İstanbul'un köklü semtlerinden biri olan Bakırköy'de yer alan Hilmi Nakipoğlu Kamera Müzesi, yıllardan beri tarihe tanıklık yapmış olan fotoğraf makinelerini sergiliyor. Müzede dolaşırken kendinizi zamanda yolculuk yapıyormuş gibi hissediyorsunuz. Müzenin kurucusu Hilmi Nakipoğlu da bize müzeyi gezdirirken sorularımıza içtenlikle cevap verdi. 

- Fotoğraf merakınız ne zaman ve nasıl başladı?

12 yaşında başladı. Bir paket fotoğraf kartı, birkaç tane negatif, siyah beyaz fotoğrafın daha ne olduğunu bilmeden öyle bir takım malzemeler de elime geçince öğrendim. Ne işe yaradığını sordum. İşte, "Fotoğraf bir sihirdir," derler ama esasen kimyasal bir hadisedir. Henüz daha fotoğraf makinem dahi yok. "Bunun için şartlar nedir?" diye öğrendiğimde de işte bir karanlık odaya ihtiyaç var. Karanlık oda olarak annemin çeyiz sandığını kullandım. İçindeki eşyaları çıkartarak içine girdim. Yaşım daha 12. Birinci banyo, ikinci banyo birkaç negatif, bir de olmazsa olmaz bir kırmızı ışık. Bir cep fenerinin önüne kırmızı jelatin sarmak suretiyle ışığımı da tamamlayınca fotoğrafla ilk tanışmam bu şekilde oldu. Sandıktan çıktıktan sonra da böyle bir müze olmuş oldu. Ama aradan geçen zaman kırk yıllık bir zaman. 

- Müzeyi ne zaman kurmaya karar verdiniz?

Müzeyi ne zaman kurmaya karar verdiğim sorusu çok önemli tabii benim için. Fotoğrafa 1960'ın ilk yıllarında başlayınca 62-63 yıllarında da ilk plastik fotoğraf makinesini aldım. İtalyan bir Ferraina 6x6 film kullanılan. Onunla fotoğraf çekmeye ve o filmi yıkamaya, filmden baskılar yapmaya başladıktan sonra  bir fotoğraf kulübü kurdum. O zamanlar 15-16 yaşlarındaydım. 

- Hangi okulda okudunuz?

Fındıkzade bölgesindeki Özel İstanbul Koleji'nde okudum. 

- O yıllarda böyle bir imkânınız var mıydı?

Kolej müdürüm bu imkânı bana tanıdı. O dönemlerde  hobilerim arasında resim yapmak da vardı,  güzel portreler de çizerim, sulu boya, yağlı boya da yaparım. Maketler yaparım, o zamanlar tiyatro oynuyorum. Tiyatrolar, yarışmalar... Akşam gazetesinin yarışmaları, sesim de güzel. 1965-66 yıllarında Milliyet gazetesinin liselerarası ses yarışması olurdu. Onlara katılmalar. Yani kültürün, sanatın hemen hemen hepsiyle  şu anda da olduğu gibi ilgileniyordum. Şu anda da ilgim devam ediyor. Dolayısıyla kendi kültür-sanat çalışmalarımızın fotoğraflanması, okulda bir karanlık oda yapmak suretiyle, baskılarımı orada yapmak suretiyle fotoğraflarımın kurutulmasını, parlatılmasını okulda yapıyorum. Onları da tabii okul adına satıyoruz. Bir taraftan fotoğrafla ilgili malzemenin parası çıkmış oluyor. 

1971 yılında evlendim. Karanlık odamı bu sefer evde kurdum. 1974-75 yıllarında renkli baskı işine girdim. Slayttan direkt baskılar yapmaya başladım. Siyah-beyaz baskı yapar gibi renkli baskılar yapmaya başladım. Çoğu laboratuvarlarda olmayan bir yıkama makinesi aldım. Renkli basan agrandizörler aldım. O dönemlerde eş, dost, düğünler nişanlar anı fotoğrafları çekiyoruz. Yani o kadar çok uğraşım vardı ki fotoğrafa dair. Bu arada her makineyi bir insan gibi düşünün. Yani onun anıları, gördüklerini hafızasına atma gibi. Yani bir insana dokunun. Hani "Anlat bana bugüne kadar ne yaşadın?" dediğin zaman işte aynı şekilde o makinenin de bir hikâyesi vardır. Acı-tatlı tarihe dair her şeyi zapt etmiştir. Dolayısıyla o makinelerin de bir insan gibi düşündüğümüzde farklı birer kimlik olduğunda işte insan görünce tiplerinden, modellerinden, şekillerinden işte Leica tipi olanlar var, 6x6, 6x9, 6x7, 4,5x6. Yani sonuçta o makineleri bir iki bir iki toplamaya başladım. 1971-72'den itibaren. Geriye dönüp bir baktığımda 1996-97 yılına geldiğimde 9 bin fotoğraf makinesini bir araya getirdim. 

- O zamanlar kaç yaşındaydınız?

Yani evlendiğim yıl 24 yaşındaydım. Tabii bunların hepsi o yıl değil. 1996-97 yılına kadar toplanan makineler. Bir o kadar onun objektifleri, bir o kadar aksesuvarları, filtreleri. Ondan sonra yani fotoğrafa dair ne varsa hepsini topladım. İşim müteahhitlik. Çünkü görsel sanatlar dersinde mimarlık da vardır. Mimarın da estetik tarafı önemlidir. Hem statik sağlamlık hem de estetik. Ben ikisini beraber kullanırım. Ve kendi yaptığım bu okulların da projeleri bana aittir. İnşaatı da bana aittir. Burası müzemizin bululunduğu yer okuldur mesela. Bu okulu yapmaya karar verdiğimde annemin adına kurdum. Daha sonra dedim ki, "Hilmi artık sen müzeni kurmalısın. Çünkü evde artık koyacak yer kalmadı." 

Hilmi Nakipoğlu Kamera Müzesi, fotoğrafa meraklı herkesin gidip geçmişten günümüze fotoğraf makinelerinin nasıl bir değişimden geçtiğine tanıklık edeceği eşsiz bir müze. Çok keyifli sohbetinden dolayı da Hilmi Nakipoğlu'na teşekkür ederiz.

Haber. Ömer Durmaz (İAHA)
Fotoğraf: Samet Sertan İnce (İAHA)