Saddam Hüseyin'in Kuveyt'e ABD kışkırtmasıyla girdiği artık inkar dahi edilemiyor. Saddam'ın bu çılgınlığını bahane ederek Ortadoğu'ya ayak basan ABD, dönemin başkanı Bush'u, Kuveyt'in kurtarıcısı olarak yazdı tarihe. Saddam korkusu, Suudi Arabistan yönetimini de topraklarını ABD askerlerine açmaya zorlamıştı. Kuveyt kurtarıldı, ABD tüm harekât masrafını fazlasıyla petrol olarak tahsil etmeyi garantiye bağladı. Yetmedi, bölge ülkelerine milyarlarca dolarlık silah sattı. Bir yandan eskimiş teknolojiyi bölgede sıfırlarken, diğer yandan da Ortadoğu'da yeni üsler edindi.

NATO konsepti çerçevesinde İncirlik'i de kullanan ABD, o dönemde Irak'a girmeye cesaret edemedi. Yıllarca İran ordusuyla savaşan Saddam'ın Cumhuriyet Muhafızları karşısında verilecek kayıpları ABD kamuoyuna izah edemeyeceğini bilen Beyaz Saray ve Pentagon, geçici olarak geri çekildi.

O dönemde, Turgut Özal'ın "fırsat bu fırsat" diyerek Musul ve Kerkük'e kadar gitmeye çalıştığını, ama bu planın da TSK'nın tepesinde yaşanan istifa ve görevden almalara kadar vardığını hatırlatalım.

ABD, Kuveyt'i kurtarma harekatı yaparken, Türkiye'de Çekiç Güç'ü konuşlandırdı. Irak jetleri için konulan uçuş yasağı, Türk Hava Kuvvetleri'ni de engellediği için Çekiç Güç bugünleri için gerekli lojistik adımları atarak görevini tamamladı.

Almanlar, Kandil'deki mağaraları modern sığınaklara dönüştürdü. PKK'nın inleri, havalandırma tertibatı, jeneratör, iç odalar, ısıtma tertibatıyla birkaç yıldızlı otele dönüştürüldü.

ABD uçakları da, bir yandan Barzani'nin peşmergelerini eğitip silahlandırdı, öte yandan PKK'nın silah gücüne basamak atlattı.

Daha önce otomatik tek silahı Kaleşnikof olan PKK, Doçka uçak savarlara, Kanas suikast silahlarına sahip oldu.

Karanlık yıllarda bazı üst rütbeli askerlere yapılan suikastler, PKK'nın Kanas gibi silahlara kavuşması sayesinde örgütün üzerine yıkılabildi...

* * *

Bunları neden anlatıyorum biliyor musunuz?

Türkiye, ABD'nin Irak'ı işgaliyle başlayan ikinci körfez ve Arap yarımadası harekatıyla köşeye sıkıştırıldı ve kuşatıldı. Bu kuşatmanın yıllar önce planlandığını ve ön adımlarının atıldığını net bir şekilde izah edebilmek içindi yukarıdaki hatırlatmalar.

Her ne kadar ABD söz vermiş olsa da, PKK'nın Suriye kolu PYD'nin Türkiye'nin kırmızı çizgilerini de aşarak Fırat'ın batısında bayrağını dalgalandırmayı sürdürecek.

Gelişmelere bakılırsa, Esad'ın da itiraz etmeyeceği bir Kürt federasyonu, Suriye'nin kuzeyinde, yani Türkiye'nin güneyinde kurulacak. Güney'deki kara sınırımınızın tamamında komşumuz PYD olacak.

Hani, Irak işgal edilince "ABD sınır komşumuz oldu" diye sevinenler olmuştu. İşte şimdi, hem Irak hem de Suriye sınırında komşumuz Kürt federasyonları.

Yıllardır alt yapısı hazırlanan Kürt kongresi toplanmayı başarırsa tek bayrak altında birleşmeye aday iki ayrı federasyon.

Bu iki federasyonu ister Kürt kuşatması sayın, ister ABD, isterseniz İsrail... Ama kuşatıldığımız kesin...

* * *

Gelelim NATO kuşatmasına.

Suriyeli mültecilerin dramı, Avrupa yollarına düşen mültecilerin yol açtığı infialle birlikte farklı bir eylem planı yürürlüğe konuldu. O mültecilerin birden bire yollara düşmesinin sebebini hiç kimse çözebilmiş değil hâlâ. Türk hükümeti hayli zor durumda kaldığına ve sonuçta hiç bir şey elde edemediğine göre mültecileri kışkırtmak, yollara dökmek Ankara'nın işi değildi.

O dönemde bazı yabancı gazetecilerin "Size Avrupa'da vatandaşlık verilecek" şeklinde fısıltılarla enforme ederek Kapıkule'ye kadar mültecilerle birlikte gittiklerini unutmadık. Hatta bazıları gözaltına alınmış, bazıları da Türkiye'yi basın özgürlüğüne müdahaleyle suçlamıştı.

Vaadedilen para buhar oldu, geri kabul anlaşmasıyla gelen mülteciler yerini buldu, Türkiye mülteci deposu oldu. Ama en önemlisi, Ege artık NATO botlarının devriye gezdiği, Türk Deniz Kuvvetleri'nin de dolayısıyla Ege'de NATO koordinasyonuna girdiği bir dönemi yaşamaya başladık.

NATO şimdi, Karadeniz'e de açılmaya hazırlanıyor.

Rusya'yla aramızda yaşanan ve ağır faturasını ödemeye devam ettiğimiz kriz yetmezmiş gibi, bir de Karadeniz'in NATO gölüne dönüştürecek adımlar atılıyor.

PKK'ya karşı yanımızda olmayan, IŞİD füzeleri Kilis'te can almayı sürdürürken, NATO'nun derdi Türkiye'yi denizden kuşatmak...

Denizde NATO, karada "derin NATO'nun" yıllardır eğitip düzenli ordu haline getirdiği Kürt federasyonları kuşatması, fotoğrafın son hali...

Şimdi çıkıp siz istediğiniz kadar "Sevr imzalanmadı, yürürlüğe girmedi, Lozan'da çok taviz verdik" falan diye masal anlatıp durun.

Tarih tekerrür ediyor, hâlâ anlamıyor musunuz?1