Wabi- Sabi

Kiraz çiçeklerinin ömrü kadar hayatımız. Zaman sürekli delik açar ve bu deliklerden hızla geçip gideriz. İşte bu yüzden, doğanın geçiciliği, kusurluluğu ve sadeliğiyle barışabilmek gerek. Japonların ‘wabi-sabi’ dediği bu anlayış, kiraz çiçeklerinin ömrü kadar kısa ve zarif olan hayatlarımızda gizli bir bilgelik taşır.

Abone Ol

‘Wabi-sabi,’ Japon kültüründe güzelliğin kusurlulukta, geçicilikte ve sadeliğin derinliğinde bulunduğunu anlatan bir estetik anlayışıdır. Bu kavramın anlamına kelimelerin aralığından bakmayı deneyelim.

Wabi, mükemmel olmayanın zarif ışıltısıdır, onun zarafetini yüceltir. Basitlik, doğallık, tevazu ve dinginlik. Mesela, elde şekillendirilmiş bir seramik kâse, kusurlu dokusu ve eşsiz formuyla wabi’dir. Yalnızca ve tam olarak kendisi olan, başka biri ya da başka bir şey olmaya hiç heveslenmeyen wabi olarak tanımlanıyor.

Sabi, Zamanın izini taşıyan, yaşlanmış ve solmuş nesnelerin güzelliğidir. Eski bir tahta kapı, yosun tutmuş taşlar, zamanın izlerini taşıyan nesnelerden zevk duyabilmek, hepsi sabi’nin anlamını taşır. Sabi zamanın bıraktığı izlerin şiiridir.

‘Wabi’ felsefi, ‘sabi’ ise estetik yapıya işaret ediyor. Birlikte düşündüğümüzde, ‘wabi-sabi,’ kusurlulukta ve geçicilikte saklı olan bir güzellik anlayışıdır. Mükemmel simetri yerine doğal asimetri, parıltılı yeni eşyalar yerine zamanla aşınmış iz bırakmış eşyaların yeğ tutulmasıdır. Çünkü gerçek güzellik, kalıcı ve kusursuz değil, geçici ve kırılgan olandır.

‘Wabi-sabi’nin köklerinin, 16. yüzyılda Japonya’da yaşamış çay ustası ve Zen rahibi Sen no Rikyu’nun hikâyesine uzandığı söylenir. Geleneksel öyküye göre, “Sen no Rikyu çay yapma sanatını öğrenmek ister ve çay ustası Takeno Joo’yu ziyaret eder. Joo, Rikyu’dan bahçeye bakım yapmasını ister. Rikyu istekle işe koyulur. Toprağı mükemmel bir duruma getirinceye kadar tırmıklar ve düzeltir. Bitirdiğinde dönüp yaptığı işi inceler. Sonra kiraz ağacına gider ve ağacı silkeler, birkaç kiraz çiçeği rastgele toprağın üzerine dökülür. Bunun üzerine Joo, Rikyu’yu okuluna kabul eder.”  

Bu öyküye bağlı olarak wabi-sabi hayatın geçiciliğini, doğanın döngüselliğini ve mükemmel olmayana duyulan sevgiyi içerir. “Hiçbir şey kalıcı değildir, her şey değişir, hiçbir şey mükemmel değildir” diyen bir bakış açısıdır.

Bu felsefenin yansıması olarak, Japon kültüründe kiraz çiçeklerinin (sakura) özel bir anlamı vardır. Kiraz ağaçlarının çiçekleri kısa ömürlüdür; birkaç gün içinde solup dökülür. Bu güzellik, hem yaşamın geçiciliğine hem de o anın değerine vurgu yapar. Tıpkı, annenizin ömründen size geçen eski bir sandık, hikâyesi olan eski el dokuması bir kilim gibi, hepsinin bir anlamı vardır. Hayatın izlerini ve hikâyelerini taşırken size geçiciliği, çoktan geçmiş gitmiş olanı da anımsatır durur.

Bir çayın demlenme sürecini ve sıcak seramik fincanı iki elinle sararak tutmayı sevebilmek, sonbaharda ağaçların dökülen yapraklarının güzelliğini fark etmek, toprağa ya da çimenlere dökülen yaprakları kirlilik değil, şahane bir manzara olarak görebilmek, geçmiş zamanın içinden tutup çekebildiğin, hâlâ elinde tutabildiğin, kapağı eskimişlikten lime lime olmuş, yaprakları sararmış bir kitabı, yeni olanlardan başka türlü sevebilmek, o kitabın içindeki hikâyeden öte kitabın sendeki hikâyesini sevebilmek, bu ifadelerin hepsi, sanırım wabi-sabi anlayışıyla uyum içindedir.

Bazen, görkemli, pürüzsüz ve yapay “mükemmellik” peşinde koşarken, doğanın muhteşem kusurlu güzelliğini ve geçiciliğin zarafetini unutabiliyor, mükemmel olanın “kusurlu güzellikte” var olduğunu anlamakta güçlük çekebiliyoruz değil mi?

“Wabi-sabi” sürekli kusursuz olmaya çalışmanın anlamsızlığını anlatmaya çalışan bir öğreti. Diyor ki yaşam çatlaklarıyla kusurlarıyla anlam bulur, ışığın içeri sızabilmesi için kırıklara, çatlaklara ihtiyaç vardır…

Son sözüm, bana bu duyguyu hissettiren bir şarkının sözleri olsun…

Zaman düşer ellerimden yere
Oradan tahta boşa
Saatler çalışır izinsiz hep bir sonraya

Resimler sarı güneşsizlikten
Duygular değişir
Dostlar dağılır dört bir yana, kendi yollarına

Ve sen, ben değirmenlere karşı
Bile bile birer yitik savaşçı
Akarız dereler gibi denizlere
Belki de en güzeli böyle

Sen, ben değirmenlere karşı
Bile bile birer yitik savaşçı
Akarız dereler gibi denizlere
Belki de en güzeli böyle…