Atatürk: "Efendiler; hepiniz milletvekili olabilirsiniz; bakan olabilirsiniz; dahası, Cumhurbaşkanı olabilirsiniz. Ama sanatçı olamazsınız". (11 Nisan 1930) diyor.

Her insanın sanatçı olamayacağını bilen Atatürk sanatı, “yetenekli insanların uğraşı alanı”, sanatçıyı da, “başkalarının yapamadıklarını yapabilme yetisine sahip kişi,” diye tanımlıyor.

Yani Atatürk  "Ey televoleciler, san'atcılık bir gecede koşmakla, kucaktan kucağa uçmakla, iyi firikik vermekle olmaz. Halk bunu istiyor, diye halkın adına ahkâm kesmeyiniz. Gerçek san'ata, san'atçıya iltifat ediniz, onları tanıtınız, sevdiriniz." demek istiyor.

Atatürk'e göre,  kamuoyunun araştırılmasının bilinmesinin önemi büyüktür. Kamuoyunu temsil edecek sağlıklı bir basını gereklidir. Türk milletinin sağlam bir fikre sahip olması, sağlam bir kamuoyu oluşması için temeldir. Atatürkçülükte basının görevi, yalnız olayları yansıtmak değildir. Basın verdiği bilgiler, yaptığı yorumlar, ileri sürdüğü fikir ve düşüncelerle geniş halk kitlelerinin eğitim ve öğretimine katkıda bulunmalıdır. "Basın milletin genel sesidir. Bir milleti aydınlatmada, ona doğru yolu göstermede, bir milletin muhtaç olduğu fikri gıdayı vermekte, özetle bir milletin hedefi mutluluk olan ortak yönde yürümesinin sağlanmasında basın, başlı başına bir kuvvet, bir okul, yol göstericidir."

Medyada yalnız sürüm ve kazanç hırsı hâkim olursa, halka yol gösterme, halkı eğitme, halkı temsil etme niteliği kaybolur. Atatürk düşüncesindeki gazetecilik, bir kazanç işi değil, toplumsal kuruluşlardır.

Atatürkçülükte, millet adına konuşacak, kamuoyunun görüşlerini yansıtacak basının bazı nitelikler taşıması gerekir. Cumhuriyet basının niteliklerinin nasıl olması gerektiğini Atatürk:

"Türkiye basını, ulusunun gerçek sesi ve iradesinin meydana geldiği yer olan Cumhuriyetin çevresinde çelikten bir kale oluşturacaktır. Bu kale fikir kalesi, zihniyet kalesidir. Basın mensuplarından bunu istemek Cumhuriyetin hakkıdır. Bugün ulusun içten olarak birlik ve dayanışma içinde olması zorunludur.  Toplumun esenliği ve mutluluğu bundadır. Bu gerçeği ulusun kulağına, vicdanına gerektiği gibi ulaştırmada basının görevi çok ve çok önemlidir." sözleriyle açıklamıştır.

Atatürkçülükte, medyanın yanında, diğer yayın araçlarına da görevler düşmektedir. Şöyle söylüyor:

"Tiyatro, sinema ve gramafon, radyo, telgraf da fikirlerin yayımı ve duyurulması için önemli ve etkili araçlardır. Bir insanın her hangi bir yerde söylediği sözleri yalnız orada bulunanlar işitebilir. Etkisi sınırlıdır. Fakat bu sözler radyo ile söylenirse bütün dünya işitebilir. Söz bir gramafon plağına geçerse, özellikle bir gazeteye, bir kitaba geçerse, fikir yazılı hale gelmiş olur. Bütün dünyada okunur. Doğal olarak gelecek kuşaklara da ulaşır. Bir levhaya kazılan resim ve yazıların işaret ettiği fikirler, keza yapılan heykeller de fikirleri yaşatan eserlerdir."

Medya, kamuoyu üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Demokratik ülkelerde, dördüncü güç olarak adlandırılmaktadır. Bundan gelen denetim erki, demokratik ortamın sağlıklı yaşayabilmesi için gerekir ki, bu derste medyamız sınıfta kalmıştır.

Demokrasinin yaşatılmasında vazgeçilmez unsur olan medya, halka doğru ve güvenilir bilgileri aktarmakla sorumludur. "Gazete okumak, burjuva sınıfının, sabah ibadetidir" diye bir söz vardır. Medyanın insanları kendine bağlamasının ilk koşulu, halkın dertlerine sahip çıkması ve bunları yansıtmasıdır.