Oğuz Türkmenlerinin Kayı ve Bayat boylarına bağlı Reyhanlı Aşireti'nden insanlar kurmuş. Bu Türkmen Aşireti, Hatay'ın Amik Ovası'na zorunlu iskâna tabi tutulmuş. Göçebelikleri sırasında yaylak olarak kullandıkları Mursal yöresine geldikleri sırada, aşiretten bazıları geri dönmeyerek Mursal'ı ve çevre köyleri kurmuşlar.

Köyünün girişinde bizi iki tabela bizi karşıladı. Birinde köyün adı, diğerinde  "Ozan Ali Kızıltuğ Caddesi" yazılıydı.  Bir halk ozanının adının hayattayken köyün ana caddesine vermesi bizi mutlu etti. Cadde boyunca ilerledik. Ali Kuzıltuğ'un evini elimizle koymuş gibi bulduk. Aşağıda çığıl çığıl çığıl Mursal Çayı akmaktaydı. Elvan çiçeklerle ve yeşilliklerle dolu bahçesinden içerdi girdik. Yıllar süren bir yitiği bulmuş gibi sevinçle birbirimize sarıldık.

Ali Kızıltuğ'un eşi Fatma Kızıltuğ,  âşığa olağanüstü ilgi gösteriyordu. Kendimizi su ve kuş sesleri arasında dört dörtlük bir sofranın başında bulduk. Divriği'nin kuru kaymağı, Mursal'ın balına ne güzel uymuştu. Şehir hayatında unuttuğum yumurtanın gerçek sarısını, bu sofrada hatırladım. Çayımızı yudumlarken Ali Kızıltuğ'la geçmişten günümüze doğru yolculuk yapıyorduk:

Ali Kızıltuğ Mursal'da 1944 yılında doğdu. 1958 yılında bağlama çalmaya başladı. İlk yıllarda başka âşıkların eserlerini ve yöresel türküleri seslendirdi. 1969 yılında ilk plağı olan "Asrı gurbet harab etmiş köyümü" çıktı. Yüzün üzerinde plağı, doksana yakın kaseti, on CD'si çıktı. İki bini aşkın şiir ve türküsü var. Bunlardan beşyüzü başka sanatçılar tarafından okundu.

Ali Kızıltuğ'u ilk kez 1971 yılında sanırım Rahmetli Tahir Kutsi Makal'ın düzenlediği Âşıklar Şöleni'nde tanımıştım. İsmail Cengiz Azeri ile atışmıştı. Atışma ve türkü dallarında birinci olmuştu. O günleri anımsadık, hayatta olmayanlara rahmetler diledik.

Ali Kızıltuğ, geçim sıkıntısı nedeniyle göç etmek zorunda kaldı. 1973 de Ankara'ya yerleşti. Aşık Veysel ve Aşık Mahzuni onu en çok etkileyen aşıklardı. Uzun sap bağlamasını hüseyni düzenine akort ediyor. Mursal Köyü Divriği Çamşıhı yöresiyle Malatya Arguvan yöresinin ortasında. Ali Kızıltuğ,  Çamşıh ve Arguvan ağzını birleştirerek kendine özgü bir ağız yapmış. Bir şeyin üzerine özellikle çiziyor: "Ne yârimden, ne sazımdan, ne de vatanımdan vazgeçtim. Nasıl Mursal'dan gelmiş, tertemiz bir köylü çocuğu isem, şimdide aynıyım..."