Suriye'nin kuzeyinde ABD'nin müttefiki olan PKK, Türkiye'de şehir savaşlarını kaybetmiş olmanın acısını nokta eylemlerle çıkarmaya çalışıyor. Bombalı tuzaklarla, canlı bombalarla masum sivil halkı katletmeye devam ediyor yani.

Şehit haberlerinin TV'lerde alt yazı, gazetelerde tek sütunluk kısa haber olması terörle yaşamaya alıştığımızdan mı, yoksa "sözün tükendiği" noktaya geldiğimizden mi emin değilim. Emin olduğum bir şey varsa, PKK'nın önümüzdeki dönemde Türkiye'de konsept değişikliğine gideceği. Çünkü ABD ve masada kartı dağıtıp, Türkiye'ye karşı "full terör" beşlisi açanlar böyle istiyor. Kısaca parayı yöneten ve silahı üretenler...

Yani bugün, hem terörü hem de "kriminal diplomasi"yi devreye sokarak hem Türkiye'ye, hem de BOP'un kapsadığı ülkelere şekil verenler... Bazen "medeniyetler ittifakı" bazen de "dinler arası diyalog" gibi ütopik makyajlarla zemin hazırladıkları "yeni dünya düzeni" ile Ortadoğu'yu yeniden dizayn edenler...

* * *

Türkiye, ister "çözüm süreci", isterseniz "müzakere süreci" diye adlandırın, 5 yıllık "deneme" döneminin faturasını ağır ödüyor. Deneme diyoruz, çünkü 20 senedir tekrar tekrar denenmiş "operasyon" dışında adımlar atarak sorunu çözmek için yeni şeyler denemek gerekiyordu. Başarılması halinde Türkiye'nin tarihi bir sıçrama yapacağını bildiğimiz için, bu başarıya kimseyi ortak etmek istemedik ve yanlış yöntemlerle denedik "yeni" şeyleri. Başarıya ortak etmek istemediklerimizi şimdi suça ve hatalara ortak etme çabasındayız.

Vatandaşın gerçeklerle yüzleşmesini sağlamak yerine, "zannetsin yeter" anlayışına sahip olmamızdan kaynaklanıyor bu temel hata. İşte bu yüzden bu köşede ısrarla "kuşatılıyoruz" diye yazıyorum. Ülke halkına bu kuşatmayı ve nedenlerini iyi bir şekilde anlatıp, Kurtuluş Savaşı'yla, savaşı kazanan kadroyla kavga etmeyi bırakırsak ancak çıkabiliriz bu girdaptan. Yoksa, detayını bilmediğimiz BOP'ta da yer alan "federatif model"le yani eyalet sistemini üzerine inşa edilmiş yeni ama küçültülmüş bir Türkiye'ye razı olmak zorundayız.

* * *

PKK için de, Türkiye için de kritik bir sürece giriyoruz. Parayı yönetip silahı üretenler, hem PKK'ya, hem de Türkiye'ye dışına çıkmayacakları bir "kulvar" çizdi ve o eksene oturmamız için çaba harcıyor.

Başbakan Binali Yıldırım "Terör örgütünün bugünlerde 'biz görüşebiliriz, silahları bırakabiliriz, konuşalım' gibi doğrudan, dolaylı haberleri geliyor" dedikten sonra "Konuşulacak bir şey yok" diyerek hükümetin tavrını ortaya koydu geçtiğimiz günlerde. Yıldırım'ın bu açıklamayı yapmasının sebebi, ABD ve müttefiki çevrelerden diplomatik yolla gelen "çözüm sürecine dönülsün" tavsiyeleri...

Suriye konusunda istedikleri kıvama getirdikleri, tamamen sınırları içerisine hapsettikleri Türkiye'yi, PKK'yla yeniden masaya oturtmayı neden istesin ABD?

Ortadoğu'yu dizaynda yeni aktörü ve müttefiki olan "devletsiz kara ordusu"nu, yani PYD'yi garanti almak için... PKK'ya "kırsal çökertme" operasyonuna hazırlandığı duyurulan TSK'nın, PYD'yi de hedef almasından çekindiği için. TSK'nın hedefine oturan PYD'nin, Suriye iç savaşında ABD'nin istediği istikamete değil, Türkiye'ye yönelmesini şimdilik istemedikleri için...

* * *

ABD, birçok argümanın yanında Türkiye'yi yeniden masaya oturtmak için "kriminal diplomasi" ile de köşeye sıkıştırmaya çalışıyor. Elinde, İran'a ambargo uygulandığı dönemin kara kutusu iki adam var. Birisi füze yapımında kullanılan kobalt-nikel metal tozunu Türkiye üzerinden İran'a satmakla suçlanan ve ABD'de tutuklu bulunan Erdal Kuyumcu. "İşbirliği yapıp isimler vermek" üzere ABD'li savcılarla anlaşan Kuyumcu'nun, İran'a dönük nükleer ambargonun nasıl delindiğiyle ilgili söyleyecekleri çok önemli.

İkinci isim ise Rezza Zerrab. Yani Rıza Sarraf... İran'a uygulanan ambargoyu delmek için "İran derin devleti"nin koordinasyonunda kurulan sistemin Türkiye'deki temsilcisi.

Nükleer malzeme satan Kuyumcu, ABD'ye "istediğinizi vereceğim" dedi. İstenileni verip vermeyeceği merakla beklenen Rıza Sarraf'ın duruşması ise birkaç kez ertelendi. Savcı yeni deliller koyuyor dosyaya, Sarraf'ın avukatı ise kefalet için müvekkilinin "güvenilir" olduğuna inandırmaya çalışıyor hakimi.

İranlı yetkililerin gözü kulağı da Sarraf'ın davasında. Çünkü ABD ve müttefikleriyle nükleer anlaşma imzalayan İran'ın, ne Erdal Kuyumcu'nun anlatacaklarından zarar görmesi sözkonusu, ne de Reza Sarraf'ın itiraflarından... İran, Sarraf'tan milyarlarca dolarını kurtarmanın peşinde. Her ikisi de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan bu "kara kutular" Ankara için önemli tehdit.

ABD mahkemelerinin Türkiye hakkında alacağı kararlardan ürktüğüm için "tehdit" demiyorum. Bu "kara kutu"ların faaliyetleriyle birlikte, Suriye sınırımızda ABD'yle işbirliğiyle yaptığımız bazı "gizli" operasyonlar da üzerimize yıkılarak BM'de Türkiye aleyhine bir süreç başlatılmasından endişe ediyorum ben.

Hem Suriye ve Ortadoğu hem de PKK konusunda kritik kararların arefesindeki Ankara, bir de geçmişin bu pürüzleriyle uğraşmak zorunda.

Umarım bu konuda geçmişteki gibi haklı çıkmam ve söylediklerim uçuk bir "komplo teorisi" olarak kalır...