Tan ağarınca Oğuz Kağan'ın çadırına güneş gibi bir ışık girdi. O ışıktan gök tüylü gök yeleli büyük bir erkek kurt çıktı. Kurt, "Ey Oğuz, sen Urum üzerine yürümek istiyorsun; Ey Oğuz ben senin önünde yürüyeceğim," dedi. Bunun üzerine Oğuz çadırını toplattırdı ve ordusuyla birlikte kurdu izlediler. Gök tüylü gök yeleli büyük erkek kurt İtil Müren denizi yakınındaki Kara Dağ'ın eteğinde durdu. Urum Han'ın ordusu ile Oğuz Kağan'ın ordusu arasında büyük savaş oldu. Oğuz Kağan savaşı kazandı, Urum Han'ın hanlığını ve halkını aldı.

Oğuz Kağan ve askerleri gök tüylü ve gök yeleli kurdu izleyerek İtil Irmağı'na geldiler. Oğuz Kağan'ın beylerinden Uluğ Ordu Bey, İtil Irmağı'nı geçmek için ağaçlardan sal yaptı ve böylece karşıya geçtiler. Bu buluş Oğuz'un hoşuna gittiği için, bu Uluğ Ordu Bey'e "Kıpçak" adını verdi.

Gök tüylü gök yeleli kurdu izleyerek yeniden yola devam ettiler. Oğuz Kağan'ın çok sevdiği alaca atı Buz Dağa kaçtı. Oğuz Kağan'ın çok üzüldüğünü gören kahraman beylerinden biri Buz Dağa çıktı ve dokuz gün sonra alaca atı bularak geri döndü. Oğuz Kağan atını ve karlarla örtünmüş kahraman beyi görünce çok sevindi. Atını getiren bu beye, "Sen buradaki beylere baş ol. Senin adın ebediyen Karluk olsun," dedi.

Bir süre ilerledikten sonra, gök tüylü ve gök yeleli erkek kurt durdu. Çürçet yurdu adı verilen bu yerde Çürçetlerin kağanı ve halkı Oğuz Kağan'a boyun eğmeyince büyük savaş oldu. Oğuz Kağan, Çürçet Kağan'ı yendi ve halkını kendisine bağladı. Oğuz Kağan, ordusunun önünde yürüyen bu gök tüylü gök yeleli erkek kurtla Hint, Tangut, Suriye, güneyde Barkan gibi pek çok yeri savaşarak kazandı ve yurduna kattı. Düşmanları üzüldü, dostları sevindi. Pek çok ganimet ve atla evine döndü.

Günlerden bir gün, Oğuz Kağan'ın deneyimli bilge veziri Uluğ Bey düşünce bir altın yay ve üç gümüş ok gördü. Altın yay gün doğusundan gün batısına kadar uzanıyordu. Üç gümüş ok da kuzeye doğru gidiyordu.Oğuz Kağan bu düşü dinleyince, yurdunu oğulları arasında paylaştırdı.

Ergenekon Destanı

Moğol ilinde Oğuz Han soyundan İl Han'ın hükümdarlığı sırasında Tatarların hükümdarı Sevinç Han, Moğol ülkesine savaş açtı. İl Han'ın yönetimindeki orduyu Kırgızlar ve başka boylardan da yardım alarak yendi; İl Han'ın ülkesindeki herkesi öldürdüler. Yalnız İl Han'ın küçük oğlu Kıyan ve eşi ile yeğeni Nüküz ve eşi kaçıp kurtulmayı başardılar. Düşmanın, onları bulamayacağı bir yere gitmeye karar verdiler. Yaban koyunlarının yürüdüğü bir yolu izleyerek yüksek bir dağda dar bir geçide vardılar. Bu geçitten geçerek içinde akar sular, pınarlar, çeşitli bitkiler, çayırlar, meyve ağaçları, çeşitli avların bulunduğu bir yere gelince Tanrıya şükrettiler ve burada kalmaya karar verdiler.

Dağın doruğu olan bu yere, dağ kemeri anlamında "Ergene" sözcüğüyle "dik" anlamındaki "kon" sözcüğünü birleştirerek "Ergenekon" adını verdiler.

Kıyan ve Nüküz'ün oğulları çoğaldı. Dört yüz yıl sonra kendileri ve sürüleri o kadar çoğaldılar ki Ergenekon'a sığamadılar. Atalarının buraya geldiği geçidin yeri unutulmuştu. Ergenekon'un çevresindeki dağlarda geçit aradılar. Bir demirci, dağın demir kısmı eritirlerse yol açılabileceğini söyledi.

Demirin bulunduğu yere bir sıra odun, bir sıra kömür dizdiler ve ateşi yaktılar. Yetmiş yere koydukları yetmiş körükle hep birden körüklediler. Demir eridi, yüklü bir deve geçecek kadar yer açıldı. İl Han'ın soyundan gelen Türkler yeniden güçlenmiş olarak eski yurtlarına döndüler, atalarının öcünü aldılar. Egenekon'dan çıktıkları gün olan 21 Mart'ta her yıl bayram yaptılar. Bu bayramda bir demir parçasını kızdırırlar, demir kıpkırmızı olunca önce hakan, daha sonra beyler demiri örsün üstüne koyarak döverler. 21 Mart günümüzde de  hem özgürlüğe kavuşulan yeni günün (nevruz) hem de baharın bayramı olarak kutlanmaktadır.

Türeyiş Destanı

Eski Hun beylerinden birinin çok güzel iki kızı vardı. Bu bey kızlarıyla ancak tanrıların evlenebileceğini düşünüyordu. Bu nedenle ülkesinin kuzeyinde yüksek bir kule yaptırarak iki güzel kızını tanrılarla evlenmek üzere buraya yerleştirdi. Bir süre sonra kuleye gelen bir kurdun tanrı olduğu düşüncesiyle, kızlar bu kurtla evlendiler. Bu evlenmeden doğan Dokuz Oğuzların sesi, kurt sesine benzerdi.