İdlib'de yine bir kimyasal katliam yaşandı. "Cihadist" görünümlü terör örgütlerinin hakimiyeti altındaki şehre Şam uçakları tarafından yapılan bombardımanın ardından sivil halktan çok kişi etrafa yayılan gazdan etkilendi. Ölen 100’ü aşkın kişiden en az 20'si çocuk, 17'si de kadın. Bu bir "katliam" ve savaş suçu. Olayın hemen ardından Şam yönetiminin kimyasal silah kullandığını duymak, hepimizin hoşuna gitti. Ne de olsa, ülkesindeki medya dahil tüm iletişim organlarını elinde tutan ve iki dudağından çıkanın kanun gibi uygulandığı bir diktatör var Şam'da. ABD’nin “geleceğine Suriye halkı karar verecek” dediği bir diktatör…

Ama, hemen Batı basınında farklı şeyler de dillendirilmeye başlandı Rus medyasının da dahil olduğu geniş bir çevrede, İdlib'deki terörist grupların cephaneliğinin vurulduğu, "sarin gazı"nın da bu depoda yer aldığı dillendirildi. Hangisi doğru, tam olarak bilemiyoruz. Daha doğrusu; gelecekte "savaş suçları" dosyası açıldığında ve Lahey'de bir mahkeme kurulduğunda fatura kime kesilecek orası belirsiz. İşte beni endişelendiren de işin bu yönü…

* * *

Halep'in Şam yönetimince ele geçirilmesinin, oradaki "cihadist" etiket taşıyan teröristlerin bir bölümünün sivil halkla birlikte İdlib'e geçmesinin ardından ilginç şeyler yaşanıyor. El Nusra ve diğer terör örgütleri, Türkiye'nin de taraf olduğu bir anlaşma ile Halep'ten tahliye edildikten sonra bölgelerinde çok sayıda silah deposu bulundu. Bu depoların birinde 2 yıl savaşmaya yetecek "Madein Bulgaria" etiketi taşıyan silah ve mühimmat bulunduğuna bu sütunda detaylıca anlatmıştık. O silahların, CIA tarafından satın alınıp, Köstence limanından deniz yoluyla ve ABD üslerinden hava yoluyla nakledildiğini de. CIA'nın, Esad rejimini devirmek için bölgeyi silahlandırırken ayırım yapmadığını, terör örgütlerinin de bol silaha kavuştuğu ABD kayıtlarına bile girdi.

Trump'un feda etmek zorunda kaldığı Ulusal Güvenlik Danışmanı General Flynn, bu gerçeği ısrarla dillendirip raporlandırdığı için Obama tarafından dışlanmıştı. Trump’un yanında da barınamadı “kara koyun” Flynn.

ABD'nin silah sevkıyatlarını yaparken "BOP ve NATO müttefiki" Türkiye’nin topraklarını kullanmadığını söyleyebilir miyiz? Hayır…

* * *

Halep'te El Nusra adıyla savaşan terör örgütü, kalan militanlarını İdlib'e nakledince buradaki diğer gruplarla yeni bir örgüt kurmuştu. İdlib ve Lazkiye'de faaliyet gösteren Ceyşü'l Sünne, Ensaruddin, Nureddin Zengi ve Liva el-Hak grupları ile Şam'ın Fethi Cephesi birleşerek Şam'ı Özgürleştirme Heyeti (Heyet Tahrir Şam) adıyla tek çatı altında toplamıştı. Halep’in ardından “cihadist” görünümlü teröristlerin toplandığı İdlib, hem Şam yönetiminin hem de yakın müttefiki Rusya’nın baş hedefi haline gelmişti.

Önceleri "Suriyeli muhalif grup" olarak nitelendirilen, Obama yönetiminin ardından Türkiye’nin de "terör örgütü" olarak tanımladığı El Nusra'nın "sarin gazı" konusunda uzman olduğu, istihbarat raporlarına da yansımıştı.

Suriye'de 2013 yılında yaşanan kimyasal saldırıda, El Nusra'nın adı sıkça geçmişti.

CIA'nın 2013'ün mayıs ayı sonunda ABD ve BM'nin terör örgütü addettiği Nusra'nın sarin çalışmalarıyla ilgili Obama yönetimine brifing verdiği, hatta alarm veren raporlar gönderdiği de kayıtlara geçti. O tarihlerde yayımlanan bir istihbarat belgesi, eskiden Irak ordusunda görevli olup Suriye'ye taşınan ve Doğu Guta'da faaliyet gösteren kimyasal silah uzmanı Ziyad Tarık Ahmed'e geniş yer ayırıyordu. Irak'ta hardal gazı üretmiş ve sarinin hem yapımı hem kullanımına müdahil olmuş Tarık, 'Nusra'nın adamı' diye niteleniyordu ve Amerikan ordusunun üst düzey hedefleri arasında yer alıyordu. Nusra'nın sinir gazı kabiliyetine dair öğrenilenlerin toparlandığı, geniş çaplı, çok gizli niteliğindeki dört sayfalık telgraf, 20 Temmuz'da Savunma İstihbarat Ajansı (DIA) Başkan Yardımcısı David R. Shedd'e iletilmişti. CIA ve DIA başta olmak üzere, teknik analistlere dayanılarak, isyancı güçlerin sarin üretebildiği ve Amerikan güçlerine sarinle saldırma kabiliyetinin olduğu dile getirilmişti.

* * *

Özetlersek, El Nusra ve "cihadist görünümlü" teröristler, mekanik silahlar yanında kimyasal silahlar konusunda da uzmanlaşmış durumda. Peki, hammaddeyi nereden buluyorlar? Çünkü adı ne olursa olsun "kimyasal etki" yaparak insanları öldüren silahların üretilebileceği hammaddenin ticareti çok sıkı takip ediliyor. Nerede ne kadar üretildi, toplu olarak kime satıldı, hepsi kayıt altında. Genellikle sağlık sektöründe kullanılan malzemelerle üretilebiliyor bu tür öldürücü gazlar...

Suriye'deki çetelerle ilgili kirli geçmişine günah keçisi arayan ABD'nin, bundan sonraki aşamada bu gaz işinde de birilerine fatura kesme çabasında olacağı kesin. Hatta bu konuda Rusya'yla ortak hareket etmeye daha dünden hazır bir yönetim var ABD'de. Trump'un, Ortadoğu'daki tüm organize İslami grupları "terör örgütü" ilan etme hazırlığında olduğunu da biliyoruz. Mısır'ın darbeci başkanı General Sisi'ye "güçlü destek" açıklaması yaparak Müslüman Kardeşleri de hedef alacağını gösterdi Trump. Tasarı Kongre’de bekliyor. Trump’un diktatör Sisi ve Ürdün Kralı ile görüştüğü gün Rusya metrosunda patlayan bomba ve ardından İdlib'de yaşanan kimyasal katliam...

Bunların hiç birisi "tesadüf" değil. Satranç tahtasında ardı ardına yapılmış stratejik hamleleri andırıyor...

İdlib'deki katliam acı bir gerçek. Ama bu gerçeğin gelecekte kime fatura edileceği belirsiz.

ABD'nin 2003'te Irak'ı işgal ederken gerekçesi neydi? Saddam'ın kimyasal silahlara sahip olduğu iddiası. İngiltere ve bazı AB üyeleri de bu iddiaya güçlü destek vermiş, ardından Irak işgal edilmişti. Irak’ta milyonu aşkın insan öldü, ülke hâlâ paramparça ama "kimyasal silah" iddiasının koca bir yalan olduğu çıktı ortaya. İddia yalandı ama Irak'ın işgaliyle birlikte Ortadoğu'da başlayan “yıkıcı” dönem her gün onlarca sivilin ölümüyle sürüyor. Asırlarca kapanmayacak yaralar açıldı bir koca yalan üzerine kurulmuş senaryoyla.

İdlib'deki kimyasal katliam, yeni yalanlarla, BOP’un ikinci aşaması için yeni senaryoların devreye sokulacağının en net işareti bence.

Yani, sadece bir katliam değil... Oyun daha büyük.