Dünkü yazımda Sabahattin Ali’nin Sinop Cezaevine kadar süren çileli hayat yolculuğununsan satır başları vermiştim. Bugün 41 yıllık kısa hayat dramının son perdesini indireceğiz.

Ceza evinden çıktıktan sonra Ankara'ya giden Sabahattin Ali, Millî Eğitim Bakanlığı'na başvurarak yeniden görev istedi.. Dönemin bakanı Hikmet Bayur'un "eski düşüncelerinden vazgeçtiğini ispat etmesini" istemesi üzerine Varlık dergisinde15 Ocak 1934 tarihli 13. Sayısında “Benim Aşkım" başlıklı “Gazi”yi metheden bir şiir yayımladı. Şiir şöyle:

“Sensin kalbim değildir, böyle göğsümde vuran,

 Sensin "Ülkü" adıyla beynimde dimdik duran

 Sensin çeyrek asırlık günlerimi dolduran

 Seni çıkartsam ömrüm başlamadan bitiyor

 Hem bunları ne çıkar anlatsam bir düziye

 Hisler kambur oluyor dökülüyor yazıya

 Kısacası gönlümü verdim Ulu Gazi’ye

 Göğsümde şimdi yalnız onun aşkı yatıyor.”

Bu şiirle Atatürk'e bağlılığını göstermeye çalıştı. Aynı yıl Bakanlık Neşriyat Müdürlüğü'ne alındı. Ankara II. Ortaokulu’nda öğretmenlik yaptı.

Sabahattin Ali 16 Mayıs 1935 günü Aliye Hanım ile evlendi. 1936'da askere alındı. 1937 Eylül’ünde kızı Prof. Dr. Filiz Ali doğdu. Yedek Subay olarak askerliğini Eskişehir'de tamamladı. 10 Aralık 1938 de Musiki Muallim Mektebi'nde Türkçe öğretmeni olarak göreve başladı. 1940 yılında tekrar askere alındı. Dönüşte 1945 yılına kadar Ankara Devlet Konservatuarı'nda Almanca öğretmenliği yaptı

"İçimizdeki Şeytan" romanı milliyetçi kesimde büyük tepki toplamıştı. Nihal Atsız'ın hakkında yazdığı hakaret dolu bir yazıya karşılık dava açmıştı. 1944 yılında mahkemeyi kazanmasına rağmen tepkilerden kurtulamamıştı. Olaylı duruşmalar sonunda bakanlıkça görevinden alındı.

İstanbul'a giderek gazetecilik yapmaya başlamıştı. Ancak fıkra yazdığı La Turquie ve Yeni Dünya gazeteleri, iktidarın kışkırtmasıyla meydana gelen Tan olayları sırasında tahrip edilince işsiz kaldı.

Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz'la Marko Paşa, Malum Paşa, Merhum Paşa, Öküz Paşa gibi siyasal mizah dergilerini çıkarmıştı.

Ancak, bu gazeteler tek parti iktidarının baskılarıyla karşılaşmış, kapatılmış, yazılar hakkında kovuşturmalar açılmıştı. Sabahattin Ali dergilerde çıkan yazılarından dolayı üç ay hapis yattı. Karşılaştığı baskılardan bunaldı.

Ali Baba dergisinde yayımladığı "Ne Zor Şeymiş" başlıklı yazıda, içinde bulunduğu durumu şöyle anlatmıştı:

"Çalmadan, çırpmadan bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalı idi".

1948'de Paşa kapısı ceza evinden çıktıktan sonra zor günler geçirmeye başladı. Yazacak yer bulamadı.

 Yurt dışına gidebilmek için pasaport almak istedi. Alamadı. Yasal yollardan yurt dışına çıkma olanağı bulamayınca Bulgaristan'a kaçmaya karar verdi.  Ali Ertekin adlı kaçakçılık yapan birisi tarafından 2 Nisan 1948’de Bulgaristan sınırında öldürüldü.

Sabahattin Ali'yi öldürdüğünü itiraf eden Ali Ertekin, dört yıla hüküm giydi.

Aynı yıl affedildi.

Daha sonra bu kişinin derin devlet elemanı olduğu anlaşıldı.

Sabahattin Ali yazı yaşamına şiirle başladı. Halk şiirinin izleri görülen bu ürünlerini Balıkesir'de Orhan Şaik Gökyay tarafından yönetilen Çağlayan dergisinde yayımlamıştı Servet-i Fünun, Güneş, Hayat, Meşale gibi dergilerde1926-1928 yıllarında yazan Sabahattin Ali, bu arada öykü de yazmaya başlamıştı. İlk öyküsü "Bir Orman Hikayesi" 30 Eylül 1930’da Resimli Ay'da yayımlanmıştı.

Sabahattin Ali’nin şiir kitapları şunlardı: Dağlar ve Rüzgâr (1934), Değirmen Dağlar ve Rüzgâr (1965), Dağlar ve Rüzgâr, Kurbağaların Serenadı, Öteki şiirler (1988) tüm şiirleri

Romanlarından Kuyucaklı Yusuf 1937’de, İçimizdeki Şeytan 1940’da, Kürk Mantolu Madonna 1943’de yayınlanmıştı. Bu kitaplar günümüzde telif hakkı sorunu kalmadığı için tekrar tekrar basılmakta. Sabahattin Ali’nin adını anmaya korkan yayınevleri de dahil.

Öykü kitapları şunlar: Değirmen (1935), Kağnı (1936), Ses, (1937) Yeni Dünya (1943), Sırça Köşk (1980)

Dünkü yazımda söz ettiğim Ses, Sabahattin Ali'nin 1936 ile 1937 yılları arasında yazdığı hikâyeleri içerir. Bir önceki eseri olan Kağnı'daki biçimsel ve anlatımsal özellikler bu kitapta devam eder. Köstence Güzellik Kraliçesi (1936) adlı hikâye dışındakiler köylü, jandarma ve işçiler eksenindeydi. Sıcak Su (1936), Ses (1937), Köpek (1937) ve Mehtaplı Bir Gece (1937) adlı hikâyeler ise öne çıkan zirve eserlerindendi. Esirler ise tiyatro eseriydi.