Yaklaşık 2.5 milyona yakın öğrenci hafta başında ders başı yaptı. Okullar yenilendi, servisler denetlendi, polis eğitim-öğretim kurumlarının etrafından kuş uçurtmadı. İlgili bakanlıklar neredeyse tüm kırtasiyeleri gezip okul için gerekli tüm malzemeleri denetledi. Müfettişler, zabıtalar bir oraya koşturdu bir buraya… Kantinler, okullara yakın yiyecek-içecek satan mekanlar vs. Yani aklınıza gelebilecek her yer didik didik edildi. Çocukların sağlığı ve emniyeti için her şey düşünüldü. Bir tek velilerin “akıl sağlığı” es geçildi. Çünkü bir tek 2.5 milyon öğrencinin okula başlarken giyeceği formaların üretildiği ve satıldığı yerler denetlenmedi. Okul servis fiyatları belirlendi ama okul formalarının ve kırtasiye malzemelerinin satış fiyatları kimsenin aklına gelmedi.

Bir tişört, bir etek 151 lira

Beşiktaş’ta 2 tişört bir pantolona 350 lira ödemek zorunda kalan annenin feryadını hatırlarsınız. Benzer bir çığlığı Beşiktaş’ta bir de ben attım. Zira bir tişört ve eteğe tam 151 lira ödedim. Üstelik Sümerbank’ta… Kumaşının metresinin 75 lira olduğunu iddia eden mağaza yetkilisi sattığı 10 liralık tişört ve 20 liralık eteğin 151 lira olmasının son derece normal olduğunu savundu ya işte bendeki çığlık tam da kasaya ödeme yapacağım sırada geldi. Milyonlarca çocuk ve veli ikişer tişört ve ikişer pantolona milyonlarca lira ödedi. Üstelik Türkiye tekstil cennetiyken. Üstelik artık ünlü mağazalarda bile amiane tabirle en “kabadayı” ürün 100 lirayken… Anlamak mümkün değil. Bunu “serbest piyasaya ekonomisine” bağlamak ise son derece yanlış. O zaman akla hemen okul servisleri ya da farklı kırtasiyelerde satılan yardımcı kitaplara gelir ki fiyatları büyükşehir belediyeleri tarafından sabitlenmiştir. 

Anaokulu öğrencisine 925 liralık fatura

Elbette sıkıntı sadece okul formalarında değil. Balık baştan kokuyor. Zira “belediyeye” bağlı anaokullarında durum daha da vahimleşiyor. Başta Milli Eğitim Bakanlığı olmak üzere tüm bakanlıklar her eğitim-öğretim yılının başında “Eğitim şart” nidaları atıyor. Ancak iş “fiyatlandırmaya” gelince herkes kapının aralığından bakıyor. Bir örnek vermek gerekirse… Şişli Belediyesi’ne bağlı anaokuluna başlayan bir “öğrenciye” verilen listenin kırtasiyedeki karşılığı 925 lira… Yanlış okumadınız iki tık üstü asgari ücret. Özel değil, belediye anaokulu. Çünkü öğretmenler her kalem, silgi vs. gibi taleplerini velilere “markalarıyla” liste şeklinde veriyor. Veliler kırtasiyede karşılaştığı manzara karşısında çaresiz kalıp haklı olarak Eminönü’nün yolunu tutuyor. Öğretmenler “markasız” malzemelere burun kıvırıyor, esnaf kirasını ödeyemiyor. Veliler de ucuza kaçmanın yolunu arıyor. O zaman akla şu soru geliyor. Belediyelerin göğsünü gere gere yaptığı kırtasiye yardımında hangi markalar tercih ediliyor. Başta Milli Eğitim Bakanlığı olmak üzere tüm ilgili kurumlar her yıl olduğu gibi daha eğitim öğretim yılında sınıfta kalıyor.