İnsanlara saygı ve sevgimiz yok denecek noktaya geldi.

Kimseyi umursamıyor, hele bizim gibi düşünmeyenlere hayat hakkı vermiyoruz, vermek istemiyoruz.

İyi işler yapan, millet için çalışan çabalayan insanları engellemek için varını yoğunu ortaya koyan bir grup var…

Boş işler peşinde koşan, toplumu sömüren insanları kahraman yapmak için ise cebelleşiyorlar.

Kültür Ocağı Vakfı (KOCAV) Başkanı Avukat Ali Ürey’in çok değerli yazar ve düşünce adamı rahmetli Necdet Sevinç’in cenazesinde söylediği bir sözünü hatırladım; “Millet olarak ölü sevici olduk…”

Sağlığında yok saydığımız, hatta değer vermediğimiz insanları son yolculuğuna gözyaşlarıyla uğurluyor, ardından methiyeler düzüyoruz.

Başta siyaset olmak üzere her alanda herkesi kendine rakip görenler, “ölü insan bize rakip olamaz” rahatlığıyla methiyelerini esirgemiyorlar olsa gerek…

Hem Türk töresinde, hem İslâm anlayışında ölünün arkasından kötü konuşulmaz, iyilikle yad edilir.

Öyle bir noktaya geldik, getirildik ki artık ölüye bile saygımız yok.

Eskiden laf söyler, arkasından konuşurlardı… Şimdi fiiliyata döktüler...

Şair, yazar, fikir ve dava adamı Hüseyin Nihal Atsız’ın İstanbul Karacaahmet Mezarlığında bulunan kabrine saldırdılar.

Mezarın girişinde, üzerinde yazılar yazan mermer kırıldı, bozkurt rölyefi çalındı.

Atsız gibi bir döneme damga vuran, tarihe mal olmuş büyük dava adamının mezarına bile tahammül edemediler.

Ne istiyorsunuz Atsız’dan…

Vefatının üzerinden neredeyse 50 yıl geçmiş olmasına rağmen hâlâ gönüllerde yaşadığı, her geçen gün unutulmak şöyle dursun daha da önemsendiği için mi kıskandınız, çekemiyorsunuz.

Büyük şairin “Yolların sonu” isimli şiirinde özetlediği gibi olmuş sanki…

Bugün yollanıyorken bir gurbete yeniden

Belki bir kişi bile gelmeyecektir bize.

Bir kemiğin ardında saatlerce yol giden

İtler bile gülecek kimsesizliğimize.

1932 yılında yazdığı bu şiirde sanki bugünlerde olanları görmüş…

Neredeyse yüz yıl önce her şeyi özetlemiş…

Bir kemiğin ardından saatlerce yol gidenler…

Anlayan anlamıştır, anlamayanlar Atsız dirilse ve her şeyi tek tek anlatsa yine anlamayacak…

Bize susmak düşer…

*****

Merhamet çalmak

Memleketin birisinde oldukça zengin bir bezirgân (tüccar) yaşarmış…

Bu bezirgân yüklü develer ile belde belde dolaşır, mal satar ticaret yaparmış…

Bir gün konakladığı bir yerde yoksul ve kimsesiz bir adama rastlamış.

Adam işsiz, güçsüz, aç ve açıkta olduğunu söyleyerek bezirgâna kendisine merhamet etmesini ve yanına almasını rica etmiş.

İyi yürekli bezirgân bu adama acımış ve merhamet etmiş; adamı himayesine almış.

Bir süre sonra başka bir yerde konaklamışlar ve bezirgân yorgun olduğundan derin bir uykuya dalmış.

Uyandığında bir de bakmış ki ne yüklü develer var ne de acıyıp himayesine aldığı adam var.

Çaresiz kalkmış, daha önceleri iş yaptığı adamların yanına gitmiş, kredisi yüksek olduğu için onlardan mal temin etmiş, yeniden iş kurmuş, kısa zamanda da durumunu düzeltmiş.

Günlerden bir gün bir beldeye yolu düşmüş ve beldenin en gösterişli mağazasını görmüş, mağazadan içeri girmiş.

Mağaza sahibi hemen yanına gelmiş ve demiş ki:

- Şeytana uydum, seni soydum, ama hiç malını zayii etmedim, istersen bu mağazayı sana vereyim, beni affet…

Bezirgân adamı tanımış ve ona şöyle bir sözle karşılık vermiş:

- Sen benim malımı çaldın, ben çalıştım mallarımı yerine tekrar koydum. Ama sen asıl benim içimde ki “acıma” ve “merhamet” duygularımı çaldın, onları tekrar yerine koymanın imkânı yok…

*****             

TEBESSÜM

Şapka

Dilenci vapurda acıklı hayat hikayesini anlatıp şapkasını oğluna vererek yolcular arasında dolaştırdı. Şapka kendisine geldiğinde, içinde tek kuruş olmadığını gördü. Eline boş şapkayı alan dilenci, ellerini yukarı doğru kaldırıp Allah’a şükretmeye başladı:

- Şükürler olsun sana ki, şapkamı sağlam kurtarabildim.

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Kendi ışığına güvenen, başkasının parlamasından rahatsızlık duymaz.

Victor Hugo