Her kitabım sevinç ve üzüntü ile birlikte doğmuştur. Sevinirim, çünkü çocuklarıma birisi daha eklenmiştir. Elime alıp karıştırdıkça, noksanlarını görmeye başlarım. O andan itibaren bitmez üzüntülerim başlar. "Ah şu da olsaydı, bunu da ekleseydim!" diye kendi kendimi yer tüketirim. Bir süre sonra, noksanlı veya kusurlu malın sahibi olarak yüreğim sızlar, başım önüme düşer.

Niçin bu duruma düşeriz? Her şeyden önce, kusur ve noksan biz kullara özgüdür.  Kimi zaman yeni bilgileri öğrenmemişsinizdir. Kimi zaman, bilgilere ulaştığınız anda,  kitap yola çıkmış, dönülmeyecek bir noktadadır. İçiniz kan ağlar ama bir şey yapamazsınız. Çoğu zaman yayınevi, şu kadar sayfayı geçmesin diye şart koşar. Kafa yorduğunuz, göz nuru döktüğünüz, her harfi parmaklarınızın ucundan çıkmış olan sayfaları budamaya başlarsınız. Sayfaları paragrafları çizip atarken, içinizden bir şeyler kopup gider.

Belki okuyucu bilmez, farkına varmaz. Ama adım gibi bildiğim şey, seksene yakın kitabımda hep bir şeylerin noksan olduğudur.

Gecen gün, bir tanıdık aradı: "Senin Deyimler kitabını karıştırdım. 'Körlerle sağırlar birbirini ağırlar' sözünü almamışsın," dedi. Hazırlıksızdım birden yanıtlayamadım. Ama bu sözü işlediğimi anımsıyordum. Kitabı alıp baktım, gerçekten yoktu. Başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. "Eyvah" dedim.  Sonra aklıma geldi. Bu söz deyim değil, atasözüydü. Atasözleri kitabına baktım. Derinden bir  "Oh!" çektim.

"Körler sağırlar, birbirini ağırlar" diye yazdıktan sonra, parantez içerisinde "Bk.. Sağırlar birbirini ağırlar" diye yönlendirmişim. Sonra şu açıklamayı düşmüşüm:

"Toplum içinde önemsenmeyen kişiler, birbirine değer verir, saygı gösterirler. Zaman zaman aşırıya kaçtıkları olur ki, dikkati çeker ve alay konusu olurlar."

Açıklama bu kadar kısa olmamalıydı. Ama yayınevinin üç yüz sayfayı geçmesin dayatması karşısında, atasözlerine yazdığım açıklamalar alttan, üstten budanınca, bu kadar kalmıştı. Kitabı kapatıp, kitapla ilgili notlarımın bulunduğu dosyayı karıştırdım.

Konya yöresinde, "Keller sağırlar, birbirini ağırlar" denildiğini, Kayseri Sivas yöresinde "Körler sağırlar, bir birini ağırlar" şeklinde kullanıldığını, Erzurum yöresinde "Keller yağızlar (yağırlar) birbirini ağırlar" diye söylendiğini not almışım. Notlarım arasında 11 Mayıs 2001 tarihli Radikal gazetesinde Hakkı Devrim'in yazısından bir alıntı koymuşum:

"Körler ile sağırlar..., Keller ile yağızlar... diye başlatanlar da var. 'Toplum içinde itibar sahibi olmayanlar birbirini ağırlayıp oyalanır' anlamında söylenen bu deyimde sağırlar tamam da, körlerin, kellerin ne işi var? Sualim buydu.

- Ben bir bakayım, dedi Zihni.(Rahmetli tiyatro sanatçısı Zihni Küçümen'den söz ediliyor) Birkaç saat sonra aradı:

- Yedi sağırlar birbirini ağırlar!

Bu 'yedi', deyime bir araya gelenlerin bir üstünlük, seçilmişlik iddiası da bulunduğu anlamını ilave ediyor.

Zihni'ye nereden bulduğunu sormayı unutmuşum. Şimdi, imkânım da yok artık. Dün kendim arayayım derken gözüm, körler üzerine deyimler ile mesellere takıldı. Peşi peşine okuyunca bir âlem... İnsana, belli bir yerdeki hep aynı insanlardan söz edilmekteymiş gibi geliyor."

Sözün ortasını bulmak için "Keller, körler, sağırlar, birbirini ağırlar." haline getirmeyi denemişim. Sonra bunu atasözüne müdahale kabul ederek vazgeçmişim. Sözü açıklayıcı gelişi güzel cümleler sıralamışım:

"Aynı durum veya benzer nitelikler taşıyan insancıkların birbirlerine iltifat etmeleri durumunda söylenen söz. Özellikle kötü anlamda kullanılır. ... İki insanın birbirine olan yakınlığının benzer olan kişiliklerinden kaynaklandığını ima eden bir atasözümüz."

"Birbirlerinin tüm eksiklerini bilerek, farkında olarak veya tam tersi, farkında olmayarak mazur görenler... çoğu zaman birbirlerine yağ çekmek isteyen ve bu yağlardan çıkar sağlamayı umut eden kurum kişi ve kişiliklerle de çıkar karşımıza..."

"Birbirlerini ağırlayan bu tipler hemen fark edilseler de riyakârlığın kalın kalkanı arasında yaşamayı ve çoğalmayı sürdürürler..."