Edgar Allan Poe'nin mezarına  73 yıldır üç gül ve yarım şişe konyak bırakılmış. Kimliği bilinmeyen gizemli ziyaretçi Poe'nin ölümünden bir asır sonra, 1949 yılından beri bunu tekrarlıyormuş.

Poe'u anımsayınca, bir nostalji rüzgârı estirmemek mümkün mü?

Senelerce senelerce evveldi;
Bir deniz ülkesinde
Yaşayan bir kız vardı, bileceksiniz
İsmi Annabel Lee;
Hiç bir şey düşünmezdi sevilmekten
Sevmekten başka beni.
O çocuk, ben çocuk memleketimiz,
O deniz ülkesiydi,
Sevdalı değil, kara sevdalıydık
Ben ve Annabel Lee;
Göklerde uçan melekler bile
Kıskanırlardı bizi.
Bir gün işte bu yüzden göze geldi / O deniz ülkesinde,
Üşüdü rüzgârından bir bulutun
Güzelim Annabel Lee;
Götürdüler el üstünde / Koyup gittiler beni.
Mezarı oradadır şimdi, / O deniz ülkesinde.
Biz dana bahtiyardık meleklerden, / Onlar kıskandı bizi-
Evet! - bu yüzden şahidimdi herkes / ve o deniz ülkesi!
Bir gece bulutun rüzgârından / Üşüdü gitti Annabel Lee.
Sevdadan yana kim olursa olsun,
Yaşça başça ileri, / Geçemezlerdi bizi;
Ne yedi kat göklerdeki melekler,
Ne deniz dibi cinleri,
Hiç biri ayıramaz beni senden / Güzelim Annabel Lee.
Ay gelip ışır, hayalin erişir / Güzelim Annabel Lee.
Bu yıldızlar, gözlerin gibi parlar / Güzelim Annabel Lee;
Orada gecelerim; uzanır beklerim
Sevgilim, sevgilim, hayatım, gelinim
O azgın sahildeki, / Yattığın yerde seni.

Kuşkusuz dünyanın en güzel duygusudur aşk. Acısı bile lezzetlidir. Orhan Veli, "Benim de mi düşüncelerim olacaktı / Ben de mi böyle uykusuz kalacaktım / Sessiz sedasız mı olacaktım böyle, / Çok sevdiğim salatayı bile / Aramaz mı olacaktım? " diyor.

Fuzulî: "Aşk imiş her ne varsa âlemde/ İlim bir kıyl-ü kaal imiş " diyor. Bir başka gazelinde:

"Yarab, belâyı aşk ile kıl aşina beni / Bir dem belâyı aşktan etme cüda beni" diyerek Tanrı'dan aşk belâsı istiyor. Aşk derdinden o kadar hoşnutmuş ki:

Aşk derdiyle hoşem el çek ilâcından tabib / Kılma dermen kim helâkim, zehri dermanındır" demiş.

Leylâ, hiç de güzel değilmiş. Mecnun'a sormuşlar: "O kadar çile bunun için miydi?" Mecnun: "Hayır, gönlümdeki Leylâ içindi." demiş.

Bir anket yapmışlar. Mecnun Leyla'sına, Ferhat Şirin'ine, Romeo Juliet'ine kavuşsaydı ne olurdu? Aşk olur muydu, diye. Şaka mıdır ciddi midir bilmiyorum. Atillâ İlhan "Kesinlikle mutsuz olurlardı ama kaderleri farklı olurdu" demiş. Çünkü Romeo ile Juliet katolik oldukları için,  boşanamazlar, birbirlerini çekmek zorunda kalırlardı. Mecnun ise Leylâ'ya "Boş ol!" derdi.  Diyelim ki, masalların sonu böyle bitseydi, aşka bakışımız değişir miydi? Hayır. insanlar yaşamadan inanmazlardı.

Bana göre, evlenirler ve aşkları biterdi. Çünkü onların aşkı kavuşmamışlık üzerine kurulmuştu. Mecnun belki, Leylâ yemeğin altını yaktı diye, evi terk eder ya da döverdi.  Leylâ: " Ah ah beni kimler istedi de varmadım"der, Şirin'le buluşup dertleşirlerdi.

Seni seviyorum... Bu basit sözün içinde neler olduğunu  göstermek isterdim. Seni seviyorum, bu benim nefesimdir. Seni seviyorum, bu benim düşüncemdir. Seni seviyorum, bu benim geçmişimdir. Seni seviyorum, bu benim şimdiki halimdir. Seni seviyorum, bu benim geleceğimdir. Seni seviyorum, bu benim ruhumdur. Seni seviyorum, sen benim güneşim,  benim hayatımsın. Sen benim aşkım, benim ruhumsun. Sen her şeysin. Her şeyden fazla bir şeysin.

Biz de diyoruz ki, bu iki kelimeyi söylemek için beklememeli. Sevgi anında yaşamalı. Yoksa çok geç olur. Behçet Necatigil de onu söylüyor:

Sevgileri yarınlara bıraktınız
çekingen, tutuk, saygılı.
bütün yakınlarınız
sizi yanlış tanıdı.

bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
bir bakış bile yeterken anlatmaya herşeyi
kalbinizi dolduran duygular
kalbinizde kaldı

siz geniş zamanlar umuyordunuz
çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
yılların telaşlarda bu kadar çabuk
geçeceği aklınıza gelmezdi.

gizli bahçenizde
açan çiçekler vardı,
gecelerde ve yalnız.
vermeye az buldunuz
yahut vakit olmadı

Sonuç olarak diyebiliriz ki, sevgi sözde kalmamalı, öze geçmeli. Havaya, suya, ekmeğe muhtaç olduğumuz kadar, sevgiye de muhtacız. Sevmek ve sevilmek insan ruhunun en temel gereksinimidir.

Bir birimizi sevmemiz gerek. Yetmez. Sevdiğimizi bilmemiz ve bildirmemiz gerek. Geçen yıl söylediğimiz gibi, burada bir sevgi rüzgârı estirelim. Eşler birbirlerine ve çocuklarına, çocuklar ana ve babalarına, kardeşler, arkadaşlar birbirlerine sevgilerini söylesinler.