Che Guavera, Deniz Gezmiş, Mahir Çayan birilerinin çıkıp Türkiye'de ABD bayrağının gölgesinde "devrimcilik", "solculuk", "Marksistlik", "sosyalistlik" yaptığını görseydi ne yapardı sizce? Elbette yıllarca ABD güdümlü darbecilerle savaşmış bir gerilla olan Che Guavera'nın hedefi olurdu bu tipler. ABD emperyalizmine karşı duruşunun, bağımsızlık tutkusunun bedelini tek bir kişiye kurşun sıkmadığı halde idam sehpasında ödeyen Deniz Gezmiş, bugün adını kullananların 6.Filo'ya bindiğini görseydi bunu kabullenebilir miydi? Bugün kendisine devrimci (!) diyenlerin, CIA'yla kol kola, ABD Özel Kuvvetleri'nin yönetiminde ve ABD bayrağının gölgesinde "özgürlük mücadelesi" adı altında savaştığını görseydi ne yapardı sizce? Bugünkü "yaman çelişki"ye Mahir Çayan şahit olsaydı eğer, eminim ki Kızıldere'de kahrından ölürdü. Ama samanların arasına doğru ağız dolusu tükürdükten sonra...

* * *

Ortadoğu'da, Suriye'de vahşi bir iç savaş var. Bu iç savaşı çıkaranlar belli. ABD ve onun Büyük Ortadoğu Projesi'nin taşeronluğunu, kendi ajandalarına hizmet edeceğini zannederek üstlenenler ortada. Esad'ın diktatörlüğü sayesinde zemin hazırladığı tarlayı eken ve bugünkü terör örgütlerini silahlandıran, kışkırtan, organize eden gücün ABD olduğunu inkâr edebilir miyiz? İç savaş başladığında adı "Suriyeli muhalifler" olan ve adeta tüm Esad karşıtları tarafından kutsananlardan canavar örgütler yaratan kim? Elbette emperyalizmin istihbarat örgütleri... IŞİD'i ve aralarında sadece "küçük nüans farkları" bulunan İslâmî kılıklı terör örgütlerini kurgulayan da aynı güç...

Ortadoğu'da tüm vahşetiyle devam eden savaş, bu bölgedeki halkların savaşı değil. ABD'nin bölgeye hakim olma, İsrail'in güvenliğini garanti altına alma savaşı bu. "Böl, parçala, yönet" yöntemiyle paylaşımın en kanlı evrelerinden birisi yaşanıyor Suriye'de. Tıpkı Irak'ta, Libya'da yaşandığı gibi...

Büyük Ortadoğu Projesi'nin senaryosunu yazanlar rol dağıtmaya devam ediyor. Nasıl "cihatçı" görünümlü örgütlere "diktatöre karşı direnen özgürlük savaşçıları" rolü verdiyse ABD ve BOP müttefikleri, PKK'ya da "piyade" rolü verdi. IŞİD'le ve diğer cihatçı örgütlerle savaştığı için "devrimci" duygular taşıyanlardan destek görecek ve kolayca savaşçı bulma pratiği olan PKK'ya... Kuzey Irak'tan başlayıp, Akdeniz'e kadar ulaşan bir koridor ve bu koridorda mutlak hakimiyet vaadiyle "ABD bayrağı altında piyade"liği seve seve kabul etti PKK. Müzakere sürecini yürüten kadro yenilenip, Kandil'de yapılan yeni görev dağılımı da bu yeni konsepte göre dizayn edildi. IŞİD'e karşı büyük (!) başarılar elde eden ve ülkenin kuzeyinde demografik yapıyı değiştirecek kadar söz sahibi olan Suriye PKK'sının bu zaferini, Türkiye'ye karşı savaşla taçlandırmak için 200-300 kişilik gruplar halinde sınır illerine saldırıya başladılar. Çukurca'da, Cizre'de günlerce süren "kırsal savaş"ın sonu hiç de planladıkları gibi olmadı...

* * *

ABD, İngiltere ve İsrail'in "Büyük Kürdistan" projesinin liderliğine soyunan Abdullah Öcalan, Irak'ın işgalinden önce Barzani'yle ittifak yapmayınca bedelini paketlenip Türkiye'ye teslim edilmekle ödedi. Öcalan'ın hayatta kalıp, Barzani'nin liderliğini kabul edene kadar yaşaması kaydıyla tabii... Eğer Barzani'nin liderliğini kabul etseydi, Talabani gibi bir koltukla ödüllendirilecekti halbuki.

Suriye'de ABD bayrağı altında piyade görevi üstlenerek, senaryoda "esas oğlan" rolü bekleyen PKK, 200-300 kişilik gruplarla yaptığı son atakta ağır darbe yiyince, okyanus ötesi yeniden devreye girdi.

Ankara'ya gelen Barzani'nin ricasını kırmayan hükümet, Öcalan'ın kardeşine uzun süre sonra görüşme imkânı sağladı. Öcalan'ın bazı mesajlarını Diyarbakır'da kamuoyuna açıklayan kardeşi, muhtemelen ilgili kişilere de bazı önemli notlar ulaştırdı.

Ardından PKK'nın siyasi kanadının sözcüsü Selahattin Demirtaş ve Kürtçe tercümanlığını yapan Osman Baydemir, Kuzey Irak'a giderek Barzani'yle görüştü. Askeri kanadın bu konuda henüz ne düşündüğünü bilmiyoruz ama Demirtaş'ın Erbil'de yaptığı açıklamalar, Büyük Kürdistan için Barzani'nin liderliğini tescil eder türden: "Mesud Barzani Kürtlerin büyük bir lideridir..."

Demirtaş eğer Erbil ziyaretini İmralı'dan gelen talimat çerçevesinde gerçekleştirdiyse yeni bir sürece giriyoruz demektir. Türkiye'nin belli bir bölümünü içine alan "Büyük Kürdistan"ın Barzani liderliğinde inşa edilmesi sürecidir bu. Emperyalist dinamiğin yıllardır planladığı ama bir türlü gerçekleştiremediği büyük Kürt çalıştayı da PKK'nın katılımıyla Erbil'de gerçekleştirilebilir artık. Bunun ödülünü de Suriye'nin kuzeyinde "ağır silah hibesi" ile alacak elbette.

Bu yeni dönemin, Türkiye için hiç de hayırlı sonuçlar doğurması mümkün değil. Kürtler için de... Barzani liderliğinde toplanacak Kürt çalıştayında içinde defalarca "Kürtlerin özgürlüğü" geçen cümleler kurulacak "devrimci" nutuklar atılacak ama ABD bayrağı "Büyük Kürdistan" topraklarında dalgalanmaya devam edecek.

Coni'nin güdümündeki "devrimci"ler arasında ne Che Guavera'nın ruhu olacak, ne de Deniz Gezmiş'in...

ABD ve emperyalizmin maşaları onları teslim alamamış, çareyi öldürmekte bulmuştu çünkü...