Halep, Halepçe, Tahrir Meydanı, Srebrenitza, Hocalı...

Her biri bir başka katliamı hatırlatıyor bize. Her biri bir başka diktatörü, bir başka katili... Uzayıp gider bu liste.

Suruç, Diyarbakır, Ankara, İstanbul Atatürk Havalimanı, Vezneciler, Sultanahmet Meydanı...

Bunlar da teröristlerin katliamlarını... Bu liste de uzayıp gider.

Yani, diktatörler de katildir, teröristler de... Birbirlerinden beslenirler, birbirlerini bahane ederek yaptıklarını meşru göstermeye çalışırlar.

Kimi etnik kimlik adına, kimi de din, mezhep adına oluşturdukları ütopyalarla donatırlar cephelerini.

En büyük özellikleri, mevzilerini daima derin kazmalarıdır. Derin kazılan mevzilere sokulan taraftarlar artık her şeyi o mevzinin içindekiyle sınırlı görür. Karşı mevziden haberi bile olmaz.

Bütün diktatörlerin ve teröristlerin ortak özelliğidir bu. Sorgulayanı, eleştireni, analiz yapanı sevmezler. Körü körüne bağlılık isterler.

Cinayetlerini işlemeden önce kurbanlarına "hain", "işbirlikçi", "halk düşmanı", "devlet düşmanı" gibi sıfatlar takarlar önce.

Diktatörler devlet gücünü özgürlükleri sınırlandırmak için kullanır, yetmezse öldürmeyi seçer. Teröristlerin ise öldürmek eylem biçimidir, odaklandıkları tek yöntemdir.

Diktatörler ve teröristler, birbirlerinden beslenirler...

* * *

Son asrın vebasıdır diktatörlük ve terörizm... Avrupa'da Hitler ve Mussoloni, Ortadoğu'da Hüsnü Mübarek, Saddam Hüseyin, Muammer Kaddafi. Bugün yerinde yeller esen diktatörler...

Terör örgütlerini ise hiç isimlendirmeyeceğim. "Öldürmeyi eylem biçimi olarak seçmiş organize her grup terör örgütüdür" diyerek çatıyı koyalım, altını siz doldurun...

Hüsnü Mübarek'in destekçileri, Tahrir Meydanı'nda "teröristleri"n öldüğünü söylüyordu. "Devlet düşmanlarının", "kökü dışarıda şer organizasyonlarının"... Saddam Hüseyin de Halepçe'de teröristleri, isyancıları öldürdüğünü söylüyordu...

Hepsinin ortak özelliği, devlet gücünü elinde tutup sadece kendileri ve kendisini destekleyen dar bir zümrenin çıkarı için kullanmalarıydı. En ufak bir eleştiri yönelten, "bu yapılan yanlış" diyen anında ya cezaevinde buluyordu kendisini, ya da ortadan kaldırılıyordu...

Ellerinde tuttukları devletin ekonomik gücü de, silah gücü de "dar çevrede" dağılıyor, diğerlerinin elindeki ekonomik gücü almak için her türlü hukuk dışı yöntem izleniyordu. Çünkü, onlar "terörist"ti...

İstihbarat ve emniyet, diktatöre ve yakın çevresine dönük eleştiri yapanları tespit etmek için vardır. Adliyeler de, diktatörün ve çevresine karşı çıkanları cezalandırmak için...

Diktatörler, bu çarpık yapıyı "devlet yönetirken" sürdürür, teröristler de örgüt yönetirken. Onlar da, örgüt üst kadrolarını sorgulayanlar için "infaz" emri verir uyduruk mahkemelerde...

* * *

Babasından aldığı koltuğu korumak için Beşar Esad da aynı yöntemleri izliyor. Diktatörün el kitabında ne yazıyorsa onları uyguluyor. Tıpkı Hitler gibi, Mussoloni gibi... Suriye'de iç savaşın, bir çocuğun duvara yazdığı yazı nedeniyle gözaltına alınması, bir kadının Esad rejimine dönük eleştirilerinin hapisle cezalandırılması ve geri kalanın kanlı bir şekilde cezalandırılması yüzünden çıkmadı mı? Esad'ı eleştirenlerin kapısına dayanan El Muhaberat ajanlarının her yaptığı mübah sayıldığı, "muhalif" sayılan herkesin can ve mal güvenliğinin tehdit altında olduğu bir Suriye'de çıktı iç savaş...

Esad yanlılarına göre şu anda Halep'te savaşanlar "terörist", Esad karşıtlarına göre ise "özgürlük savaşçısı" veya Suriyeli muhalifler...

Aynı tanımlama, Hüsnü Mübarek karşıtları, Saddam Hüseyin karşıtları için de kullanıldı...

Avrupa, bizim teröristlerimiz için de kullanıyor benzer bir tanımlama yöntemini. Biz "terörist" diyoruz, onlar en basit tanımla "muhalifler" diye bağırlarına basıyor...

Kısaca, diktatörler de, teröristler de şiddetle varlıklarını sürdürmeyi seçiyor. Bu kısır döngü sürüp giderken tek kazanan parayı yönetenlerle silahı üretenler oluyor.

Diktatörlerden alacakları birşey kalmadığında, onların arkasında duran "global güç" rezilce çekiyor iplerini. Bir çukurdan çıkarılıp, başka bir çukura gömülüyorlar. Tıpkı Saddam gibi, Kaddafi gibi... Tıpkı Usame Bin Laden gibi...

Diktatörler yıkılmaz olsaydı, Firavun yıkılmazdı. Hitler, Mussoloni, Saddam, Hüsnü Mübarek, Çavuşesku, Muammer Kaddafi de... Hepsi benzer yanlışlarla hazırladı sonlarını. Hiç biri de bir öncekinden ders almadı.

Öldürmeyi seçenlere lanet, yaşatmayı seçenlere selam olsun...